5 Temmuz 2010 Pazartesi

PKK sonuç mudur neden mi? Mehmet ALTAN

PKK sonuç mudur neden mi?




Dün bir çocuğumuz daha öldü... Neyse ki...“Sekiz şehidimizle ilgili Genelkurmay’dan tatmin edici bir açıklama bekliyorum” diyen TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin...

...büyük kalabalıkların sorduğu soruyu yüksek sesle sorarak, şöyle diyordu:

“Her şehit haberinden sonra ‘Allah rahmet eylesin, başınız sağolsun, vatan sağolsun, milletimizin başı sağolsun’ demek adet haline geldi. Bu değerlendirmeler, açıklamalar, vatandaşımızı artık tatmin etmiyor...”

***

Çok sıcak bir yaz geçireceğimizi...

Şiddetin tırmanarak yükseleceğini öngörsek de...

Her gün Türkiye’nin çocuklarının ölümlerini yaşamak dayanılır gibi değil.

Derli toplu bir bütünlükten ve radikal bir demokratikleşmeden yoksun olarak başlayan “Kürt Açılımı” giderek azgınlaşan bir şiddet süreci ile noktalanmış bulunuyor.

Bütün süreci ta başlangıcından beri izlemeye çalışırken, en birinci derecedeki yetkililerde dâhil, herkese şu soruyu sordum:

“PKK sonuç mudur, neden mi?”

Maalesef açılım süreci bu soruya kesin ve saydam bir cevap vererek başlamadı.

“Askeriyenin kırmızı çizgilerinden” etkilenenler, PKK’ya “neden” olarak baktı.

PKK’yı “sonuç” olarak görenler ise, Birinci Cumhuriyeti “Türkiye Kürtleri’nin” de devleti haline getirecek olan radikal demokratikleşmeyi göze alamadılar. İçeride istihbarat; dışarıda ABD, Irak, Barzani çizgisinin yeterli olacağına fazlasıyla güvendiler...

Bir de buna iktidar partisiyle, bölgedeki “yerel iktidar” konumundaki parti rekabeti de eklenince şiddet “daha da ürkütücü bir biçimde geri döndü.”

“Güvenlik mantığını” tek ölçüt olarak ele almayıp, “PKK sonuçtur” denseydi, Birinci Cumhuriyet gerçek bir “vatandaşlık” açılımı yaparak, keskin bir demokratikleşmeye uğrayacaktı.

Tabii sadece Kürt vatandaşlar değil, gayrimüslimler de Heybeli Ruhban Okulu’ndan hala mahrum kalmayacak, Aleviler de cemevlerinde ibadet etmek için “devlet onayı” beklemeyecekti.

Birinci Cumhuriyet, “vatandaşlığı” keşfederek, kimlik ve nitelik değiştirerek Kemalizm’den demokrasiye terfi edecekti. 2010 yılının yazı da çocuklarımıza tabut olmayacaktı...

***

Yaşananlar, “kendi kendine abartılı övünmelerin” de hazin bir sonu.

Küreselleşmenin ekonomik mantığı gereği alt kümelere dağıttığı zenginliği “kendinden menkul” sanmak da, küreselleşmenin gene gereği olan “demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisini” içeride ve dışarıda ilkesel olarak savunmamak da “şiddetin bu kadar çabuk, hızlı ve büyüyerek artmasının nedenleri...”

Anti demokratik rejimlerle iç içe geçmek, ülke içindeki mefluç hale bakmadan başka diyarlarda dini hassasiyetleri ön plana alarak gövde gösterisi yapmak da belli ki ağır fatura olarak geri dönmekte...

ABD istihbaratı olmayınca sınırlarımızı koruyamadığımızı mı bize hatırlattılar acaba?

Türkiye güçlenecek ise önce “devlet” olacak...

Demokrasiyi, insan haklarını, ekonomisini layık olduğu ölçülere taşıyacak...

Reçetesinin ilk sırasına, Türkiye halkının ihtiyacı olan ve maalesef unutulup giden AB reformlarını koyacak...

***

Yazıp duruyorum...

İlkesel olmayan...

Değişimin siyasetini gütmeyen...

Küresel değerleri göz ardı eden politikalar...

İyi niyetli, pratik ama bütüncül ve ilkesel olmayan son dönemdeki olumlu gelişmeler, anlaşılıyor ki bu aralar Ergenekoncu sistematik bir başkaldırının tehdidi altında...

Son zamanlardaki tüm kazanımlar, AB reformlarıyla eş zamanlı yürütülerek sağlam kazığa bağlanmadığı için Ergenekon yükselen şiddeti de ardına alarak düpedüz bir “kara faşizm” olarak geri dönmeyi hedefliyor...

Baksanıza...

Birkaç zamandır sesi soluğu çıkmayan “Ergenekon avukatı” Deniz Baykal bile kanal kanal gezip, açılım düşmanlığını seslendirerek, eski efendilerine yaranmak için rol kapma peşine düştü...

***

Siyasal iktidarın çok hızlı bir refleksle son zamanlardaki yanlışlarını masaya yatırması gerekiyor...

Siyaset hesaplarını bir yana bırakarak “mağdur yaratmayan bir devlet” ile “mağdurların birbirine yan gözle bakmadığı bir toplum” yaratmayı şiar edinmek her derde devadır...

Ama İspanya gibi Türkiye’ye çok dost bir ülkenin dönem başkanlığında, tek bir fasıl başlığını açacak reformları yapmayı bile taca atmak, korkarım, bir iki gündür son derece yakıcı bir bilançoyu yaşayarak gördüğümüz gibi Ergenekon’un geri dönüşüne imkân hazırlamaktan başka bir işe yaramıyor...

Hiç yorum yok: