2 Kasım 2010 Salı

Ahmet Altan - Gülünçlük

Ben, “gülünç olma korkusunun” insanın önemli duygularından biri olduğuna inanırım.



Bu duyguyu kaybettiğinizde, gülünçleşmekle aranızda en küçük bir engel kalmaz, rahatlıkla o utanılacak duruma düşersiniz.



Sanırım bizim generaller bu korkudan kurtulmuşlar.



O keskin ses tonlarının, sert emirlerinin, bellerindeki silahlarının, apoletlerinin onları gülünçleşmekten kurtaracağına, ne yaparlarsa yapsınlar kimsenin onların bu yaptıklarına gülemeyeceğine inanmışlar.



Bunlar, onları gülünçleşmekten kurtarmaya yetmez.



Tam aksine, bütün bu ciddiyet ve aşırı sertlik, gülünç davranışların dozunu ve görünürlüğünü arttırır.



Generallerin çoğunun yaşı ellinin, altmışın üstünde.



Koca koca adamlar.



Cumhuriyetin seksen yedinci yılına “Cumhurbaşkanı’na küserek” giriyorlar.



Cumhurbaşkanının eşi başörtülüymüş.



E, ne olacak?



Ülkenin kadınlarının çoğu başörtüsü takıyor zaten.



Eskiden generaller, eşinin başı örtülü olan birinin Çankaya’ya çıkmasına engel olabiliyorlardı, demokrasi dışı bir güce sahip olduklarından hayatın gerçeklerini yok sayabiliyorlardı, “hayali” bir halkla hayali bir ülkede yaşayabiliyorlardı.



Bu artık mümkün değil.



Toplumun neredeyse bütün dengeleri değişti.



Generaller, başörtülü kadınlarla eşlerini yok sayacak gücü kaybetti.



Bir general, başörtülü bir “first lady’nin varlığına tahammül” edemiyorsa eskiden darbe yapardı ya da darbe yapma tehdidiyle Çankaya’ya çıkacak adamı belirlerdi.



Şimdi darbe yapamıyorlar.



Darbe tehdidinde de bulunamıyorlar.



O kadar çok günahları ve başarısızlıkları ortaya çıktı ki böyle bir girişimde bulunduklarında toplumdan çok sert bir tepki görüyorlar.



O zaman geriye bir tek davranış kalıyor.



İstifa etmek.



İstifa da edemiyorlar.



Varlığını içlerine sindiremedikleri bir cumhurbaşkanının “emri altında” yaşamayı sürdürüyorlar, bunun karşılığında makamlarını, lojmanlarını, apoletlerini koruyorlar.



Ama bir general hem durumdan hoşnut değilse, hem istifa edemiyorsa, hem de “tavır” koymaya kalkıyorsa, işte o zaman gülünç olur.



İtaatsiz ve nezaketsiz bir çocuklukla “küser” cumhurbaşkanına.



Ne oldu generaller Çankaya’ya gitmedi de?



“Bunların kafası hâlâ mı değişmedi” türünden şaşkınlıklar dışında nasıl toplumsal bir hareket yarattı?



Destekleyen kim çıktı?



Ülke “yaşasın generaller” diye ayağa mı kalktı?



Bu tür çocukluklar artık sadece komik bulunuyor bu ülkede.



Türkiye bu neviden tuhaflıkları çoktan aştı.



Zamanını ve enerjisini “general kaprislerine” harcamıyor artık.



Bir dahaki yıl değilse ondan sonra ki yıl paşa paşa çıkacaklar Çankaya’ya.



Ne zamanın akışını durdurabilirler, ne zamanın dışında yaşayabilirler.



Biraz daha zorlarlarsa işlerini de kaybederler.



Türkiye, başbakana “pezeveng” dedikten sonra terfi ettirilen generaller dönemini kapatalı çok oldu.



Baksanıza, Oktay Ekşi gibi bilmem kaç yıldır Hürriyet’in başyazarlığını yapan biri bile kalemin ölçüsünü tutturamayınca istifa etmek zorunda kaldı.



Toplum kendi yöneticisine sahip çıkıyor.



Kendi iradesine sahip çıkıyor.



Politikacılar, generallerle yazarların kolay hedefi değil artık, onlar bu toplumu temsil ediyorlar.



Generaller, sivil yöneticilerin patronluğunu kabul edip “itaat edecekler” ya da gülünç duruma düşecekler.



Türkiye’nin değiştiğini, ölçülerin değiştiğini, toplumun değiştiğini fark etmeyen herkesin işi zor bundan sonra, “eski alışkanlıklarından” kurtulamayan herkes hayatın kenarına çekilmek zorunda kalır.



Toplumun dokusu ve ilişkileri, yeni bir hayatın kurulmasını gerektiriyor.



Yeni bir üslup, yeni bir anlayış, yeni bir ilişki biçimi yaratılacak.



Buna ayak uyduramayanlar ise kendi küçük hayatlarının kozasına dönüp orada yaşayacak.



ahmetaltan111@gmail.com





( Ahmet Altan ) - 31.10.2010

Hiç yorum yok: