27 Aralık 2008 Cumartesi

Kahraman Maraş Katlimamının Üzerinden 30 Yıl geçti

Kahramanmaraş Katliamı'nın üzerinden 30 yıl geçti 27-12-08
TARAFINDAN: CUMHURIYET GAZETESI

19-26 Aralık tarihleri arasında yaşanan katliamın hedefi Alevilerdi. İlk ve son da değildi, öncesinde 18 Nisan 1978'de Malatya'da, 1980'de de Çorum'da Aleviler katledildi, onlarca kişi öldürüldü, yüzlercesi yaralandı. Olaylar unutulmadı, unutulmayacak da. Alevilerin kaygıları da hala devem ediyor, çünkü iktidarlar bu katliamlarla yüzleşmedi. Sözü fazla uzatmaya gerek yok, Alevi Bektaşi Federasyonu eski başkanı Turan Eser, Pir Sultan Abdal Derneği Eğitim ve Örgütlenme sekreteri Kelime Atay, CHP Genel Sekreter Yardımcısı, İstanbul milletvekili, Kahramanmaraş davasının avukatlarından Mehmet Ali Özpolat anlatıyor...


Söz önce Turan Eser'de...



-Kahramanmaraş, Çorum, Malatya... Ailevilere yönelik bu katliamlarla sizce yüzleşildi mi?

Üzülerek belirtmeliyim ki, Türkiye'de tarihin karanlık, soğuk ve imhacı kesitleriyle hesaplaşma cesaretini gösterecek siyasi bir irade yok. Yüzleşmekten korkuluyor, çünkü yüzleşmek aynı zamanda hesap vermektir. Katliamların failleri, devlet tarafından ödüllendirildiler, itibar gördüler, "devlet adamı" sayıldılar; çeteleştiler, cinayet işlemeye devam ettiler ve ediyorlar. Alevilere "kaşımayın, unutun" deniyor. Oysa tarihimiz bize unutmanın bir ihanet olduğunu öğretti. Acıların tekrar yaşanmamasının ve demokratikleşmenin tek bir yolu var: Tarihsel yüzleşme ve hesaplaşmanın derhal gündeme alınması. Çorum, Maraş, Sivas, İstanbul-Gazi/Ümraniye katliamlarıyla yüzleşmeden ve hesaplaşmadan unutmak, "yeniden yaşamakla" eşdeğerdir.

-Yeniden yaşamak, yeni korkuların yaratıcısı olarak görülebilir mi?

Turan Eser: Türkiye'de toplumsal barış için insan haklarını önceleyen bir siyaset kültürü yaratılmadığı için Alevilerin tedirginliği halen devam ediyor. Resmi siyaset, tarih, hukuk, kültür ve eğitim anlayışının yarattığı dil, tekçi, ötekileştiren, ayrımcı, aşağılayan ve farklılıkların bir arada yaşama istencine fırsat vermeyen bir "dil". Bu dil ve asimilasyon politikalarının sonucu olarak, Alevilerin, Kürtlerin, gayrimüslimlerin, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin, ateistlerin ve bir çok farklı inanç ve dillerin varlığına ideolojik olarak tahammül göstermeyen, bu makro politik söylemleri ve anlayışı mikro alanda uygulayan sosyal baskı mekanizmaları üretiliyor ve bu kimliklere yönelik şiddet ve yok etme girişimleri dönem dönem kendini açık ve örtülü bir şekilde gösteriyor...

-Bugün nasıl bir tehlike var?

Turan Eser: Türk siyasetinin ve AKP hükümetinin dili etnik ve inançsal olarak tekçi. AKP politikaları, Alevilerin kaygılarını artırıyor. AKP döneminde Alevi inkarı ve baskıları giderek arttı. Amasya, Erzincan, İstanbul ve Adana'da Alevi öğrencilere yapılan baskılar, geçen günlerde Ankara'nın bir ilköğretim okulunda Alevi çocuklarına başörtüsü giydirerek namaz kıldırılması gibi olaylarla devam ediyor. Alevilerin kamu işyerlerinde yaşadıkları sosyal baskıların, yasalar karşısında ayrımcı uygulamaya daha fazla maruz kaldığına tanık oluyoruz.

-Peki, kendinizi ne zaman eşit hissedeceksiniz?

Turan Eser: Alevilerin bireysel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine tanık olmadığımız, zorunlu din dersleri kaldırıldığı, Alevi köylerine zorla cami yapılmasına son verildiği, resmi din dayatması yerine, farklı inançsal kimliklere yönelik eşit ve barış içinde yaşama atmosferi sağlandığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığına son verildiği zaman… Cemevlerinin ve Alevilerin varlığı resmen kabul edildiğinde, eşitliğe doğru adım atacağız.

-Aleviler arasındaki bölünme, eşitliğe giden yolda işinizi zorlaştırmıyor mu?

Turan Eser: Farklı örgütlenmeler var, ama bölünme yok. Bu doğu değil. Her toplumsal örgütlenmede olduğu gibi, Alevilerin sorunlarını çözme konusunda farklı yaklaşımları var. Örneğin, Cem Vakfı Türk İslam Sentezi doğrultusunda, Ehlibeyt Vakfı, Arap İslamı ve İran Şiiliği doğrultusunda Alevi inancını ve öğretisini devletin resmi inancı haline getirmek istiyor. Yani AKP hükümetinin Alevi kimliğine resmi bir üniforma giydirme çalışmasına destek sunuyor. Bu nedenle de "dedeler devlet memuru olsun" ve "Aleviler diyanette, zorunlu din derslerinde temsil edilsin" gibi anti laik taleplere sığınıyor. Üçüncü eğilimi temsil eden Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) gibi sayıca diğer kurumlardan daha kitlesel olan örgütlenmeler ise, Alevilerin vicdanında kalmasını, laikliğin evrensel ilkesine sadık kalmayı savunuyor.

Hiç yorum yok: