Sedat Ergin
sergin1@hurriyet.com.tr
Yeni HSYK modeli Avrupa ölçülerine ne kadar uygun?
HÜKÜMET tarafından hazırlanan anayasa değişikliği paketi içinde en çok tartışma yaratan başlıklardan birini Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeni yapısı oluşturuyor.
Bu konuda getirilen modelin Avrupa ölçülerine uygunluğunu analiz edebilmek açısından en önemli referansı, Avrupa Konseyi'nin 2000 yılında yargıyı güçlendirmek amacıyla kurduğu Avrupa Yargıçlar Danışma Konseyi'nin (Consultative Council of European Judges) ortaya koyduğu ilkeler oluşturuyor.
Söz konusu bağımsız kuruluş, Avrupa'da yargıya ilişkin konulardaki en yüksek otorite. AYDK, yargıyla ilgili bütün konularda tavsiye kararları hazırlayarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne sunuyor.
ÇEŞİTLİLİK BEKLENTİSİ KARŞILANIYOR
AYDK'nın 2007 yılında hazırladığı 10 numaralı rapor, “Yargı Üst Kurulları”nın nasıl oluşturulması ve çalışması gerektiği hususlarındaki ana ilkeleri düzenliyor. Bu belge ışığında değerlendirildiğinde hükümetin taslağında hem artılar, hem de eksiler var.
Belgede, güçler ayrılığı ilkesini kuvvetlendirebilmek için, bu kurulların “her türlü siyasi, ideolojik ve kültürel kaynaklı önyargı ve dış baskıdan korunması” ana hedef olarak vurgulanıyor.
Rapor, kurulların tümüyle yargıçlardan oluşması gibi bir zorunluluk getirmiyor, yargıç olmayan (non judges) şahsiyetlerin de üye olmasına kapıyı açık bırakıyor. Bu çerçevede olağanüstü başarıları ve profesyonel tecrübeleriyle temayüz etmiş hukuk otoriteleri ve profesörler arasından üye seçilebileceğini belirtiyor.
Ayrıca, “toplumdaki çeşitliliği temsil etmek açısından” işletme, sosyal bilimler ve maliye gibi hukuk dışı alanlardan da üye alınması da teşvik ediliyor. Hükümet taslağının Konsey'in çeşitlilik beklentisini karşıladığı çok açık.
CUMHURBAŞKANI'NIN ATAMA YETKİSİ SIKINTILI
Belgedeki iki önemli noktanın altını çizelim. Birincisi, kuruldaki yargıç üyelerin yargının bütün kesimlerinden gelmesi. İkincisi, bu üyelerin kendi meslektaşları tarafından seçilmesi. Hükümet taslağı, HSYK'nın 21 üyesinden 16'sının yargının muhtelif organ ve kademelerinden (Yargıtay, Danıştay, Adli Yargı, İdari Yargı gibi) ve seçim yoluyla belirlenmesini öngörüyor. Bu haliyle Konsey'in bu iki beklentisinin de taslakta karşılandığı söylenebilir.
Taslak, HSYK'ya 4 üyenin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngörüyor. Konsey ise bu yönde bir düzenlemeye kapıyı kapalı tutuyor. Çünkü, rapora hakim olan ana felsefe, siyasi otoritelerin (parlamento/yürütme) üye seçim sürecinin dışında tutularak, kurulun siyasi etkilerden korunması. Raporda çok açık ifadelerle “Kurulun yargıç olmayan üyeleri yürütme tarafından atanmamalıdır” deniliyor.
Konsey, bu kategorideki üyelerin siyasi olmayan otoriteler tarafından seçilmesini öneriyor. Bu mümkün olmadığı ve seçim parlamentoda yapıldığı takdirde, oylamada “nitelikli çoğunluk” aranmasını istiyor. Bu haliyle taslakta yer alan 4 üyenin Cumhurbaşkanı tarafından atanması yolundaki hüküm, ADYK belgesinin temel mantığına ters düşüyor.
ADALET BAKANI KURULA BAŞKAN OLAMAZ
Ayrıca hükümet taslağında HSYK üyesi olarak yerini koruyan 21'inci üye Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın durumu da Konsey açısından tartışmalı. Rapor, “aktif siyasetçiler, parlamenterler, yürütme ve yönetimin temsilcileri kurula üye olmamalıdır” diyor. Bu durumda hem Adalet Bakanı hem de Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın üyeliği sıkıntılı hale geliyor.
Konsey, Adalet Bakanlığı'nın kurul başkanlığına zaten kategorik bir şekilde karşı. Belgede, “Kurul başkanlığını siyasi partilere yakın olmayan tarafsız bir şahsın yapmasının sağlanması gereklidir” deniliyor. Yalnızca Cumhurbaşkanı'nın şekilsel yetkilere sahip olduğu ülkelerde, bu makamın kurula başkanlık yapabileceği belirtiliyor. Nitekim İtalya'da benzer bir düzenleme var. Konsey, “aksi takdirde başkan bir yargıç olmalıdır” diyor.
Rapor, yargıdaki dernek üyeleri aday göstermelerine sıcak bakıyor, ancak dernek üyesi olmayan yargıçların da kurulda temsilini teşvik ediyor. Ancak burada çok hassas bir sorun karşımıza çıkıyor. Konsey, ısrarla “vatandaşların beklentilerinin kurul'un siyaset dışı kalması yönünde olduğunu”, bu çerçevede “seçim sürecinde halkın yargıya güveninin tehlikeye düşürülmemesi gerektiğini” vurguluyor.
Kutuplaşmanın ülkenin bütün kurum ve katmanlarına yayıldığı, bu çerçevede yargının da iki ayrı örgütlenmeye sahne olduğu bir ülkede bu hedefin nasıl başarılabileceği, yanıtı meçhul bir sorudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder