2 Kasım 2010 Salı

Yasemin Çongar - Apo sizi izlemek istiyor

YA DA 27.10.2010


Yasemin Çongar

Apo sizi izlemek istiyor



Abdullah Öcalan, beş volta arkadaşıyla özel bir anlaşma yapmış. Şeyhmuz Poyraz, Cumali Karsu, Bayram Kaymaz, Hasbi Aydemir ve Hakkı Alpan, malum, geçen kasımda İmralı’daki Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne yerleştirilmişlerdi. Dördü PKK’lı, biri TİKKO üyesi olan bu mahkûmlar da, Öcalan gibi “ağırlaştırılmış müebbet” cezası çekiyorlar. Ama onlar, Öcalan’dan farklı olarak, yasal hakları olan televizyon izleme imkânından mahrum değiller.



Avukatlarının talebine rağmen, devletin kendisine televizyon vermediği Öcalan ise, çareyi volta arkadaşlarıyla anlaşmakta bulmuş. Diğer mahkûmlar, televizyonlardaki siyasi tartışma programlarını ayrı ayrı izliyor, notlar tutuyor ve sonra tek tek, her program hakkında Öcalan’a bilgi aktarıyorlarmış... PKK lideri, Türkiye’nin tartışma gündemini, “Falanca başörtüsü konusunda şunu dedi,” “Filancanın cevabı şu oldu,” “KCK Davası hakkında A, B ve C şahısları şöyle konuştular” türünden dolaylı bilgilerle izlemeye çalışıyormuş velhasıl.



Doğrusu ben, devletin, Öcalan’a televizyon vermemesini, ailesi dışında üç kişiyle ayda bir görüşme hakkını kullandırmamasını, avukat görüşlerinde not tutulmasını yasaklamasındaki mantığı anlayamıyorum. Zira Öcalan’a uygulanan bu kısıtlamalar, birer hak ihlali olmakla kalmıyor, devletin son dönemdeki politikasıyla da basbayağı çelişiyor... Lafı dolandırmayacağım; bilen biliyor ki, bu politika, Öcalan’ın PKK üzerindeki nüfuzunu gözönünde tutan ve bu nüfuzun, devletle diyalog dâhilinde, silahların susması yönünde kullanılmasında yarar gören bir politikadır. Ve, gerekleri yerine getirildiği takdirde, başarı şansı da olabilecek, akılcı bir politikadır bu.



Bazı olumlu gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Devlet, Öcalan’la görüşüyor ve artık bunu külliyen inkâr etmiyor. Her ne kadar Öcalan, avukatlarına kendisiyle görüşmelerin kesildiğini söylese de, Ankara’dan üst düzey bir yetkili, geçenlerde bir grup gazeteciye, açıkça, “Öcalan’la diyalogu hiç kesmedik” dedi nitekim.



Aynı devlet, bugüne dek avukatların görüşme notlarının kamuoyuna açıklanmasını engellemeyerek doğru olanı yaptı. Ayrıca, İmralı’daki koşullar, yıllar sonra biraz iyileştirildi, Öcalan’ın yanına “volta arkadaşı” verildi, okuyabildiği gazetelerin sayısı arttırıldı ve tabii, son olarak da, Aysel Tuğluk’un adaya giderek kendisiyle görüşmesine olanak tanındı.



Bütün bunlar, devlet adına, âlicenap lütuflar da, sıradan jestler de değil; olumlu, akılcı ve yararcı adımlardır. Öcalan, bugün PKK’nın dağ kadrosu ve siyasi tabanı üzerinde etkili olabilecek ve açıkçası, kişisel çıkarı da bunu gerektirdiği için, bu nüfuzu savaşın bitmesinden yana kullanabilecek yegâne isimdir. Bunu gören bir devlet, Öcalan’ın Türkiye gündemini daha iyi takip etmesinde çıkarı olduğunu da görebilmeli...



Sadece sınırlı bir avukat grubunun taşıdığı tek taraflı haberlerle değil, televizyondaki tartışmaları izleyip, her ay üç kişiyle görüşme hakkını da kullanarak, Kürt meselesinin geleceği, demokratik çözümün şansı konusunda daha sağlıklı bilgilenen, Türkiye’yi daha doğru okuyabilen bir Öcalan’ın barışa daha çok katkı yapabileceğini düşünüyorum ben; en azından, buna bir fırsat tanımak gerek. Aynı şekilde, Öcalan’ın avukat görüşmelerinde verdiği mesajları, nisyanla mâlul insan hafızasına emanet etmek yerine, not tutulmasını ya da devletin kayıtları kullanılarak daha doğru bir aktarım yapılmasını sağlamak daha akıllıca olmaz mı, ne dersiniz?



Bütün bunları dün Ahmet Altan’la birlikte yemek yediğimiz, BDP milletvekili Sırrı Sakık ve vekillikleri düşürülen Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’la uzun bir sohbet sonrasında yazıyorum. Tuğluk, son dakikada havanın azizliğine uğramasa, bugün yine İmralı’da Öcalan’la görüşecek ve ona “Barış çabaları için devrede kalın” diyecekti.



Devlet, bunun ne kadar farkında bilemem ama Ankara’daki siyaset kadroları arasında, Anayasa Mahkemesi’nin Türk ve Tuğluk’a reva gördüğü “vekillikten ihraç” cezasının, Kürt siyasi hareketi içindeki barış yanlısı sesi kısma amacı taşıdığını kavrayanlar olduğunu biliyorum. Şimdi, 12 Eylül referandumunda kabul edilen Anayasa değişiklikleri sayesinde, bu planı tersine çevirme fırsatı doğdu. Tuğluk ve Türk adına dün Meclis Başkanlığı’na sunulan dilekçe, hızla işleme konarak, her ikisine de bağımsız vekil sıfatıyla parlamenter siyasete dönme hakkı tanınmalı... Bu yönde bir karar, sadece Türk ve Tuğluk’un demokrat duruşları nedeniyle değil, iki meşru temsilcisine yapılan haksızlığın iptaliyle, Kürt seçmenlere verilecek olumlu mesaj açısından da önemli olacaktır.



Benzer şekilde, Diyarbakır’da devam eden KCK Davası’nda verilecek ara karar, bölgede dikkatle bekleniyor. Seçimle işbaşına gelmiş belediye başkanlarının tahliyesi, devlet içinde de, Kürtler arasında da, şiddetin önünü kesip siyasetin ufkunu açmak isteyenlerin işini kolaylaştırır.



Büyük mesafeler, küçük adımlarla katedilebilir bazen ve bence, Türkiye’de devlet ve siyaset kurumu bunu görebilecek akla sahip. Mesele, barış yanlılarının sürece ağırlık koyup koymayacağında düğümleniyor.



ycongar@mac.com

Hiç yorum yok: