7 Eylül 2010 Salı

Salman Kaya: CHP’nin ‘Mustafa Muğlalı İş Hanı’ - Neşe Düzel

PAZARTESİ KONUŞMALARI 30.08.2010




“CHP’li belediyenin Muğla’da Mustafa Muğlalı İş Hanı var. CHP Merkez İlçe de o binada. Kılıçdaroğlu, hem binanın hem de Muğla’daki ‘Mustafa Muğlalı Caddesi’nin adını değiştirsin.”







“Darbeden ümidi kestiler. İktidara gelmek için demokrasinin dışında bir yol kalmadı. Kılıçdaroğlu, genel aftan sonra, bir başka mitingde, ‘vatandaşlık tanımı değişsin’ diyebilir.”







“Baykal’ın kaset olayı patladığında artık hem darbe imkânı kalmamıştı, hem de Aleviler CHP’den kaçıyordu. Kılıçdaroğlu bu kaçışı durdurdu. Alevileri, CHP’nin etrafında tuttu.”







* * *



NEDEN SALMAN KAYA



Salman Kaya, Türkiye’de sol hareketin efsanevi isimlerinden. 1968 kuşağının unutulmaz liderlerinden. Askerî darbelerin büyük acılarını çekmiş, sekiz kere tutuklanmış, beş yıl hapis yatmış, korkunç işkencelere uğramış biri. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ve Dev-Genç davalarında yargılanmış, 1974’te Ecevit’in genel affıyla hapisten çıkmış ve kendi deyimiyle hapishanedeki tek hayali “Emniyet’i havaya uçurmak” olmuş biri. 1991’de Erdal İnönü’nün başkanlığındaki SHP’den milletvekili olan ve 1995-98 arasında CHP Parti Meclisi üyeliği yapan Kürt ve Alevi olan Salman Kaya bugün Eşitlik ve Özgürlük Partisi’nin yöneticilerinden. Alevileri, Kürtleri ve sol kesimi bütün geçmişiyle ve bugünüyle içerden tanıyor, biliyor. Salman Kaya, referandumda “hayır” diyecek olan Alevilerden ve “boykot” diyen Kürtlerden farklı olarak referanduma “evet” diyeceğini partisiyle birlikte açıkladı. Geçmişteki birçok ‘solcu’ yoldaşıyla yolu ayrılan Salman Kaya’ya neden “evet” dediğini, yıllardır bu anayasanın çilesini çeken Alevilerin, solcuların, Kürtlerin neden şimdi bu değişikliklere karşı çıktıklarını, solculuğun anlamını, 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesine hayır demenin Alevilerde bir rahatsızlık yaratıp yaratmadığını, Anayasa değişikliğinin gerçekleşmemesinin Kürtlere nasıl bir yarar sağlayacağını, bu değişikliklerin topluma neler kazandıracağını, bölgede boykota desteğin artıp artmayacağını, Kürt STK’larının, BDP gibi bir partinin politikasına karşı çıkmasını ve “evet” diyeceklerini açıklamalarının ne anlama geldiğini, referandumdan sonra siyasette ne tür değişiklikler olabileceğini sorduk.



* * *



NEŞE DÜZEL: Siz hayatını sol mücadelelere adamış bir Alevi’siniz ve Kürt’sünüz. Anayasa referandumunda “evet” diyeceğinizi açıkladınız. Neden “evet” diyeceksiniz?



SALMAN KAYA: Size, hemen tek bir neden söyleyeyim. Eğer Anayasa değişikliği referandumda geçerse, bu ülkede bundan böyle sivil kişiler askerî mahkemelerde yargılanmayacak. Bu değişiklik bu ülkede tek tek herkesi yakından ilgilendiriyor. Bu yüzden Anayasa’da yapılan değişikliklere, peşin hükümlerle sadece AK Parti karşıtlığı açısından bakmayı ben anlayamam. Hele hele “hayır” demeyi ‘solculuk’, ‘devrimcilik’ olarak gösteren arkadaşlara ve sol kesimlere de bu tavrı hiç yakıştıramam. Ben, Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin kurucularındanım. Biz, Parti Meclisi olarak toplandık ve “evet” demeye karar verdik.





Hangi gerekçeyle “evet” demeye karar verdiniz?



“Evet” dedik, çünkü biz meseleye, AK Parti’nin değişikliği olarak bakmıyoruz. Biz meseleye, darbe anayasasının değiştirilmesi olarak bakıyoruz. Anayasa’nın eski maddeleri ne, yeni maddeleri ne, biz bunları oturup karşılaştırıyoruz. Değişen maddeleri tek tek eski ve yeni halleriyle karşılaştırdığımızda da, yeni maddelerin insanları daha özgürleştirdiğini gördük. Şunu söyleyeyim, biz Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak, Türkiye’de hüküm süren “asker ve yargı vesayeti”ne şiddetle karşıyız. Her Türk vatandaşı bu vesayetin zulmünü çekti. Ben, 12 Mart’ta dört yıla yakın cezaevinde kaldım.





Sizin partinizin kurucularından Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, referandumda “hayır” diyeceklerini açıkladı. Ali Balkız, birçok Alevi’nin adına konuşuyor. Aleviler neden “hayır” diyecek?



Bazı Alevi liderler, kitleye gerçeği anlatacaklarına, kendileri Alevi kitlesinin peşine takılıyorlar. Bakın, şu bir gerçek! Aleviler, AK Parti’nin dinci eğiliminden büyük kaygı duyuyorlar. AK Parti’nin aslında şeriatçı bir gizli ajandasının olduğunu düşünüyorlar. Eşi türbanlı olmayanları hiçbir yere müdür atamayarak, kendi cemaati dışında kimseye iş, imkân ve ihale vermeyerek AK Parti de Alevi kitledeki bu kaygı ve korkuyu besliyor. Yoksa Aleviler 12 Eylül’de en çok zulüm gören, acı çeken kesimdir. Ama dinci anlayıştan çok korkuyorlar. AK Parti, Alevi kitledeki bu korkuyu kırmak zorunda. Alevilerin korkusunun uzun bir tarihsel geçmişi de var üstelik. Geçmişte pek çok katliam var.





Aleviler korkmaktan nasıl vazgeçerler?



Aslında Alevi sorunu son derece basittir. Alevilerin istekleri çok yalındır, karşılamak çok kolaydır. AK Parti iki maddede değişiklik yapsa, sorun çözülür. Bir, “cemevi, Alevilerin ibadethanesidir” dese ve iki, “okullarda din dersi seçmeli olacak” diye karar alsa, Alevi sorunu çözülecek. Bu iki değişiklik yapılsa, AK Parti’ye, Alevilerin yüzde 80’inden tepki varsa, bu tepki yüzde 40-50’ye inerdi. AK Parti istese yarım saatte bu maddeleri çıkarabilir ama yapmıyor.





Sizce niye yapmıyor?



Çünkü kendi kitlesinden çekiniyor. AK Parti’deki Sünni damar çok kuvvetli. Tabanındaki Alevi düşmanlarının tepkisini çekmemek için “cemevi, Alevilerin ibadethanesidir” demiyor. Bakın, bizler şöyle büyüdük. Çocukluğumda Maraş yöresinde dinciler arasında şu söylenirdi mesela... “Elini önce bala batıracaksın. Sonra darıya sokacaksın. Eline ne kadar darı gelirse, bir Alevi öldürdüğünde de işte o kadar sevaba girersin.” Tabandaki koyu dincilerin anlayışı böyle.





Öfke ve düşmanlık bu kadar büyük mü?



Ben Alevilerle ilgili söylenenlere tahammül edemediğim için on dört yaşımda cezaevine girdim. Bu düşmanlıklar biraz kırıldı ama... 1993’te Madımak Oteli’nde insanlar gene diri diri yakıldılar. Sivas olayı kesinlikle şeriatçı bir kalkışma değildi. Sivas, insanların 9,5 saat canlı canlı devlet tarafından yakılma olayıdır... Ama o insanlar diri diri yanarken, dinci kesim de Allahuekber diye bağırıyordu. Yani kışkırtılmaya müsait bir dinci kesim var. Alevilerin geçmişinde çok büyük acılar, katliamlar var. Mesela 1995’teki Gazi Mahallesi olayları...





Orada da Alevi yurttaşlar kafalarından kurşunlanarak öldürülmediler mi?



Evet. Gazi olayları da devletin işidir. Zaten bu yüzden Ergenekon Türkiye’de bir milattır. Bütün derin ve gizli yapılar, suç odaklı şebekeler artık açığa çıkarılmalı. Sivas da, Gazi olayları da kapatıldı. Ben Meclis’in Gazi olaylarıyla ilgili araştırma komisyonu üyesiydim. Size, Alevilerin korkusunu anlamanız için, bu toplumda Alevilerle ilgili ön yargılara ve şartlanmışlığa bir örnek vereyim. Komisyonda Refah Partili bir üye, “Alevilerin katli vaciptir” dedi. Ayrıca, komisyonda eski bir solcu olarak ben varım diye, dönemin İstanbul valisi ve emniyet müdürü Meclis’e gelip sözlü ifade vermediler. Yazılı ifade gönderdiler.





Aslında değişiklik teklifini AKP yaptığı için mi Aleviler bu değişime karşı?



Evet. Yoksa Aleviler 12 Eylül rejimiyle hesaplaşmak istiyorlar. Darbeyle yapılmış anayasanın değişmesini istiyorlar ama Alevilerde öncelik AK Parti karşıtlığıdır. Eğer bu paketi CHP getirmiş olsaydı ve biz “hayır” demiş olsaydık, bugün “hayır” diyen Aleviler, “siz nasıl 12 Eylülcülerin yargılanmasına nasıl karşı çıkıyorsunuz” diye bizi topa tutarlardı.





Referandumda sizin gibi “evet” diyecek Aleviler kaç kişidir?



Bilemem ama vardır. Eğer Baykal’ın o kaset olayı yaşanmasaydı ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye başkan olmasaydı, referandumda Alevilerden çok daha fazla “evet” oyu çıkardı. Çünkü Aleviler CHP’den kaçıyordu. Kılıçdaroğlu bu kaçışı durdurdu. Alevileri, CHP’nin etrafında tuttu.





Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesi, Alevilerin CHP’den ciddi olarak kopmaya başladıkları bir döneme mi rastladı?



Evet, aynen öyle. 2007 Genel Seçimleri’nden önce Baykal, Tunceli’de miting yaptığında ancak 300 kişi toplandı. Tunceli’deki yakın arkadaşlarıma sordum. Kılıçdaroğlu’nun mitingine 15-20 bin kişi katılmış. CHP’deki kaset olayı, kesinlikle partide derin devletle ilişkili olan kesimlerin işidir. Şöyle anlatayım...





Evet...



AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri bu ülkede darbe teşebbüsleri oldu. Şimdi bu insanlar Ergenekon’da yargılanıyorlar. Türkiye’de darbe, dış dinamikler desteklemeden, sadece iç dinamiklerle yapılamaz. Bugünün dünyası da darbeyi desteklemiyor. Dolayısıyla darbeciler, AK Parti’yi iktidardan alaşağı edecek bir darbeden artık ümidi kestiler. Peki, darbeciler için geriye ne kaldı?





Ne kaldı?



Demokratik yoldan CHP’yle iktidara gelme yolu kaldı. Kaset olayı patladığında Baykal’ın en yakın, en has adamları bile ne dediler? Manisa milletvekili, “Sayın genel başkanımız Baykal kalsaydı, oyumuz yüzde 21-22’ydi” dedi. Kaset olayı, derin devletle iç içe olan derin CHP’nin, Baykal’ı değiştirerek CHP’yi güçlendirme ve iktidar yapma planıdır. CHP’nin oyunu arttırmanın yolu da Alevileri ve Baykal’a tepki duyan laik kesimi tekrar CHP’ye kazandırmaktan geçiyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nu biraz bilirim. Ben Meclis’te Sosyal Güvenlik Komisyonu üyesiyken, o trilyonluk bir kurum olan SSK’nın genel müdürüydü. Kirliliğe bulaşmamış biridir Kemal Bey. Solda, kirliliğe karşı bir tepki vardır.





CHP’nin içinde tek temiz olan kişi Kılıçdaroğlu değil herhalde. Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Kürt olması başkan olmasında sizce rol oynadı mı?



Kılıçdaroğlu Alevi’dir ve Kürt’tür. Gerçi Kürtlüğünü inkâr ediyor ama... Kılıçdaroğlu, dağılmakta olan Alevi tabanı tekrar CHP’de topladı. Şimdi referandumda Alevilerin geniş kesimi CHP’nin peşine takılır. Zannedersem Kemal Bey’de dedelik de var.





Sadece Aleviler değil, sizin bir zamanlar birlikte mücadele ettiğiniz solcuların önemli bir kısmı da referandumda “hayır” diyecek gibi gözüküyor. 12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesine onlar neden karşı çıkıyor?



AK Parti’yi Amerikan yanlısı bir iktidar olarak değerlendiriyorlar. Emperyalizme karşı olmanın getirdiği bir anlayışla da AK Parti’nin yaptığı değişikliğe karşı çıkıyorlar. Onlar, AB’ye de emperyalist dediklerinden, Kopenhag Kriterleri’ne ve AB üyeliğine de karşılar.





“Hayır” diyen solcular ve Aleviler, AKP’den gelecek her teklife, bu teklif ne kadar lehlerine olursa olsun karşı mı çıkacaklar?



Görünürde öyle. Karşı çıkarlar.





Solculuğun tarifi nedir?



Bir solcu, milliyetçi ve devletçi olamaz. Bir solcu, demokrasiye karşı olamaz. Solculuk demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından ve bütün ezilenlerden yana olmaktır. Gerçekten solcuysan, sadece sınıfsal olarak ezilen işçi sınıfından yana olamazsın. Alevi’si, Kürt’ü, gayrımüslimleriyle kimliksel ezilmelerden de yana olmak zorundasın. Mücadeleni sadece emek-sermaye mücadelesiyle sınırlayamazsın. Bütün ezilenler için mücadele verirsin.





Neden Türkiye’deki solcuların önemli bir kısmı ‘devletçi ve tutucu’ oldu bu dönemde?



Kürt düşmanlığından dolayıdır bu. Solun milliyetçi bir damarı vardır ve solun önemli bir bölümü Kürtlerin özgürlük taleplerine karşıdır. Zaten bizde sol, geçmişte de devletçi ve tutucuydu. Solun geçmişinde, darbecilik hep vardı. Ben 9 Mart’ı yaşadım. 12 Mart 1971 sağ darbesinden önce, 9 Mart’ta sol darbe planlanmıştı. 9 Mart’ın darbeci güçleri, Emniyet’e saldıracaklardı. Eğe 9 Mart sol cuntasının darbesi direkten dönmeseydi, Emniyet dâhil pek çok yere baskınlar yapılacaktı. O gün İstanbul Emniyeti’nde bir tek polis kaldı.





Emniyet basılacak diye kaçtılar mı?



Tabii. Hepsi darbe ihtimaline karşı geri çekildiler. Bizim kaldığımız kısımda bir tek şişman polis kaldı. Bizi serbest bıraksalar zaten bir yere gidemezdik, işkenceden yürüyemiyorduk. Yani diyeceğim şu ki... Solun geçmişinde yaygın bir ‘milli demokratik devrim’ anlayışı vardı. Amerika’nın Ortadoğu’ya müdahalesiyle bu anlayış bugün biraz daha milliyetçileşti. Beraber ölüme gittiğim bir arkadaşımla büromda oturup tartıştık. Öyle ulusalcı olmuş ki, yarım saat daha konuşsaydık, birbirimize silahla girecektik. Düşünün biz onunla ölüme birlikte gittik. Şimdi birbirimizden işte böyle koptuk.





Bizde sol, Kürtlerin özgürlüğünü istemiyor mu?



İstemiyor tabii... Irak’taki Kürt hareketini, Amerikan emperyalizminin bir maşa hareketi olarak değerlendiriyor. Sol, Türkiye’deki Kürtlerin hak ve özgürlüklerini de savunmuyor. Bunu, emperyalizmin yönlendirdiği hareketler olarak görüyor. Kürtlerin kendi dilinde eğitim görmesini, Anayasa’daki vatandaşlık tanımının etnik kökenden bağımsız hale getirilmesini savunmak için önce demokrat olmak gerekir. Bizde sol demokrat değil ki. Oysa sol olabilmek için önce demokrat olmak gerekir. Demokrat olmadan solcu olunmaz. Demokrat olmak, solculuğa giden merdivenin en alt basamağıdır. Sosyalistlik ve komünistlik daha üst basamaklardır.





Solcuların ve Alevilerin 12 Eylül’e duydukları kızgınlık bitti mi? Onlar da ‘işkencecilerini’ affettiler mi?



Hayır, affetmelerine imkân var mı? 12 Eylül’de Aleviler ve solcular günlerce fosseptik çukurlarına atıldılar. Benim tırnaklarım söküldü. Ayaklarımın altındaki derileri makasla kestiler. Yürüyemiyordum. Sirkeci’de Sansaryan Han’da İstanbul Emniyeti’nde yapılan işkenceler unutulabilir mi? Ben o yıllar, cezaevinde volta atarken tek bir hayal kurdum. Dinamit yüklü dev bir kamyonla Emniyet’e dalacaktım. En güzel hayalim buydu benim. Askerî mahkemelerde yargılandık biz. Geçici 15. Madde kaldırılınca ben darbecilerin yargılanmalarını isteyeceğim. Bizler, darbecilerin yargılanmaları için sokağa dökülürüz.





Kürtlere gelirsek... BDP’nin Anayasa referandumunu boykot etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?



Kürtlerin anadilde eğitim ve Anayasa’da vatandaşlık tanımının değiştirilmesi gibi temel istekleri var. Bu değişiklik paketinde bu maddeler yok. BDP, getirilen özgürlükleri yeterli bulmuyor ve AK Parti’ye karşı kendi seçmenini bloklaştırmak istiyor. Biliyorsunuz, bölgede sadece iki parti yarışıyor: BDP ve AK Parti. Değişikliği AKP yaptı diye de BDP referandumu boykot ediyor.





Pakette Kürtlerin aleyhine bir şey var mı peki?



Yok tabii. Ama Kürtlerin düşük eğitimli kesimi çok dinamiktir. Bunların Anayasa’yı tahlil etmelerini bekleyemezsiniz. Bolşevik devrimi sırasında Kamo adında bir militan varmış. Kamo’ya “sen niye okumuyorsun” diye soruyorlar. “Ben niye okuyayım? Benim yerime Stalin okuyor” diyor. Düşük eğitimli Kürtler de önderlerine kesin inanırlar, parti tarafından yönlendirilirler.





Anayasa değişikliğinin gerçekleşmemesi Kürtlere nasıl bir yarar sağlayacak?



Yarar sağlamaz. Ama BDP pazarlık yapıyor. BDP’nin boykotta başarılı olamayacağı için yumuşadığını söyleyenler yanılıyorlar. BDP, politika yapıyor. “Şunları şunları yapın ki, biz de boykot etmeyelim” diyor. Bakın... Kürt sorunu aslında üç maddede çözülebilir. Bir anadilde eğitim. İki, Anayasa’da vatandaşlık tanımının değiştirilmesi. Üç, genel af. Genel af şarttır. Af olmadan sorun asla çözülemez. Çocuklar silahlarını alıp gönüllü olarak dağa gitmişler. Af olmadan o dağdan gelir mi? Onu dağdan getirip cezaevine tıkabilir misin? 1974’te ben de genel afla cezaevinden çıktım. Af çıkmasaydı, on beş, yirmi sene cezaevinde yatacaktım.





Kürt STK’ları belki de ilk kez BDP gibi bir partinin politikasına karşı çıktılar ve “evet” diyeceklerini açıkladılar. Bu açıklama, hangi gelişmenin habercisi olabilir?



Bir kere bunlar AK Partili değiller. Bunlar sadece şiddete karşılar. Yoksa Kürtlerin özgürlük mücadelesine ve taleplerine karşı değiller. Bunlar da anadilde eğitim ve vatandaşlık tanımının değiştirilmesini talep ediyorlar. Çözüm yolunun, demokratikleşmeden geçtiğini düşünüyorlar ve şiddetin, çatışmanın durmasını istiyorlar. Şiddetin tırmandırılmamasını talep ediyorlar. Zaten PKK içinde de şiddetin devamını isteyenler olduğu gibi, şiddetin bitirilmesini isteyenler de var. Ama BDP’nin kitlesi boykota uyar. Mesela Diyarbakır’da yüzde 60’a yakın oy alıyorlar. Boykotta bu oy oranı düşmez, aksine artar, yüzde 70 olur. İnsanlar, mahalle baskısının ve korkunun etkisiyle sandığa gitmezler.





Bu referandumdan sonra siyasette nasıl değişiklikler bekliyorsunuz?



Eğer evet çıkarsa AK parti, 2011 seçimlerinde tekrar çok güçlü bir biçimde tek başına iktidar olur. Hayır çıkarsa, AK Parti seçimde daha az oy alır. Çünkü referandum, Anayasa değişikliğinden çıktı, güven oylamasına dönüştü. AK Parti yüzde 60’a yakın bir evet almadığı takdirde, CHP, AK Parti’yle demokrasi vaatlerinde yarışır. Bunun işaretleri de var zaten. Kılıçdaroğlu “genel af’ diyor, Van’ın Özalp ilçesindeki Mustafa Muğlalı Kışlası’nın adının değiştirilmesini istiyor. Ben de şunu hatırlatayım. Muğla ili öteden beri CHP’lidir. CHP’li belediyenin Muğla’da bir iş hanı var. Adı, Mustafa Muğlalı İş Hanı. CHP Merkez İlçe de o binada bulunuyor. Kılıçdaroğlu, bu binanın adını da değiştirtmeli. Ayrıca Muğla’daki ana caddenin de adı Mustafa Muğlalı Caddesi. Kılıçdaroğlu, kendi belediye başkanından bu caddenin adının da değiştirilmesini istemeli. Yoksul Kürt halkını kaçakçı diyerek öldüren Mustafa Muğlalı’nın adı bir caddeye verilemez.





CHP, Kılıçdaroğlu’nun AK Parti’yle demokraside yarışmasına nereye kadar izin verir sizce?



AK Parti’yi yenebilmek için bir noktaya kadar izin verecekler. Çünkü iktidara gelmek için demokratik yolun dışında bir yol kalmadı. Darbeden ümitlerini kestiler. Bu yüzden, Kılıçdaroğlu genel aftan sonra yarın da bir başka mitingde, ‘Anayasa’da vatandaşlık tanımını değiştirelim’ diyebilir. Kılıçdaroğlu “demokrasi” derse bir güç olur. Demezse, siyasette hiçbir şey olmaz. Bir gün gelir, işte o da çekip gider.

Hiç yorum yok: