“JİTEM’in işlediği faili meçhul cinayetlerin soruşturulmasını ve dava açılmasını Genelkurmay engelliyor. JİTEM’le ilgili temel mesele Genelkurmay’ın JİTEM’in açığa çıkmasını önlemesidir.” “Cumhurbaşkanı bile JİTEM’in infazını durduramadı. Bölge Valisi’ne ve savcıya, “bu adamı bulun” diye emretmesine rağmen Gültekin Sütçü’nün de kafasına kurşun sıkıldı.” “JİTEM 73 yaşındaki Fikri Amca’yı infaz etti. 80 yaşındaki Dilşah Teyze’nin on yıldır tek isteği var benden. “Bana Fikri’nin kemiklerini bul, ölmeden ona bir dua okuyayım” diyor.”
* * *
NEDEN? SEZGİN TANRIKULU Başbakan Erdoğan, Davos’taki panelde İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama sert bir şekilde karşı çıktı. İsrail’in Gazze’de çocuk, kadın, sivil ayırımı yapmadan insanları öldürmesi bütün dünyada tepki toplamıştı. Erdoğan’ın çıkışı bu nedenle büyük bir kitle tarafından alkışlanıp desteklendi. Ancak, Filistinli çocuklara sahip çıkan Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı ülkemizde de insanlar öldürüldü. Özellikle Güneydoğu’da her geçen gün somut hikâyelerle daha net ortaya çıkıyor ki, JİTEM bir ölüm makinesi gibi çalıştı. Filistinli çocuklara haklı olarak sahip çıkan Başbakan Erdoğan’la, onu alkışlayanların bu ülkede öldürülen insanlara da sahip çıkacağını umarak bölgenin en sevilen ve güvenilen hukukçularından Sezgin Tanrıkulu’yla Güneydoğu’da yaşanan korkunç dehşeti konuştuk. İnsan Hakları Vakfı Temsilcisi Sezgin Tanrıkulu JİTEM’in faili meçhul cinayetlerinin açığa çıkmasının nasıl engellendiğini ve sorumluların hesap vermekten nasıl kaçırıldıklarını anlattı. Avukat Sezgin Tanrıkulu 2002-2008 yılları arasında Diyarbakır Barosu’nun başkanıydı.
* * *
NEŞE DÜZEL: PKK ve JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın itiraflarını okudunuz mu? SEZGİN TANRIKULU: Evet okudum. Onun itirafları arasında bilmediğiniz herhangi bir şey var mıydı? JİTEM’in işlediği bu cinayetler biliniyordu. Çünkü eski bir PKK itirafçısı olan Abdülkerim Aygan 2004 martında Özgür Gündem gazetesine JİTEM’de çalışırken bizzat tanık olduğu 28 infaz olayını açıkladı. Sorumlular olarak da Olağanüstü Hal Bölge Valisi’nden Jandarma Kolordu Komutanı’na, yüzbaşılardan itirafçılara kadar birçok isim verdi. Diyarbakır Barosu olarak önce biz bu itiraflara şüpheyle yaklaştık. Ama Murat Aslan olayıyla şüphe bitti. Niye şüphelenmekten vazgeçtiniz? Çünkü İtirafçı Aygan, 1994’te JİTEM tarafından infaz edildikten sonra yakılıp gömülen Murat Aslan’ın mezarının yerini çok açık tarif etmişti. Gerçekten de orası kazılınca kemikler ortaya çıktı. Yapılan DNA testi de kemiklerin Murat Aslan’a ait olduğunu doğruladı. Babası bu genci on yıldır arıyordu. Kayıptı. O dönemde böyle binlerce olay oldu. O zamanlar işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili yürütülen hukuki soruşturmalar var mı şimdi? PKK’dan firar ettikten sonra on yıl JİTEM’de memurluk yapan Aygan’ın, Murat Aslan’ın infazıyla ilgili itirafları doğru çıkınca, biz, diğer 27 olayla ilgili itirafların da doğru olabileceğini düşündük ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduk. Aygan’ın itiraflarındaki 28 maktulün adını saydık ve bu cinayetlerin soruşturulmasını istedik. Sanık olarak da o dönemde görevde olan sorumluları sıraladık. Şubat 2005’te 31 kişi hakkında suç duyurusunda bulunduk. Sanık listenizde kimler vardı? Bunların arasında itirafçıların, ve Jandarma subaylarının ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yanı sıra, OHAL Bölge valiliği yapan Hayri Kozakçıoğlu ve Ünal Erkan, Jandarma Asayiş Komutanı Hikmet Köksal, Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı İsmet Yediyıldız, Diyarbakır JİTEM Grup Komutanları Cem Ersever ve Abdülkerim Kırca da vardı. Bugüne kadar savcılık itiraf edilen bu cinayetler hakkında hiçbir soruşturma yapmadı. Ta ki 20 Ocak 2009’a kadar... On üç gün önce ne oldu? 2005’te yapılan suç duyurusuna 20 Ocak 2009’da bir cevap geldi. Sivil savcı tarafından askerî savcıya gönderilen bizim dosya Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiş. 28 cinayetin suç duyurusuyla ilgili hiçbir işlem yapılamıyor. Peki, JİTEM hakkında açılmış hiçbir dava yok mu? Açılmış iki dava var. İtirafçı Aygan’a göre, 28 cinayetten sekizi Diyarbakır merkezde işleniyor. Savcı Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde bu sekiz cinayetle ilgili olarak sekiz kişi hakkında dava açtı. Sanıklar arasında JİTEM Komutanı Abdülkerim Kırca, bir Jandarma subayı, Yeşil ve beş itirafçı var. Aygan’ın kendisi de yargılanacaklar arasında. Dava açılalı dört yıl oldu, bu davaya hangi mahkemenin bakacağı hâlâ belli olamadı. Dava dosyası 2005’ten beri her yeri dolaştı. Nerelerde dolaştı? Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Askerî Mahkeme’ye gönderdi. Askerî Mahkeme görevsizlik kararı verdi, dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderdi. Uyuşmazlık Mahkemesi tekrar Diyarbakır İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. O da, “bu dosyaya ben değil özel yetkili ağır ceza mahkemesi bakar” dedi. Biliyorsunuz, eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yerini şimdi bu özel mahkemeler aldı. Bu mahkeme de “ben bakmıyorum” dedi. Dava dosyası şimdi Yargıtay’a gidecek ve kimin bakacağına Yargıtay karar verecek. Anlayacağınız JİTEM’in işlediği binlerce faili meçhul cinayetten sadece sekiz tanesine bile dört yıldır bakacak bir mahkeme bulunamıyor. Siz kaç faili meçhul cinayet işlendiğini düşünüyorsunuz? Siyasal amaçlı faili meçhul cinayet sayısı beş bine yakındır. En çok faili meçhul cinayet de 1992, 1993 ve 1994 yıllarında Tansu Çiller başbakanken işlendi. Bu dört-beş bin cinayetten sonra sadece iki dava mı açıldı? Birini anlattınız. Diğer dava ne durumda? Şırnak’ın İdil ilçesinde bir savcı, Kutlu Savaş’ın 1997 yılında yazdığı Susurluk raporunu gazetelerden parça parça okuyor ve itirafçı İbrahim Babat’ın ifadelerine rastlıyor. Bu ifadelerle kendi bölgesinde işlenen cinayetler arasında bağ kuruyor ve araştırmaya başlıyor. Savcı çok çarpıcı bilgilere ulaşıyor. Üç cinayetle ilgili itirafçı İbrahim Babat’ın yanı sıra beşi jandarma toplam yedi sanık belirliyor. Bu sanıklar arasında bugün Ergenekon’dan tutuklu olan emekli Albay Arif Doğan ve Cem Ersever de bulunuyor. Peki, yedinci sanık kim dersiniz? Kim? Savcı yedinci sanığın ismini vermiyor, sadece tarif ediyor. Yedinci sanık, “Açık kimlik ve sayıları tespit edilemeyen itirafçı, korucu ve kamu görevlileri” diyor. Yani İdil Savcısı daha 1999’da JİTEM’i buluyor. Ve dosyasını Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na gönderiyor. “Ben üç cinayetle ilgili bu isimleri saptadım, sen soruşturmasını yap” diyor. Üstelik bu kurbanların isimleri, itirafçı Aygan’ın İdil Savcısı’ndan ancak beş yıl sonra açıkladığı 28 JİTEM cinayeti arasında da yer alıyor. Peki, İdil Savcısı’nın başlattığı davanın akıbeti ne oluyor? Savcılık, Ağır Ceza’da sadece itirafçılar hakkında dava açtı. Jandarma mensuplarını Askerî Savcılığa gönderdi. Askerî Savcılık’tan on yıldır ses çıkmıyor. Çünkü Askerî Savcılık Ergenekon tutuklusu emekli Albay Arif Doğan’ın da yer aldığı bu dosyayı Genelkurmay Başkanlığı’na gönderiyor. Genelkurmay davanın açılması için izin vermiyor. İtirafçıların sivil mahkemedeki davasına gelince... O davanın dosyası da on yıldır mahkeme mahkeme dolaştı ve bu davaya hangi mahkemenin bakacağı daha birkaç ay önce belli oldu. Onun da bakacağı kesin değil tabii. Bakmam derse, dosya gene uzun uzun elden ele dolaşabilir. Bu davalar zaman aşımına uğrayabilir mi? Açılmış davaların 30 yıl süresi var. Zaman aşımı sorunu henüz davası açılmamış olan dosyalarla ilgili. Onlarda süre 20 yıl. Mesela 1988’de işlenmiş olan faili meçhul cinayetler bu yıl zaman aşımına uğrayacak. JİTEM tarafından işlenen faili meçhul cinayetlerin soruşturulmasını ve dava açılmasını kim engelliyor? Somut bilgiler verdim size. Genelkurmay Başkanlığı engelliyor. Yıllar içinde tek tük savcılar çıkmış faili meçhulleri araştırmaya çalışmış ama soruşturma dosyaları Genelkurmay’da birikmiş. Şu anda JİTEM’le ilgili temel mesele Genelkurmay’ın JİTEM’in açığa çıkmasını önlemesidir. Bugün Ergenekon davasında tutuklanan eski JİTEM subayları var mı? Evet var. Bölge halkının isimlerini çok iyi bildiği generaller, albaylar var. Veli Küçük, Levent Ersöz, Arif Doğan gibi... Ergenekon davası henüz bu kişilerle bölgedeki faili meçhul cinayetler arasındaki bağları kurmadı. Abdülkerim Kırca bir bağ olabilirdi ama intihar etti. Kırca’nın ölümü Ergenekon davası için büyük kayıp. Aygan’ın anlattığı dönemleri ve işlenen cinayetleri bütün bölge halkı biliyor mu? Herkes her şeyi biliyordu. İnfazları JİTEM’in yaptığını herkes biliyordu ama cinayetlerin sorumluları yargı önüne çıkarılamıyordu. Çıkarılanları da yargı koruyordu. Savcılar dava açmıyorlardı. Açtıklarında da birbirlerinin üstüne atıyorlardı. On yıl bir davaya hangi mahkemenin bakacağı belli olmaz mı? Böyle bir yargı sistemi olur mu? İtirafçı Aygan sadece Diyarbakır için faili meçhul cinayet sayısını 600-700 olarak verdi. Siz Baro olarak dönemin başbakanlarıyla, adalet bakanlarıyla yüz yüze görüşmediniz mi? Siyasiler JİTEM’e bir şey soramazlardı ki... OHAL başka bir yönetimdi. Hükümetin, bakanların etkileyemediği güçler var. Ekim 1994’te Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den Diyarbakır Barosu olarak randevu aldık. Kalktık makamına gittik ve cinayetleri bir saat boyunca anlattık. “Cumhurbaşkanlığı yetkinizi kullanın ve bu faili meçhulleri durdurun” dedik. Bize “Dicle’nin kıyısında kaybolan kuzu benden sorulur” gibisinden şeyler söyledi. Peki, Demirel cumhurbaşkanı olarak bu faili meçhul cinayetleri başta Jandarma olmak üzere güvenlik güçlerinin işlediğini kabul etti mi? Demirel’in bizzat devreye girdiği bir olay var. Şerif Afşar Diyarbakır’ın en merkezî yerinde gübre bayiiydi. Bir gün JİTEM mensupları ve korucular tarafından zorla işyerinden alınıyor ve arabayla iki kilometre ötedeki JİTEM binasına götürülüyor. Olaya tanık olan kardeşi de onları taksiyle takip ediyor. JİTEM’e girdiklerini görüyor. Aile bir biçimde hemen Cumhurbaşkanı Demirel’e ulaşıyor. Demirel ne yapıyor? Demirel adamın JİTEM’in elinden sağ kurtulması için OHAL Bölge Valisi Ünal Erkan’a ve Savcılığa, “bu adamı bulun” diye telefon ediyor. Fakat JİTEM adamın kendisinde olduğunu inkâr ediyor. Şerif Afşar’ın cesedi Diyarbakır’dan on beş kilometre ötede kafasına sıkılmış olarak bulundu. Cumhurbaşkanı’nın devreye girmesinin tek farkı şu oldu. Adamı işyerinden alanların bir itirafçı, dört korucu ve bir astsubay olduğu anlaşıldı. İtirafçı ve korucular kimlikleri belirlendi ve tutuklandılar. Ama astsubayın kimliği belirlenemedi. Niye? Çünkü ortadan kayboldu. İsminin Gültekin Sütçü olduğu çok sonra belirlendi ve hakkında ancak o zaman gıyabi tutuklama kararı alınabildi. Zaten bu davada astsubaydan öteye de gidilemedi. Bu astsubay tam 12 yıl kaçtı. 2006’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye girerken yakalandı. Dosya Askeri Mahkeme’ye gönderildi ve ilk duruşmada, 12 yıl firar etmiş ve cinayetten yargılanmış bir adam serbest bırakıldı. Şemdinli davası sanıkları da aynen böyle serbest bırakılmışlardı. Anlayacağınız Cumhurbaşkanı bile JİTEM’in cinayetini önleyemedi. O da JİTEM’in elinden birini sağ olarak alamadı. Yeni davalar açılmıyor mu? Açılmıyor. Biz dilekçe veriyoruz ama savcılık işlem yapmıyor. Hükümet zaman aşımı sürelerini kaldırmak zorunda. Çünkü bu adamlar korunuyorlar. Bir yerlerde saklanıp, sürenin dolmasını bekliyorlar. Eğer zaman aşımı kalkarsa kurtulamayacaklarını anlarlar. O zaman ortaya itiraf edenler de çıkabilir. Kim koruyor faili meçhul cinayet işleyenleri? Jandarma ve JİTEM mensuplarının soruşturulması iznini vermeyerek Genelkurmay koruyor. Yapabilecekleri soruşturmayı bile yapmaktan kaçınan yargı makamları koruyor. Zaman aşımı sürelerini değiştirmeyerek siyasetçiler koruyor. Bu infazlar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidiliyor ve Türkiye devleti yaşam hakkını korumadı diye çok ağır para cezaları ödemek zorunda kalıyor ama adalet sağlanamıyor. Çünkü adalet bir olayın sorumlularının bulunup yargılanmasıdır. AİHM, katillerin kimler olduğunu göstermiyor. Katilleri bulmak Türk yargısının işi. Fikri Özgen 73 yaşında kaçırıldı ve on yıldır hâlâ bulunamadı. 73 yaşında birini de mi infaz etti JİTEM? Evet. Oğlu PKK’de diye infaz edildi. İtirafçı Aygan’ın açıkladığı 28 infazdan biri de bu zaten. Eşi Dilşah Teyze, Fikri Amca kaçırıldığında hemen büroma geldi. Birçok tanık var. Beyaz Toros’a bindirip götürmüşler. Hemen savcılığa gittim. Savcılıkla JİTEM’in arası 50 metre... Gözaltından çıkanlar “yaşlı bir adam var, nefes alıp vermekte zorlanıyor. Astım ilacı kullanıyor” diyorlardı. Yani Fikri Amca’nın gözaltında olduğunu biliyoruz ama savcıyı 50 metre ötedeki binaya götüremiyoruz. “Lütfen gözaltı mekânlarına gidip bakın, bu yaşlı adamı bulun. Daha öldürülmemiş ama mutlaka öldürülecek” diye yalvardım. Niye mutlaka öldürülecek? Çünkü JİTEM onun gözaltında olduğunu inkâr ediyordu. Gözaltına alındığına dair bir kayıt tutulmamıştı. Kayıt tutulmayanların hiç biri JİTEM’den sağ çıkmadı bugüne kadar. Hepsi kayboldular. Savcı, teoride Jandarma’nın amiri ama pratikte değil. Pratikte savcı, Jandarma’nın emrinde. Fikri Amca’dan o günden beri haber yok. Bu olay 1997’de oldu. Eğer savcı JİTEM’in gözaltı mekânlarına gidebilseydi, JİTEM bu kadar pervasız davranamaz ve bu kadar çok cinayet işleyemezdi. 2001’de de iki HADEP’li yöneticiyi JİTEM’in infazından kurtarmaları için Silopi’deki ve Şırnak’taki savcılara yalvardım ben. Onlar ne yaptı? Onlar da diplerindeki yere gidip bakmadılar. Silopi Savcısı bize “siz, Şırnak Alay Komutanlığı’na bakın” dedi. Alay Komutanı, bugün Ergenekon’dan tutuklu olan emekli General Levent Ersöz’dü. Şırnak Başsavcısı “ben sadece faks çekerim” dedi. JİTEM’in faksa cevabı “burada yoklar” oldu. İki HADEP’li o günden beri kayıplar. Üstelik dava da açılmadı. AİHM’in üç hâkimi Türkiye’ye geldi ve bir mahkeme kurdu. JİTEM Başkanı olan Levent Ersöz’ü de sorgulamak istedi ama hükümet Ersöz’ü mahkemeye çıkaramadı. Ayrıca hükümet mahkemeye gönderdiği tutanaklardaki isimleri de sildi. Mesela iki HADEP’liyi Jandarma’ya çağıran görevlinin adı silinmişti. Bu davalarda sadece cinayeti işleyenler mi yargılanıyor? Emirleri verenler ya da cinayetleri işleyenlerin üstleri davaya dahil edilmiyor mu? Edilmesi lazım. Biz dilekçemize, bu olayların Bölge valilerinin ve Jandarma komutanlarının bilgisi dahilinde gerçekleştiğini yazdık. Kendi bölgesinde yüzlerce faili meçhul cinayet ve kayıp olacak ama valinin bu konuda bilgisi ve sorumluluğu olmayacak. Bölge valisi hem askerin hem de sivilin amiri... Ama o da aynı konsept içinde. Bir toplantıda Bölge Valisi Ünal Erkan’ın, yargı mensuplarına terörle mücadeledeki hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiğini biliyorum. Neyin teşekkürü bu? Cinayetlere göz yummanın, infazları soruşturmamanın ve cezalandırmanın teşekkürü bu. Göz yumma sürüyor mu? Sürüyor. Biz hâlâ Türkiye’nin bütün geçmişini İstanbul’daki beş Ergenekon savcısının temizlemesini istiyoruz. Türkiye’de başka savcı yok mu? Binlerce savcı var. Niye bu savcılar kendi şehirlerinde Ergenekon soruşturmasına dahil olmuyorlar? Aralarından bir İdil Savcısı çıkmıyor. Savcı’nın adı ne? Ona ne oldu, şimdi nerede? Savcı İlhan Cihaner’in nerede olduğunu bilmiyoruz. Onun JİTEM’i soruşturmasını Adalet Bakanlığı da engelledi. Kırklareli Cezaevi’nde kalan itirafçı İbrahim Babat’ı sorgulamasına izin vermedi. Abdülkerim Aygan’ın itiraflarının yayınlanması bölge halkında nasıl bir etki yarattı? Bölgede herkesin tanığı ya da mağduru olduğu bir kayıp, işkence ya da faili meçhul hikâyesi vardır. Aygan’ın itirafları Ergenekon davasıyla çok örtüştü. Ergenekon’da adı geçen ya da tutuklanan Jandarma komutanlarının adları Aygan’ın itiraflarında da var. JİTEM, Ergenekon denilen büyük yapının bir parçası zaten. Başka itirafçıların da konuşması için Aygan gibi itirafçıların çok korunaklı olması lazım. Tam böyle bir ortamda, Aygan’a ‘sözde itirafçı’ denmesi, faili meçhul cinayetlerin faillerinin saklanmasına hizmet eden bir söylem oluyor. Aygan’ın PKK itirafçısı olarak söyledikleri değerliydi de, niye JİTEM itirafçısı olarak söyledikleri değerli değil? Bugüne kadar ‘kayıplarını’ aramak için kaç kişi resmen müracaat etti? Bu konuda bilginiz var mı? Sadece bana 29 kişi başvurdu. 600 avukatlı Diyarbakır’da binden fazla faili meçhul ve kayıp dosyası vardır. İnsanlar bizim bölgede eşlerinin, babalarının, çocuklarının katillerinden önce kemiklerini arıyorlar. Ceset olmayınca yas bitmez. On yıl önce kocasını kaybeden 80 yaşındaki Dilşah Teyze’nin tek isteği var benden. “Bana Fikri’nin kemiklerini bul, ölmeden ona bir dua okuyayım” diyor. Siz faili meçhul cinayetlerin artık pek de ‘meçhul’ olamayan bütün faillerinin yargılanabileceğine inanıyor musunuz? Bunlar faili belli cinayetler aslında. Mesela üç sendikacı JİTEM tarafından mahkemeden kaçırıldı. Bunlar herhangi bir yerde gözaltına alınmadılar. Üç sendikacının soruşturmasını yapan, bir ara Ergenekon’dan gözaltına alınıp bırakılan ve şu anda emekli olan Askerî Savcı Tanju Güvendiler’di. “Bilmiyorum, hâkim serbest bırakmış” dedi. Başsavcıya gittim, “bence DGM’den çıktıktan sonra örgüte katıldılar” dedi. Bir hafta sonra cesetleri Silvan yolu üzerinde gözleri ve elleri arkadan telle bağlanmış, enselerinden birer kurşun sıkılmış olarak bulundu. On yıl sonra 2004’te Aygan açıkladı. “Üç sendikacıyı Diyarbakır JİTEM Komutanı Abdülkerim Kırca infaz etti” dedi. Bu dava AİHM’e gitti mi? Gitti. 1999’da Avrupa’dan üç hâkim geldi ve Ankara Adliyesi’nin kütüphanesinde bir mahkeme kurdu. Bizim yargının soruşturmadığı faili meçhulleri onlar soruşturdu. Ben davada tanıklık yaptım. Çiller Hükümeti sendikacıları JİTEM’e teslim eden iki polisin kimliğini bile gizledi. 1990-94 arasında Diyarbakır’da yaşanan yüzlerce faili meçhul olay zaten yargının özellikle de savcıların göz yummasıyla ve korumasıyla oldu. Peki, Ergenekon soruşturması Güneydoğu’da yaşayan insanlarda bir ümit uyandırdı mı? Özellikle Ergenekon davasında eski JİTEM mensuplarının tutuklanmış olması büyük heyecan yarattı. Bugüne kadar olayları soruşturmayan savcıların artık harekete geçmek zorunda kalacakları beklentisi doğdu. Zaten bu cinayetler, kayıplar yargı önüne çıkmadan toplumsal barış sağlanamaz. Ergenekon’un Güneydoğu’daki faaliyetleri yeterince soruşturuluyor mu sizce? Bir bağ kurulmaya başlandı. Ergenekon Savcısı mesela Diyarbakır’dan 12 Eylül 2006’da okul otobüsünün önünde patlayan bombanın dosyasını istedi. Bu, JİTEM’in işiydi. Bir yeni gelişme de şu. İdil Savcısı’nın başlattığı dosyaya bakan Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi de İstanbul’dan Ergenekon dosyasının örneğini istedi. Belki iki davayı birleştirecek. Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta Filistinlileri savunan çıkışı, Kürtlerde “bizi de savunsana” duygusu yarattı mı? Başbakan’ın İsrail Cumhurbaşkanı’na karşı tutumu çok önemli ama... Her Kürtün aklına da “Sayın Başbakan bu devletin yaptıklarına ne diyorsun? Sen kendi yurttaşların için ne yaptın? Niye daha kararlı bir şeyler yapmıyorsun? Onlara gösterdiğin sempatinin, onlar için yaptığın çalışmanın onda birini bizim için yap” demek geliyor. Erdoğan, bugüne dek faili meçhullerle ilgili tek bir laf etmedi. 28 Mart 2006’da Diyarbakır’da dört gün süren olaylar yaşandı. O olaylarda polisin açtığı ateşle yarısı çocuk toplam on kişi öldü. Üç yıl geçti dava açılmadı. Erdoğan, terörü kastederek, “Bu bir mücadeledir. Çocuklar da ölür, kadınlar da” dedi. Kendi vatandaşlarının hesabını sormayan Başbakan Filistinlilerin hesabını soruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder