Taha Akyol Objektif
t.akyol@milliyet.com.tr
Anayasa Mahkemesi
08 Nisan 2010
CHP lideri Baykal haklı olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bir sözünü hatırlatıyor: “Anayasa değişiklikleri bize gelmesin!”
Sayın Kılıç bu sözüyle elbette “Değişiklikleri uzlaşarak yapın” diyor. Fakat CHP ‘yargı reformu’nda uzlaşmaya yanaşmadığı gibi, Sayın Kılıç’ın aynı konuşmasındaki “Parti kapatmayı zorlaştırın” çağrısını da görmezden geliyor.
CHP’nin siyaseti bu...
Ak Parti’nin siyaseti ise, hem kapatma davası açılmasını zorlaştırmak hem Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmek...
İki tez de eşit düzeyde ‘siyasi’dir.
Siyasetten ziyade hukuku önemseyenlere düşen, evrensel hukuka bakmaktır.
Yani, evrensel hukuka göre yapılanmış bir Anayasa Mahkemesi...
Evrensel ilkeler
Sorunu somutlaştıralım: Ak Parti hakkında Başsavcı kapatma davası açtı, mahkemenin 11 üyesinden 10’u “irtica odağı” olduğuna hükmetti...
‘Laik kesim’in gözünde bu karar sanki şeriattaki “hüccet” gibi bir ‘kesin doğru’dur!
Halbuki... Venedik Komisyonu, hem Başsavcı’nın kendi başına dava açmasını yanlış buluyor... Hem “oyların % 46’sından fazlasını almış iktidar partisini” irtica odağı sayan bir mahkemenin “Türk toplumundaki muhtelif eğilimleri yeterince yansıtmadığına dair bir gösterge” sayıyor.
Demek ki:
- Evrensel hukuka göre ve Sayın Haşim Kılıç’ın da belirttiği gibi, parti kapatma zorlaştırılmalıdır. Taslaktaki ‘Meclis komisyonunun izni’ sağlıklı değildir. Başsavcı, izin alamayacağını bile bile kapatma talebinde bulunarak bir partiyi ‘şaibeli’ hale düşürebilir. Asıl tedbir, 68. maddeye “şiddet” şartını koymaktır. Bunu öneriyorum.
*
Mahkemenin yapısının da toplumdaki ana eğilimleri yansıtacak bir “çeşitliliğe” kavuşturulması lazım. Bunun için Batı’da üyelerin önemli bir bölümünü parlamentolar seçiyor.
Bu evrensel ilkeler açısından, yargı reformunun felsefesi kesinlikle doğrudur.
‘Çeşitliliği’ sağlamak
Taslağa göre, Meclis’in Anayasa Mahkemesi’ne seçeceği üç üyenin üçünün de Meclis’teki “çoğunluğun” yani AKP’nin oylarıyla seçilmesi mümkün!
Halen Yargıtay’da ve Danıştay’da da “çoğunluk”, Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiyor. Yüksek yargıdaki “çoğunluk” Anayasa Mahkemesi’ne gidecek bütün adayları belirliyor.
Halbuki Anayasa Mahkemesi’nin tarafsız olabilmesi, “çoğunluğun” yapılandırdığı bir organ değil, “çeşitliliğe” dayalı bir organ olmasına bağlıdır. Meclis’te de, Yargıtay ve Danıştay’da da, mesela, herkes bir adaya oy vermeli, adaylar aldıkları oylara göre sıralanıp seçilmelidir.
Böyle bir sistem Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek tüm üyeler açısından “çeşitlik” sağlayacaktır; Venedik Komisyonu’nun deyişiyle, “anayasa mahkemelerinde olması gereken çoğulculuk...”
Başka bir önerim de, Anayasa Mahkemesi’ne yüksek yargıdan gelecek üyeler konusunda Cumhurbaşkanı’nın devreden çıkarılmasıdır. Yüksek yargı, çeşitlilik sağlayacak şekilde kendi seçimini doğrudan yapmalıdır.
Anayasa Mahkememizin kendisi de 2003’te hazırladığı taslakta hem Meclis’in dört üye seçmesini, hem Cumhurbaşkanı’nın devreden çıkmasını önermişti ve o zaman Cumhurbaşkanı, Sayın Sezer’di.
Bu değişiklik hem gerilimi düşürür hem ‘oluşacak’ yargıya güveni artırır. Öyle bir durumda Meclis’in seçeceği üye sayısı da mesela 3’ten 5’e çıkarılabilir.
Yarın: HSYK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder