6 Haziran 2008 Cuma

Ufuk Uras: "CHP demokrasiye karşı odak oldu"

NEDEN? UFUK URASTürkiye’de bazı kuvvet komutanlarının görevde oldukları dönemde darbe hazırlığı yaptığı Nokta dergisinin yayınladığı “günlüklerle” ortaya çıktı. Daha sonra bu günlüklerin gerçek olduğu saptandı. Ancak hukuk sistemimiz bunu görmezden gelmeyi tercih etti. Üstelik parlamento da kendisini hedef alan bu oluşumu soruşturmadı ve üstelik bu darbe girişimleriyle Ergenekon arasındaki bağlantıyı da araştırmadı. Parlamento, darbecilerin hukukun önüne çıkması için gerekli adımları atmadı. Solun ortak adayı olarak 82 bin oy alarak İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçilen Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Ufuk Uras ile parlamentonun darbelere bakışını, darbecilerini hapseden Yunanistan ile Türkiye arasındaki farkı, hukukla zenginliğin ilişkisini, milletvekillerini ve parlamentodaki gündelik hayatı konuştuk. Milletvekili seçilmeden önce İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi olan Ufuk Uras, tekrar doktora dersleri vermeye başlayacak. “2008 hesaplaşma yılı. Darbe süreci bitmedi. Saflar yeni oluşuyor. Darbeye karşı geniş bir demokrasi cephesi kuracağız. Bu kez İzmir’den Kars’a, halk da Ankara’ya gelip Meclis’i korumalı.”“Ulusalcılar psikolojik savaşın bir parçası. Onlar ABD karşıtı değil, ABD’nin denetimindeler. ABD karşıtlığı NATO’dan çıkmayı istemektir. Onlarda bu tartışma yok. Onların sadece AB karşıtlığı sahici.”“Çift maaş almak için düzenleme yapılmış. Başkası için ne istiyorsa, milletvekili kendisi için de onu istemeli. Maaşlar kamuya endekslenmeli. Kürsüden söyledim. Bu da nereden çıktı gibi dinlediler.”“Baykal genel başkan seçilebilir ama muhtar seçilemez. Ama tek sorun o değil. Sorun CHP’nin değişememesi.”“Demokrasiyi yavaşlatan, kendine Müslüman, kendine demokrat AKP, Türkiye’ye dört yıl kaybettirdi.”“Selanik boyunca tüm askerî tesisler turistik tesis olmuş. Çünkü AB üyesi bir Türkiye’yi tehdit görmüyorlar.” “Biz cumhuriyeti kurarken, monarşi gitsin, oligarşi gelsin demedik. Demokratik cumhuriyet gelsin dedik.”NEŞE DÜZEL: Türkiye’de dört yıl önce iki darbe hazırlığı yapıldığı kanıtlandı. Hukukçular bu konuyla ilgilenmedi. Parlamento da ilgi göstermedi. Siz parlamento üyesisiniz, niye parlamento bu konuyla ilgilenmemeyi tercih etti? UFUK URAS: Eğer AKP son dört yıllında bu konularla ilgilenseydi, Türkiye 12 Eylül hukukundan ve rejiminden radikal bir şekilde kopabilirdi ve siyaset sivilleşebilirdi. Ama bu biraz cesaret istiyor. Türkiye’nin sadece cesur savcılara ve yargıçlara değil, cesur milletvekillerine de ihtiyacı var. Darbe tehdidi karşısında parlamentonun ne yapması lazım?Edirne’den Ardahan’a, bütün yurttaşları parlamentoya çağırmak ve bu meclisi savunma iradesini göstermek lazım.Milletvekillerinin eline parlamentoyu savunma fırsatı geçti. Bu darbeler konusunda bir soruşturma komisyonu kurulamaz mıydı?Kurulabilir. Bu darbe girişimleri üstü kapatılacak bir konu değil. Ortaya çıktı bu mesele artık. Önemli olan Meclis’e bu konuyu getirip, yargıda inisiyatifi tekrar başlatmak ve darbe girişimlerinin, darbecilerin yargılanmalarını sağlamak. Böylece Emniyet’ten Amiral’in günlükleri istenebilir. Hem darbenin belgesinin üstüne gidilir hem Yargı’nın adım atması sağlanabilir. Meclis’te bu iki darbeyi araştıracak komisyon kurulabilmesi için kaç milletvekilinin imzası gerekiyor? 20 milletvekilinin imzası gerekiyor. Ben Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için 20 milletvekilinden imza toplarım. Biz bu konuyu Meclis’e getireceğiz. Meclis’te grubu olan partilerden destek isteyeceğiz. Böylece Meclis Araştırma Komisyonu çalışmalarıyla ‘Hrant Dink cinayeti, Ergenekon davası ve iki darbe girişimi’ arasındaki bağlantılar ortaya çıkarılabilir. Darbeciler yargılanabilir. Solun ortak adayı olarak ben darbe girişimlerinin üzerine zaten gidiyorum. Biz önce, Meclis’te Hrant Dink Cinayetini Araştırma Komisyonu’nun kurulmasına ön ayak olduk. Dink cinayetini soruşturarak, demokrasi dışı güçleri ve Türk Gladiyosu’nun örgütlenmesini araştırıyoruz. Ergenekon davasıyla Hrant Dink davası arasındaki ilişkileri ortaya koyuyoruz. İki darbe girişimi de bu tablonun bir parçası tabii. Zira...Evet...Bu darbe girişimleri Ergenekon denilen derin devlet örgütlenmesinin bir uzantısı. Her şeyin açığa çıkması için Ergenekon davasıyla bu iki darbe girişiminin üzerine eş anlı gidilmeli. Biz şimdi darbe girişiminin içinde yer alanların yargılanmaları için de harekete geçeceğiz. Nasıl Yunanistan’da darbecilere ağır bir bedel ödetildiyse, bizde de darbe teşebbüsünde bulunanlara bir bedel ödetmek gerekiyor. Kenan Evren de dahil olmak üzere bu ülkede darbe girişiminde bulunan herkes yargılanmalı. Eğer bu işin üstüne gidebilecek bir hukuk sistemimiz ve parlamentomuz olsaydı, bu, Türkiye’yi nasıl etkilerdi?Türkiye’de hayatın kalitesi ve demokrasi standartları yükselirdi. Ört bas edilebilecek bir konu değil darbe. Bu konunun defterinin dürülmesi gerekir artık. Bu, hem Meclis hem tek tek siyasi partiler için turnusol kâğıdı olacak. Bakalım siyasi partiler darbe girişimlerini halının altına mı süpürecekler? Yoksa siyasi kirliliğin üzerine gitme iradesi mi gösterecekler? Meclis’in iki darbe girişiminin üzerine gitmesi tarihi süreç başlatabilir. Niye?Çünkü geçmişle hesaplaşmadan geleceği inşa etmemiz zor. Toplum ve Meclis ya bu darbe girişimleriyle yüzleşecek ve hesaplaşacak ya da darbelerle yüz göz olacak. Her şey daha da yüzsüzleşecek. Parlamento henüz 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını yasaklayan Anayasa’nın geçici 15. maddesini bile kaldıramadı. Belki de bunu kaldırmanın yolu, 2004’teki iki darbe girişiminin üzerine gitmektir. Bakın... Temel mesele...Türkiye’nin temel meselesi nedir?Siyasi vesayet meselesidir. Asker ve sivil bürokrasi siyaset üzerinde hak sahibi olmamalı. Siyaset sivilleşmeli. TSK’nin iç hizmet yönetmeliği artık hakikaten ordunun iç hizmetine yönelik olmalı. Askerî bürokrasi bu yönetmeliği kullanıp durumdan vazife çıkarmamalı ve ülkenin yönetimini üstlenmemeli. Türkiye’de hukukla günlük yaşam arasında bağ kurma alışkanlığı yok. Ama örnekler hukukla günlük yaşam arasında bağ olduğunu gösteriyor. Biz darbecilerimizi yargılamadık. Yunanistan ise darbecilerini yakalayıp hapse attı. Ekonomik duruma baktığımızda, AB üyesi Yunanistan adam başı milli gelirde Türkiye’ye fark atıyor. Hukuk ve demokrasi ile ekonomi arasında bir bağ var mıdır?Aralarında ayrılmaz bir bağ vardır. Türkiye’de siyasi ve ekonomik krizlerden çıkmanın yolu demokrasidir. Demokrasi bir ülkeye zenginlik getirir. Bir ülkenin yurttaşları, demokrasi ve hukuk sayesinde ülkenin geleceğinin belirlenmesinde söz ve karar sahibi olurlar. En büyük tehlike keyfiliktir. Zaten darbeler o yüzden tehlikelidir. Egemenlik darbeler yoluyla şahıslara devredilir ve bir ülkenin geleceğini kişisel kaprisler belirler. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken ‘monarşi gitsin, oligarşi gelsin’ demedik. Biz ‘monarşi gitsin, demokratik cumhuriyet gelsin’ istedik. Demokrasiyle cumhuriyetin, demokrasiyle laikliğin çelişmediğini kanıtlamalıyız. Darbecilerini yakalayıp hapse atan Yunanistan’ın darbecilerine dokunamayan Türkiye’den zengin olması tesadüf olabilir mi?Olamaz. ‘Önce ekonomi gelişsin, sonra demokrasiye geçeriz’ denklemi yanlıştır. Bu, ittihatçı ve ‘ulusalcı’ zihniyettir. Yunanistan seyahatimde, Selanik boyunca bütün askerî tesislerin turistik tesislere dönüştürüldüğünü gördüm. AB üyesi bir Türkiye’nin kendilerine tehdit oluşturmayacağı aklıyla davranıyorlar. Darbecileri yargılamaktan kaçınan bir hukuk sistemiyle karşı karşıyayız. Neden parlamento bu hukuk sistemini sorgulamıyor?Sorguladığınız ölçüde anayasayı ve yasaları demokratikleştirirsiniz. Ama Meclis bu konuda irade koymuyor. Mecliste çoğunluğu oluşturan AKP Hükümeti, kendine demokrat, kendine Müslüman tavrıyla, özgürlükçü bir anayasa yapmayarak, siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirmeyerek, siyaseti sivilleştirmeyerek, demokratikleşmeyi hızlandırmayarak Türkiye’ye tam dört yıl kaybettirdi. Bunları yapsaydı, kapatma davası açılmazdı. AKP’nin ‘ben nerede yanlış yaptım’ dediği bir zaman dilimindeyiz şimdi. Eğer çetelerin ve Ergenekon soruşturmasının kapatılması konusunda bir pazarlık yapmaz ve demokratikleşmeyi hızlandırırsa ülkenin önü açılır. Hâlâ bir darbe tehlikesi olduğunu düşündükleri için mi çekiniyorlar?Böyle bir kaygı var muhtemelen. Bu bir siyasi cesaret meselesi. Siyasi cesaret olmadığı için de son dört yıl kaybedildi. Bizim, parlamentoyu yurttaşlarla birlikte savunmamız lazım. Darbe tehdidini duyduğu anda yurttaşların ilk yapacağı iş Ankara’ya gidip Meclis’i yerinde savunmak olmalı. Tabii yurttaş da geldiğinde parlamentoyu boş bulmamalı. Parlamenterler şapkalarını alıp gitmemeliler. Maalesef parlamentoyu savunacak parlamenterler çoğunlukta değil. Parlamentoda daha çok günü birlik siyaset yapan, iş takibini esas alan bir siyasetçi tipolojisi hâkim. Ama ben yine de bir darbeye karşı parlamento ses çıkarır diyorum. Darbeden yana siyasi partiler var mı?Türkiye’nin demokratikleşmesinden rahatsız olan, siyasetin sivilleşmesini geciktirmeye çalışan siyasi partilerin olduğu çok açık. Zaten esas sorun demokrasiden yana ciddi bir muhalefetinin olmaması değil mi? 12 Eylül Anayasası’nı savunan, çok kültürlü, çok kimlikli, çok dilli bir Türkiye’nin tek tipleştirilmesini isteyen, devletçi bir rejimden yana olan ve kendisine sol diyen bir siyasi çizgi var bu ülkede. Oysa gerçek sol bir parti otoriter yapılanmalara ve ara rejimin hükümet modellerine özlem duymaz. Başka türlü iktidar olamayacağını düşünüp otoriter kanallara yeşil ışık yakmaz. CHP’den mi bahsediyorsunuz?Evet. Cumhurbaşkanı’nın 23 Nisan’da düzenlediği demokrasi toplantısı önemliydi ama Deniz Baykal katılmadı. Muhtarlarla toplanmayı tercih etti. Eğer iktidar ve ana muhalefet Ulusal Egemenlik Bayramı’nda bir araya gelemeyecekse ne zaman bir araya gelecekler? Baykal’a bundan sonraki hayatında başarılar dilemek lazım artık. Baykal genel başkan seçilebilir ama Antalya dahil herhangi bir ilin bir mahallesinden muhtar adayı olsa seçilemez. Öyle bir kredisi kalmadı artık Baykal’ın. Muhtarı halk seçiyor. CHP genel başkanını ise kendisi seçiyor. Genel başkan delegesini seçiyor, Delege de onu seçiyor. Bakın... 2008 yılı bu yüzden çok kritik bir yıl. Ya somut adımlar atıp reformlar yapacağız ve siyasetin alanını genişleteceğiz... Ya da otoriter bir sisteme döneceğiz. Daha işin başındayız.Hangi işin başındayız?Darbe yapmak isteyenler vardı... Başarısızlığa uğradılar. Ama bu süreç bitmedi. Tekrar gerginlikler yaratıp otoriter yönetim için zemin yokluyorlar. Bu yüzden, darbeci eğilimlerle darbeye karşı duranlar arasındaki hesaplaşma yeni başlıyor. Darbeye karşı en geniş demokrasi cephesini kurma sürecinin başındayız. Bu süreç kendi saflarını daha yeni yeni yaratmaya başladı. Bu yüzden 2008 yılı çok kritik. Hesaplaşma 2008 yılı sonunda en yoğun kıvamına gelir ve 2009’da da bitmiş olur. Bütün mesele geçmiş darbelerde olduğu gibi bu darbenin de uluslararası dayanaklarının bulunup bulunmadığı. Bu konu belirsiz. Uluslararası desteği yoksa Türkiye’de darbe yapılamaz mı?Daha zor olur. Ama ABD ve diğer bir dizi ülke hiçbir zaman tek bir karta oynamazlar. ABD darbeye de oynayabilir.Darbe ortamı hazırlamaya çalışan ve kendilerine ulusalcı diyen çevrelerin Amerikan karşıtı olmaları çelişkili değil mi bu durumda? ‘Ulusalcılar’ Amerikan karşıtı değiller ki. Türkiye, ordusuyla NATO’nun ikinci büyük gücü. NATO’nun ikinci büyük gücü olarak da askeri bürokrasisi en derin Amerikancı güçlerden biri. ABD’ye gidip gelen askerî bürokratların haddi hesabı yok. Asıl anti Amerikancılık NATO’dan çıkmayı istemekle kendini gösterir. ‘Ulusalcılar’ da böyle bir tartışma yok. Ulusalcıların sadece AB ve demokrasi karşıtlıkları sahici. Bir yandan ‘çağdaş’ cumhuriyet deyip, diğer yandan demokrasi karşıtı olmaları da büyük bir çelişki. Çünkü çağdaşlık, cumhuriyetle demokrasinin lehimlenmesidir ve laiklikle demokrasinin buluşmasıdır. ‘Ulusalcılar’ aslında, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için kullanılan yapılar. Psikolojik savaş tekniğinin bir aracı olarak kullanılıp sonra çöpe atılıyorlar. Eğer ABD Türkiye’nin Ortadoğu’da kendisiyle örtüşmediğini görürse geçmişteki gibi yine Türkiye’yi istikrarsızlaştırır. Zaten istikrarsızlaştırma politikalarının arkasında ABD’den başka bir güç de olamaz. Ulusalcı hareketin, Ergenekon’un arkasında ABD mi var?Hiç şüpheniz olmasın. Bu küstahlık, bu özgüven ancak büyük bir güce dayanarak olur. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak istiyorlarsa kontrgerillayı kullanırlar. Kontrgerilla faaliyeti hiçbir zaman yerli olamaz. Sadece bazıları denetimden çıkabilir, ama uluslararası Gladio denetimden çıkanı sonunda denetler.Siz parlamento üyesisiniz. Parlamentoda günlük hayat nasıl?Sabahtan akşama kadar bir ziyaretçi trafiği var. Meclis’e yılda bir milyonun üstünde vatandaş geliyor. İsviçre’de sordum, vatandaş Meclis’e gelmiyormuş. Çünkü onlar sorunları yerinde, yerelde çözüyorlar. Bizde ise Meclis bir araştırma yapmış. Yüzde 70’i iş takibi için parlamentoya geliyorlarmış. Parlamenter olmak bu yüzden çok önemli. Parlamenter olmak için o kadar büyük paralar yatırıyorlar ki... Bu durum parlamentonun itibarını zedeliyor tabii. Nasıl zedeliyor?Sonradan o parayı çıkarmak için iş takipçiliği yapıyorlar. Bu iş takibi demokrasi takibine dönüşmüyor tabii. En çok para yatıran seçimlerde listenin önünde oluyor büyük ihtimalle. Sonra da liderlik sultasına itiraz edemeyen, sesini çıkaramayan, liderin bir dediğini iki etmeyen, liderin onurunu almadan tuvalete gitmeyen bir insan tipi oluşuyor. Milletvekillerinin dışında parlamentoda bini sözleşmeli olmak üzere, beş bin personel çalışıyor. Osmanlı sarayında da beş bin kişi çalıyormuş. Son bir değişiklikle, parlamentodan emekli olanların çocuklarına işe alınma hakkı verildi. Anlamadım... Parlamentodaki görev ‘babadan oğula’ mı geçiyor?Evet, çocuklara geçiyor. Parlamentodan emekli oldunuz, diyelim. O zaman çocuğunuzu parlamentoya görevli olarak aldırma hakkına sahip oluyorsunuz. Böyle bir dizi tuhaf şey var. Meclis’e ilk girdiğimde bana, “Kendiniz geçmiş yıllarda bir şirkette çalışmış gösterirseniz, sizi geri ödeme yoluyla emekli ederiz” dediler. “Çalışmadığım bir şirkette kendimi çalışmış gibi nasıl göstereceğim” diye sordum. “Bu milletvekilleri için sağlanan bir şey. Zaten herkes büyük ölçüde bunu yapıyor” dediler. Oysa milletvekilliğinden emekli olmanız için iki yılı doldurmanız gerekiyor. Geriye dönük ödeme yaparak böylece milletvekilliğinden hemen emekli olabiliyorsunuz. Çift maaş almak için milletvekillerine çok özel bir düzenleme yapılmış demek ki. Hem milletvekili emeklilik maaşını alıyorlar hem de milletvekili maaşını. Milletvekili maaşları ne kadar?Sekiz bin küsur YTL. Emekli maaşı ise dört bin küsur YTL. Yeni Sosyal Güvenlik Yasası etik yönden rahatsız edici. Milletvekili başkası için ne istiyorsa kendisi için de onu istemeli. Bunu kürsüden söyledim. Bu da nereden çıktı gibi dinlediler. Milletvekili maaşlarının da kamu çalışanlarının maaşına endekslenmesini istedim. Bana katılan kimse olmadı. Milletvekilleri zengin mi?Yoksul milletvekili pek yok. Tuzla’da tersane sahibi iki milletvekili var ama Tuzla’da işçi olan milletvekili yok.Parlamentoda hiç kürsüye çıkmamış, hiç konuşmamış kaç milletvekili vardır?Yarısı öyledir. Bireysel olarak konuşmak çok zor. Başbakanlık yapmış Mesut Yılmaz hiç konuşmadı mesela. Deniz Baykal ise parlamentoya arada bir geliyor. Sekiz aydır kendisiyle hiç karşılaşmadım. Genel Merkez’de oturup delege meseleleriyle ilgilenmeyi daha doğru buluyor herhalde. Bazen CHP’li milletvekilleri, ‘Biz de eski solcuyuz’ diye yanıma geliyorlar. “Temel meselelerde niye sola yakışır bir tutum almıyorsunuz” diye sorduğumda, genel başkanın belirlediği politikanın dışına çıkmalarının mümkün olmadığını söylüyorlar. Zaten CHP’nin grup toplantıları da ilkokul birinci sınıftaki gibi. Genel Başkan geldiğinde ayağa kalkıyorlar. Ne tartışma, ne konuşma... Sadece Baykal konuşuyor ve kimseyi dinlemeden gidiyor. Giderken gene onu ayakta alkışlıyorlar. Diğer partilerde durum farklı mı?Genelde böyle. AKP’de biraz farklı olduğunu ve Erdoğan’ın tartışmaları dinlediği söyleniyor. CHP’nin artık içeriden bir dönüşüm şansı yok. CHP’nin sorunu Baykal’la sınırlı değil. CHP’nin asıl sorunu, ‘demokrasiye karşı bir odak’ haline gelmesidir. Bir devlet olmasıdır. 12 Eylül rejimin ve hukukunu savunmasıdır. Yoksa bir parti genel başkanı diğer bir partinin başkanına, “İdamı bile göze almalısın” der mi? Bir siyasetçi böyle konuşur mu? Avrupa’da Sosyalist Enternasyonal’e üye sol partilerin milletvekillerine “CHP’yi niye Sosyalist Enternasyonal’de tutuyorsunuz” diye soruyorum. “Atarsak daha kötü olur” diyorlar. Bugün parlamentoda bulunan dört partiden ikisi kapatılma tehlikesi altında bulunuyor. CHP için de kapatma davası açılabileceği söyleniyor. Sizce AKP ve DTP kapatılır mı?Dava açıldığına göre kapatılma ihtimalleri maalesef yüksek. AKP’nin kapatılmasından sonra ne olacağı ise belirsiz. Muhtemelen AKP değişik bir ad altında devam edecek. Biliyorsunuz CHP’nin de Kanaltürk’e yaptığı üç, dört trilyonluk ödeme için başı dertte. Bu gidişle parlamentoda benden başka kimse kalmayacak.28.04.2008
Neşe DÜZEL ile yapılan mülakat

Hiç yorum yok: