Zülfü Livaneli
Yazara ulaşmak için : zlivaneli@gazetevatan.com
‘Ah keşke kadınları yazdığı kadar iyi tanısaydı’
Yıllardır kafamda dönüp duran, “Birisi bunun mutlaka filmini yapmalı” diye düşündüğüm bir hikâye vardı.
Gerçek bir hikâye.
Büyük romancı Tolstoy’un o yaşlı haliyle karısından kaçıp gitmesi ve üşüterek ıssız bir tren istasyonunda can vermesi.
Bu hikâye bana o kadar trajik gelirdi ki, dediğim gibi birisi çıkıp filmini yapsa diye düşünür dururdum.
Şimdi yaptılar. Daha filmi görmedim ama herhalde ilk seansına gideceğim.
Tolstoy’un karısı Sofia’yı Helen Mirren canlandırıyor.
***
Kont Tolstoy inançlarında, yaşamında ve tepkilerinde aşırı giden bir insandı.
Zaten romanlarında onca karakter yaratan, bir genç kızın ruhuna girerek birinci şahıs ağzından kocasıyla ilişkilerini anlatabilen bir yaratıcıdan, bir bürokrat ya da banka memuru gibi hesaplı kitaplı, sakin olmasını bekleyemezsiniz ki.
Eğer deliliğe yakın olmasa Anna Karenina’nın âşık ruhunu anlatması mümkün olabilir miydi?
Tolstoy’un hayatındaki en büyük derdi karısı Sofia’ydı . Onunla bir türlü anlaşamıyorlar, sürekli olarak kavga ediyorlardı.
Tolstoy’un ne derece büyük bir huzursuzluk içinde olduğunu günlüklerinden anlıyoruz. Herhalde karısı da aynı huzursuzluk içindeydi çünkü Tolstoy kadar çılgın bir sanatçıyla yaşamak pek kolay olmasa gerekti.
Bunu Sofia Tolstoya’nın şu sözünden anlayabiliyoruz: “Ah keşke kadınları yazdığı kadar iyi tanısaydı...”
Her sabah yeni fikirlerle uyanan, bir gün bütün mülkünü yanında çalışan köylülere dağıtan, et yemeyen ve yiyenleri katil olarak gören, çağına öfkelenen, bütün büyük sanatçıları insanlığa yalan söyleyen sahtekârlar olarak gören, öfkelenen, aşırı fikirlere sahip beyaz sakallı yaşlı bir Rus.
Sonunda bir gün valizini kapıp Sofia’dan kaçtı, trene bindi ve hastalanarak bir istasyonda öldü.
Orası onun son istasyonuydu.
Ölürken okuduğu son kitap bir başka çılgın olan Dostoyevski’nin “ Karamazof Kardeşler”iydi.
Yaşasın çılgınlar!
Onlar olmasa bu dünya çok daha sıkıcı bir yer olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder