23 Mart 2010 Salı

Ahmet Altan / Büyük değişim

KUM SAATİ 23.03.2010
Ahmet Altan
Büyük değişim

Yazıyı Paylaş:


Çok şaşkınlar.


Herhalde nerede hata yaptıklarını düşünüyorlar.


Daha başından hataydı yaptıkları, “halksız” bir cumhuriyet hayalini kurmak yanlıştı, bu yanlışı seksen yıldan fazla sürdürebilmeleri bile başarı.


Bu başarıyı da zaten silahları ve darbeleriyle sağladılar.



Ama o da bitti.


Silahın bittiği yerde “yargıyı” devreye sokup onu da yıprattılar, 367 rezaleti, Şemdinli savcısını
“Genelkurmay Başkanı’nın emriyle” meslekten men etme skandalı, Yargıtay Başkanı’nın yargıyı “yandaşlar, karşıtlar” gibi bölen ve bu kuruma olan güveni yok eden açıklamaları, hukuktaki çarpılmanın da sürmeyeceğini gösteriyordu.


Siz, bu toplumu oluşturan kitleleri, dindarları, Kürtleri, Alevileri, solcuları yok sayarak bir “ulus” oluşturmaya kalkar da bir “azınlık” diktası kurmaya sıvanırsanız, bunun ömrü de bu kadar olur.


Şimdi değişiyoruz.


İşin eğlenceli kısmı da değişimi “muhafazakâr” bilinen bir partinin gerçekleştirmesi.


Değişime karşı çıkmaya çabalayanlar, bunu durdurabileceklerini sananlar, iktidardaki partinin “muhafazakârlığını” bahane olarak kullanmaya uğraşıyorlar ama kimse onların bahanelerine inanacak kadar saf değil.


Buna inananlar, zaten inanmak isteyen, iktidardaki “azınlığın” siyasetteki ve medyadaki uzantıları.


Bir “darbe” anayasasının sürmesini isteyen CHP, “ben bu sistemin muhafızıyım” diyemiyor da “ben AKP ile birlikte anayasa değiştirmem” diyor.


Değiştirmek istemediği anayasa 12 Eylül Anayasası.


Peki, “AKP ile birlikte anayasa değiştirmeyecek” olan CHP’nin “tek başına” yazmak istediği bir “anayasa” var mı?


Yok.


Çünkü bu anayasadan memnun o.


Geçici 15. Madde’nin değişmesini istiyormuş.


Ne kadar ilerici bir parti, 30 yıl önceki darbenin hesabını sormak istiyor ama burnumuzun dibindeki darbe girişimlerinin hepsini savunuyor, 27 Nisan muhtırasını destekliyor.


27 Nisan muhtırasını sahiplenen bir parti “darbe anayasasını” değiştirebilir mi?


CHP’nin ve “azınlık iktidarının” medyadaki taraftarları da çocuk kandırır gibi “anayasa mutabakatla değişsin” diyorlar, sanki anayasayı değiştirmek isteyen “ortak bir irade” var da onların arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldıracağız.


CHP ve MHP bugünkü sistemi savunuyor.


Onlar halktan değil “iktidardaki azınlıktan” yanalar, o iktidarın sürmesinin, halkın sesinin kesilmesinin, halk iradesinin siyasete yansımamasının peşindeler.


Bu düzeni değiştirecek bir “anayasa” değişikliğini nasıl onlarla bir “mutabakata” vararak yapacaksınız?


Adamlar değişim istemiyorlar ki.


Onlar bugünkü devletin siyasetteki temsilcileri.


Halkın siyasete ağırlığını koymasını desteklemiyorlar.


Kürtlerden, dindarlardan, demokratlardan uzaklar, orduya ve yüksek yargıya yakınlar.


Onlar kendi aralarında “değişimi engellemek” için bir mutabakata varabilirler ama değişim için onlarla bir mutabakata varılamaz.


Onlarla bir mutabakat aramak ipe un sermektir.


Bu sistemi değiştirecek olanlar, bu sistemin gadrine uğramış olanlardır, büyük kitlelerdir ve bu sistemin dışarı atmaya çalıştığı partilerdir.


AKP, bu sistemin hedefindeki parti, BDP de öyle, bu partiler kendi varlıklarını sürdürebilmek, kendi tabanlarının haklarını koruyabilmek için değişimi savunmak zorundalar.


Yirmi altı maddelik yeni “anayasa değişim” paketinin çok eksikleri olduğu doğru ama gene de bu eksikliklerine rağmen büyük bir adım bence, devlet sultasını kıracak, halk iradesinin yolunu açacak önemli değişiklikler içeriyor.


Askerî anayasanın, siyasetin ve halk iradesinin üzerine yerleştirdiği “yargı vesayetine” son veriyor.


Değişime karşı çıkan “tutucuların” mazeretlerine bayılıyorum, bu değişimler “bağımsız yargıya darbe vuracakmış”, hangi bağımsız yargı bu, Genelkurmay Başkanı’nın emriyle savcıyı görevden atan yargı mı?


Siyasete pranga takıp askerlerden emir alan bir yargıyı bize “bağımsız yargı” diye yutturmak ve bu prangalı esaretimizi sürdürmek istiyorlar.


O kadar şaşkınlar ki herkesin de şaşkın ve aptal olduğunu sanmaya başladılar.


Bu son anayasa değişim paketi önemli bir adım, yeterli değil ama gene de çok ciddi bir adım.


Böyle adım adım “halkın egemen” olduğu bir düzene geçeceğiz.


İnsanlar kendi topraklarında “köle” olmaktan, aşağılanmaktan, ezilmekten bıktılar çünkü.




Hiç yorum yok: