2 Kasım 2010 Salı

Yasemin Çongar - Cumhuriyet dedikleri...

YA DA 29.10.2010


Yasemin Çongar

Cumhuriyet dedikleri...


Seksen yedi yıl sonra, hâlâ vatandaşlarının tümünün kendisini eşit hissetmesi için gerekli koşulları sağlayamamış bir cumhuriyetin kuruluşu kutlanıyor bugün.



Türk’sen, Sünni’ysen, dindar değil “laik”sen eyvallah, bu cumhuriyetin birinci sınıf vatandaşı olma şansın var...



Zira bu en temel şartları yerine getirenler için, ideolojik yükümlülüklerin ifasına kalıyor iş.



Onlar da basit zaten; varlığını Türk varlığına armağan edeceksin, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” diyecek ve bunu dediğin için mutlu olacaksın, “Atam izindeyiz” lafının “Kemalizm’den izne ayrılmak” olarak yorumlanamayacağını bilip, Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne biat edeceksin; kadınsan giyiminle kuşamınla örnek bir “cumhuriyet kızı” olacaksın; erkeksen “her Türk gibi asker doğduğunu” ve vakti gelince ölmeye, öldürmeye gideceğini, nitekim söz konusu vatansa vicdanın teferruat olduğunu unutmayacaksın vesaire vesaire...



Yok, bunları yapmıyorsan, anti-kemalistsen, milliyetçi değilsen, demokrasi diye tutturmuşsan, vicdani retçiysen, solcuysan, özgürlükçüysen işin zor...



Ve eğer, Rum’san, Ermeni’ysen, Yahudi’ysen, Alevi’ysen, Kürt’sen, başörtülüysen, geçmiş olsun, zira bizatihi kimliğin bu cumhuriyetin “birinci sınıf” vatandaşı olarak kabul görmene uygun değil senin; bu devletin topraklarında kendini tam anlamıyla eşit hissetmen seksen yedi yıl sonra hâlâ imkânsız.



29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı bu duygularla idrak ederken, bu anlamlı günde cumhuriyetin o “kutsal” doğum belgesine de bir bakalım diyorum ben.



Bize okulda, bir Nutuk’a “kutsallık” atfetmemiz öğretildi zira, bir de bu belgeye; yani Lozan Antlaşması’na.



Ama her ne hikmetse, Lozan’da ne yazdığını pek öğretmediler.



Sonuç ortada...



Lozan’ın gereklerini bile yerine getirmeyen bir devlet Türkiye Cumhuriyeti; ama çoğumuzun gıkı çıkmıyor.



KCK Davası bunun en son örneği...



Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanıkların anadilde savunma talebini reddetmesi açık bir Lozan ihlaliydi; Cumhuriyet’in mahkemesi, Cumhuriyet’in doğum belgesinin hükümlerini çiğnedi...



Ne oldu?



Sağır edici bir sessizlik.



Diyarbakır’daki Taraf muhabiri Helin Alp, o sessizliğe teslim olmayanlardan biriyle konuştu bugün.



KCK Davası’ndaki sanık avukatlarından Tahir Elçi’nin Helin Alp’e, “anadilde savunma hakkının engellenmesinin, sadece vicdana ve adalet duygusuna değil, Lozan’a, Avrupa Konseyi’nin Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’na, AGİT’in Oslo Tavsiyesi’ne de aykırı olduğunu” anlattığı söyleşiyi mutlaka okuyun.



O söyleşide Elçi’nin değindiği ama ayrıntısını vermediği madde son derece açık.



Lozan’ın 39. maddesinin son iki paragrafı, yani dördüncü ve beşinci fıkraları aynen şöyle:



“Türkiye vatandaşlarından hiç birinin gerek özel ya da ticari ilişkilerde, gerek din, basın veya her türlü yayın hususunda ve gerek genel toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir kayıt koyamayacaktır.



Resmî dil mevcut olmakla birlikte, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar gösterilecektir.”



Türkiye Cumhuriyeti, seksen yedi yılda, bu paragraflardan ilkini kaç kere ihlal etti dersiniz?



Bayram tebriklerini Kürtçe yazdı diye; Q, W, X gibi çok tehlikeli harfleri kullandı diye yargılananlara sorun bence...



Kürtçe şarkının, Kürtçe derginin, Kürtçe televizyonun “suç” olduğu zamanları hatırlayın, kaç yılın bu yasaklarla geçtiğini hesaplayın...



Kürtçeden başka dil bilmeyen anasıyla “Türkçe” konuşmak zorunda bırakılan mahkûmları düşünün...



Ya ikinci paragraf; “kutsal” Lozan’ın 39/5. maddesi yani?



Diyarbakır’da, seksen yedi yıllık cumhuriyetin adaletini temsil eden mahkeme, daha on bir gün önce, bu maddeyi açıkça ihlal etmedi mi?



KCK sanıklarının anadilde savunma yapmasına karşı çıkmak, “Türkçeden başka bir dil konuşan Türk vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar gösterilecektir” hükmünün neresiyle bağdaşıyor?



Bu maddenin lafzı da, ruhu da açık değil mi?



“Resmî dil bulunmasına rağmen” vurgusuyla, “resmî dairelerde resmî dil kullanılır” kuralına açık bir istisna getirilmiyor mu?



Bu maddede, “azınlık” tanımı ayrıca yapılmazken, “Türkçeden başka bir dil konuşan” sözüyle, “anadili Türkçeden başka bir dil olanlar”ın kastedildiği aşikâr değil mi?



Ama siz gelin de bunu, seksen yedi yıllık cumhuriyetimize anlatın.



Kimliğini “makbul” saymadığı vatandaşlarının haklarını çiğnemekten seksen yedi yıldır vazgeçmeyen bir cumhuriyetin adaletini temsil eden mahkemeden ne beklenir?



Adeta kutsadığı Lozan’ın bile gereklerini yapmaktan imtina eden bir devlete ne denir?



Doğum günü kutlu olsun.



ycongar@mac.com

Hiç yorum yok: