Çocukların ırzına geçen bir rejimi savunmak
Nic Robertson’ı iyi tanırım. Soğukkanlıdır, müthiş cesurdur, çok çalışkandır.Uydu mühendisiyken tesadüfen başladığı gazetecilikteki nispeten kısa kariyeri, onu Irak, Afganistan, Bosna, Somali, Rwanda, Gazze gibi kriz ve savaş diyarlarına taşıdığında, buralarda yaşayan insanların çehrelerinden okuduğu acıyı, zulmü, korkuyu dünyanın dört yanındaki milyonlarca televizyon izleyicisine gayet sakin, duru ve dolaysız bir dille anlatmayı bilmiştir.
Nic’i dün CNN’de, Ömer Hasan El Beşir’in askerlerinden biriyle mülakat yaparken seyrettim. Sesinin titrediğini, soruları sorarken duraksadığını, bugüne kadar yaptığı ve her biri kendi içinde çok zor olabilecek sayısız söyleşisinde hiç zorlanmadığı kadar zorlandığını gördüm. Nic, iki kız çocuğu babasıdır.
Daha önce, Darfur’da ırzına geçilen kız çocuklarıyla da röportaj yapmıştı. Şimdiyse onların ırzına geçenlerden biriyle konuşuyordu. Cevabını aslında işitmek istemediği sorular soruyor, sorarken öfkesini güçlükle yutkunuyordu. * * * Nic Robertson’ın konuştuğu Sudanlı asker, 2002 yazında zorla orduya alındığını söyledi. Kaçmayı denemiş, başaramamıştı.
Kendisini yakalayan subaylar, kızgın demirle şişlemişti bacaklarını; çıplak vücudunun üzerinde araba lastiği yakıp eritmişlerdi. Yara izlerini kameraya gösteriyordu. CNN televizyonu, Sudanlı askerin yüzünü gizlediği için, konuşurken çehresini okuyamadım. İngilizce tercümanın sesi ön plandaydı; sesini de dinleyemedim.
Ama seçtiği kelimeler, kısacık cümleleri, ortasında kesiliveren ifadeleri pişmanlıktan daha fazlasını anlatıyordu. İlk başta sadece altı aylığına askere alındığına inandığını, sonra kurtulacağını sandığını söyledi. Kurtulamamış. Darfur’da pazar yerindeyken, bir cemseye bindirip götürmüşler onu. Sonra “eğitim” başlamış. Kalaşnikov’la hedef vurmayı öğretmişler; öğrenir öğrenmez de Sudan ordusundaki diğer askerlerle birlikte, Arap kökenli olmayan kabilelerin yaşadığı Darfur köylerini basmaya gönderilmiş. Köyleri yaktıklarını, insanları öldürdüklerini anlattı.
Çok geçmeden, yaptığının “vatani görev” değil, kendi iradesi dışında, kendi halkına karşı savaşmak olduğunu kavradığını söyledi. Dirense öldürüleceğini de... “Köylere gidip evleri ateşe verirdik. Subayların emirleri buydu. Kaçanları vururduk. Emirlere uymazsak, birliğin arka saflarındaki subaylar bizi vururdu.” Sonra, tecavüze getirdi sözü... Sudan ordusunun bir savaşma yöntemi olarak benimsediği, Birleşmiş Milletler’in Darfur’da “soykırım aracı” olarak kullanıldığını kayda geçirdiği tecavüzlere... “Çarem yoktu. Kaçış yoktu. Kötü şeyler yaptım. Ama hepsinin en kötüsü, küçük çocuklara yaptıklarımızdı...” Nic yutkundu, “Küçük çocuklar ne tepki veriyordu” diye sordu. “Bağırıyorlardı; ağlıyorlardı.” “Bağırınca ne oluyordu?” “İki asker kızı tutardı, bir üçüncüsü tecavüz ederdi. Sonra onu orada, o halde bırakırdık.” “Sizi de küçük bir kıza tecavüz etmeye zorladılar mı?” “Evet, devletin emriydi bu. Yaptım. Aslında tecavüz etmek mümkün bile olmuyordu her zaman.
O kadar iğreniyordum ki kendimden, penisim sertleşmiyordu. Subaylar seyrederken, tecavüz ettiğime inansınlar diye donumu indirip çocukların üstüne yatıyordum. Onları eziyordum. On, on beş dakika üstlerinde kalıyordum.”
* * *
Sudan ordusundan kaçmayı sonunda başarıp İngiltere’ye sığınan bu eski askerin CNN’de anlattıkları, Darfur soykırımından küçücük bir kesit. Askerlerini çocuklara tecavüz etmeye zorlamak, Ankara’nın muhatap aldığı, “masum” saydığı, “dost” gibi ağırladığı Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in “insanlığa karşı işlediği suçun” küçücük bir parçası. Ankara, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin El Beşir hakkında aldığı tutuklama kararının “yanlış zamanlaması”ndan dem vururken, bu suçları bilmeden mi konuşuyor?
Darfur’da beş yıl içinde 300 bin insanın öldürüldüğünü, iki buçuk milyon insanın köylerini terke zorlandığını hesaba katmadan mı konuşuyor başkentimiz? Arap kökenli olmayan kabilelerin köylerini terk etmesi için kullanılan baskı yöntemlerinin arasında, bazıları henüz on yaşında bile olmayan kız çocuklarının ırzına geçilmesinin de bulunduğunu bilmiyor mu Türkiye Cumhuriyeti hükümeti? Bu çocukların bazen üç değil, beş değil, tam yirmi askerin tecavüzüne uğradığını Ankara bilmiyor mu?
Irzına geçilen çocukların dünyaya getirdiği “tecavüz meyvesi” çocuklara, Sudan ordusunun işbirliği yaptığı milislerin adıyla “Cancavid bebekleri” dendiğini hiç mi duymadı Başbakan Erdoğan? Bu kadar cahil bir başkentimiz, bu kadar cahil bir hükümetimiz olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Ve çok utanıyorum.
06/03/2009 Yasemin ÇOGAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder