15 Nisan 2010 Perşembe

Yüksek yargıyı yüksek yargıdan kurtarmak misyonu / İSMET

Yüksek yargıyı yüksek yargıdan kurtarmak misyonu
Yazı Boyutu< Önceki HaberSonraki Haber >İSMET
BERKAN

Türkiye

14/04/2010
ismet.berkan@radikal.com.tr
Yazdır

Arkadaşına Gönder

Yorum Yaz

Arşive Ekle

Haberi Paylaş
Facebook

Mixx

Delicious

Stumble Upon

Twitter

Friend Feed
Google

Digg

Yahoo

Reddit

myspace


Yönetim bilimiyle uğraşanlar bu durumu üniversite yıllarından itibaren yakından bilirler. Aslında aynı durum için askerlikte de güzel bir söz vardır: Yığınakta yapılan hata, diye başlayan... Hatalı kurulan sistemleri o sistemin içinde kalarak düzeltmek imkânsıza yakındır.
Bizim yargı sistemimiz de tam böyle. Baştan yanlış ve kusurlu kurulduğu için olsa gerek, sistemi radikal olmayan adımlarla, parça parça düzeltmeye yönelik her girişim başka başka yanlışlara neden olmuş, bugün de olmaya devam ediyor ve Anayasa değişikliğiyle etmeyi sürdürecek.
Din temelli bir hukuktan laik hukuka geçiş dönemini akademisyenlerin iyi incelemesi gerek.
O geçiş döneminde, gerçek anlamda pozitif hukuka değil de bir dogma hukukundan bir başka dogma hukukuna geçildi.
50’li yıllarda çok partili demokratik hayata hiçbir yasal-anayasal ve insan malzemesi bakımından hazırlık yapılmadan bir gecede geçildiği için de, devlet sistemi pek çok yerden tıkandı, kavga konusu oldu. Bunlardan başlıcası yargı sistemiydi. İdeolojik anlamda taraflı, iktidara her bakımdan bağımlı, emir alan ve uygulayan bir yargı.
1960 darbesi öncesinin ve sonrasının başlıca sloganlarından biri de ‘Hâkim teminatı’ idi. Bu durduk yerde ortaya atılan bir laf değildi; Demokrat Parti, çok partili hayatın iktidarı olduğu halde zaman zaman tek partiymiş gibi, sanki Milli Şef dönemiymiş gibi hareket etti, yargı alanında da beğenilmeyen kararlar veren yargıçların başına gelmedik kalmadı.
1961 Anayasası bu durumu düzeltmeye çalıştı; ama değişiklik kökten değildi, yine palyatifti, parçacı ve o an için sorun olan konuları ortadan kaldırmaya yönelikti. Sorun elbette bitmedi. Evet belki ilk derece hâkimlerin teminatı sağlanmıştı ama bu kez bir yargı aristokrasisi oluştu, ideolojik taraflılık tepeye yerleşti.
Bu sorun bitmedi, bugün alınmak istenen tedbirlere bakıyorum da, bitmez de... Biz sonsuza kadar yargının taraflılığını ve bağımsızlığını konuşmaya devam edeceğiz. Çünkü yığınakta yapılan hatayı hala düzeltmeye çalışıyoruz.
***
Dünkü gazetelerde okudunuz herhalde, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun ‘seçilmiş’ Başkanvekili Kadir Özbek, yapılmak istenen Anayasa değişikliklerini eleştirirken talihsiz bir benzetme yapmış, bir Pakistan örneği vermiş.
Özbek’in örneği şu: 1981’de Ziya ül Hak darbe yapıp yönetime gelince bir Anayasa hazırlattı ve yargıçlardan bu anayasaya sadakat yemini etmelerini istedi ama Pakistanlı yargıçlar bunu yapmadılar.
Elbette yapmadılar; çünkü ne kadar sömürge geçmişten geliyor olursa olsun, Pakistan’da yargı, anglo-sakson gelenekten geliyor ve orada yığınakta hata yapılmadı, sistem daha en başında doğru dürüst kuruldu. Öyle kurulduğu için de daha birkaç yıl önce Pakistan’ın bir başka darbeci lideri silah zoruyla geldiği iktidarını kaybetti.
Ama bir de bizim yığınaktaki hatalarımıza bakın... 27 Mayıs darbesini hukuken meşrulaştıran hukuk profesörleri ve yüksek yargıçlar mı istersiniz, Danıştay toptan kapatılıp yeniden açılırken ağzını açmayanlar mı dersiniz, Genelkurmay karargâhına otobüslere doluşup gidip brifing alanlar mı istersiniz...
Bu talihsiz benzetmeler, yüksek yargının içinde bulunduğu durumu artık saklanamaz bir gerçek halinde önümüze koyuyor maalesef.
İdeolojik taraflılığın yerine hukukun evrensel prensiplerini, militan demokratlığın yerine insan haklarını temel alan bir felsefeyi koyamayan yargının bugün yakınmaya ne kadar hakkı vardır?
Bugün yakınmaya hakkı olan tek topluluk,
bu ülkenin adalet diye inleyen sıradan vatandaşlarıdır ve korkarım gelecekte de inlemeye devam edeceğiz; bir ideolojinin yerine başkasını koymak adaleti sağlamayacak çünkü.

Hiç yorum yok: