6 Haziran 2008 Cuma

SİVAS- SOLİNGEN yada ANKARA- KOPENHANG KIRITERLERİ




SİVAS- SOLİNGEN yada
ANKARA- KOPENHANG KIRITERLERİ farkı


Montesqua,”Hukuk, güzsüz insanın kendini koruma güdüsünden doğmuştur,”der. Bu gün için azınlıklar, güçsüzdür... Bundan dolayı, önce bizler(çoğunluk olmayanlar), hukuktan yana olmalı. Sonra, sonra değil, aslında insanlık hukuktan yana olmalı; çünkü insanlık, kurduğu devlet aygıtları ve bununda ötesinde, uluslar üstü bir yapılanmanın da adı olan “küreselleşme” karşısında hukuktan yana olmalı! Bu bakımdan hukuk, ekmek, su kadar gerekli, hatta insanlık için zorunlu bir ihtiyaçtır, bugün…
Sivas Katliamı’nı meşrulaştırmak isteyen çevreler; bu ülkenin aydın ve Alevilerinin, Madımak(1993)te yapmak istedikleri etkinliği, beylik deyimle “Müslüman mahallesinde, salyangoz” satmak olarak gerekçeleştirmektedirler. Özellikle, Aziz Nesin’in Madımaktaki varlığı, işlerin çığırından çıkmasının(37 yurttaşımızın yakılmasının) makul gerekçesi olarak gösterilmeye çalışmaktadır…
Yani kendileri, çoğunluğunu Hıristiyan’ların oluşturduğu Avrupa’nın her ülkesinde mescit, dernek, vakıf... kurabilirken; kendi inançlarını ve ibadetleri açıklamak için dergi, gazete, Tv, İnternet siteleri… kurup kullanırken; her türlü toplantı, gösteri ve propaganda özgürlüklerinden yararlanırken; bu ülkenin Alevi ve aydınlarının, kendi ülkelerinde bulunan bir şehirde, azınlık olmaları ve aykırı fikirleri ifade etmeye yeltenmelerini, “canice bir cinayetin meşru sebebi” görmeye, göstermeye çalışmalarındaki paradoksu izah edebilmek akıl karı bir tavır ve tutum değildir.
Yüce Tanrı; hem Resul, hem de Nebisi olan Hz. Muhammed’e dahi, “Muhammed; sade bir elçidir”(Ali İmran, 143) “Rabbin isteseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi toptan iman ederlerdi; sen halkı iman etmeleri için zorlamak mı istiyorsun?”(Yunus, 98) “Biz seni, hak ile müjdeci ve sakındırıcı olarak gönderdik.” (Bakara,118 ve Furkan,55) derken; Tanrı’nın Hz. Muhammed’e dahi vermediği, “iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma” adına cinayet işleme hakkı(yetkisi)ni kendinde bulanlar; kendi Din ve Mezheplerinin ülkülerinden bihaber ve bir kısmını kullandıkları uygar dünyanın temel insan hak ve hürriyetlerini ayaklar altına alan caniler olarak, tarihimizin(hatta insanlık tarihinin) benzer kara sayfaları arasında büyük bir utançla anılacak yerlerini almışlardır..
***
Bu gün için uygar dünyanın Temel Hak ve Hürriyet’lerin asli referansı, AB İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Avrupa Anayasası, AİHM Kararları… özetle Kopenhag Siyasi Kriterleridir…
1976 yılında, çocuk pornosu konusundaki bir davanın görülmesi sonucu; AİHM ünlü “Handyside Kararları,” düşünce özgürlüğünü söyle tanımlar: “Düşünceyi açıklama özgürlüğü, bu tür toplumun temel unsurlarından birini, her ferdin gelişiminin ve ilerlemesinin zorunlu kabullerinden birini oluşturur. 10. maddenin 2. paragrafı saklı kalmak üzere, düşünceyi açıklama özgürlüğü, sadece hoşa giden veya zararsız ya da tepki yaratmaz sayılan « haber » veya « fikirler » için değil, fakat, devlete veya halkın bir kısmına ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler içinde geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve yeniliğe kucak açma bunu gerektirir ve bunlar olmadan demokratik toplum olmaz.” (Çeviren Prof. Dr. Durmuş TEZCAN DEÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
***
Alevilerin, her yıl büyümekte olan etkinliklerle “Sivas Katliamı”nı kınayarak fikri takip yapmaları, bir kısım medya mensubu tarafından, “kin ve nefreti tahrik etmek…” olarak ta yansıtılmaya çalışılmaktadır…
Uygar dünyanın bir üyesi olarak Alman Devleti “Solingen Katliamı” ertesinde, katliamı kınamış, ırkçılığı reddetmiş, canilerin peşine düşüp bu evin müze olmasına izin vererek; böylesi bir insanlık ayıbı olan olaydan yüz akı ile çıkmasını bilmiştir.
Oysaki bizim bu çıkışımız; Devletimizin de diğer uygar ülkeler gibi öz eleştiri yapan; bu ülkede yurttaş olabilmek için ille de “Türk ve İslam” olmak gibi bir zorunluluğun olmadığı, onca yıllık laiklik hamasetine rağmen, Sivas’ta yaşananlarda devletin zaafı olduğunu, Türkiye’nin 21.yy.’da artık “Madımak’lar” görmek istemeyen (buna müsaade etmeyecek olan) ve bunun bir insanlık ayıbı olduğunu söyleyip Alevi yurttaşlarından özür dileyen; Cumhuriyetimizin çoğunluk diktatörlüğü olmaktan çıkışı ve AB standartlarında Demokratik bir Cumhuriyet olmasına; T.C. Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan yurttaşların hepsinin hem yasa önünde, hem de fiiliyatta eşit, birinci sınıf yurttaşlar olduğu bir hukuk devleti haline gelme sürecine katkı mahiyetinde, bir temel insan hak ve hürriyetini kullanmaktan ibarettir.
İşte bu yüzdendir, her 3 Temmuz’da bu çirkinliği gün yüzüne çıkarışımız!.. Bu, aynı zamanda sonuçları itibari ile ülkemizi 21.yy.’da kendisi gibi inanmayan ve düşünmeyenlerin yakıldığı bir ülke görüntüsünden çıkarmak ve inancın ülkülerinden bihaber bir avuç yobazın İslam’a sürdükleri bu lekeden, İslam’ın aklanmasına katkı bakımından da, kin ve nefrete tahrik değil, Alevi-Sünni… kardeşliğine hizmet için daha üst bir kimlik ve çerçeve oluşturma gayretidir de.
AB’ye başı dik ve onurlu girmek ve Ankara kriterleri ile yolumuza olarak devam ederiz, hamaseti… kulağa hoş geliyor.
84 Yıllık Cumhuriyetimizin Ankara kriterleri, eserleri 45 dile çevrilmiş, ülkemizin ilk ve tek Nobel’li yazarını, düşünceyi suç olmaktan çıkaramadığı için başını yargı önünde dik tutamadı; bu ülkede Kürt yoktur, herkes Türk’tür diye diye, on binlerce fidanımızın toprağa gömülmesine engel olmadı; İrtica ve Laikliği pelesenk etti; fakat Devletimizi dini hatta mezhebi olan bir Devlet olmaktan ve kendisi gibi inanmayanların yakıldığı bir Ülke haline getirmekten kurtarıp başını uygar dünya karşısında dik tutamadı…
Yol bir, sürek bin bir… Evet, Yol can(insan)ın daha zengin ve daha özgür olması ise, sürek bu gün için Sivas’ta Solingen ve Ankara(tüm yurt)’ta ise Kopenhag Siyasi kriterlerini, AB. Hukuku’nu egemen kılmaktır.
Himmet eylen!..


22 Ekim 2007
a.s.

Hiç yorum yok: