16 Mayıs 2011 Pazartesi

Çılgın projenin çipi - Mehmet Altan



28 Nisan 2011 Perşembe
Uzun bir süre boyunca Başbakan Erdoğan’ın “çılgın proje”si olarak bir sır gibi saklanan planı, 12 Haziran’daki seçimler öncesi vaatler kapsamında açıklandı. 
Başbakan Erdoğan’ın kamuoyuna duyurduğu “Kanal İstanbul”, Karadeniz ve Marmara Denizi arasında İstanbul Boğazı’na alternatif olacak. 
Başbakan, kanalın 40-50 kilometre uzunluğunda, 25 metre derinliğinde ve 150 metre genişliğinde olmasının beklendiğini belirtti.
Bu projeyle ilgili olarak iki şey çok hoşuma gitti; birincisi siyasi partilerin seçim yarışına projelere ağırlık vererek girmesi... 
İkincisi, İstanbullu bir Boğaz aşığı olarak, projenin en önemli hedeflerinden birinin İstanbul Boğazı’ndaki trafiği azaltacak olması...
***
Başbakan bu projenin dar bir çevrede tartışıldığını söyledi ve sadece fizibilite çalışmalarının bile iki yıl alacağı belirtti...
Dünkü açıklamadan sonra proje kamuoyuna mal olacağı için ortak aklın ışığında çok daha derinlemesine ele alınacak ve olası deprem ihtimalinden Montreux Antlaşması’nın kısıtlamalarına kadar çok daha geniş bir alanda çok daha fazla test edilecek... 
Artıları ve eksileri çok daha net bir biçimde ortaya çıkacak...
***
Başbakan Erdoğan’ın “kanal projesi” bende birçok çağrışıma yol açtı...
“AB Üyesi Ülkelerin Mukayeseli Ekonomik Yapısı” dersinde zaman zaman öğrencilerden “iç suyollarını” karşılaştırarak “ulusal pazar” kıyaslamaları yapmalarını isterim...
O kıyaslamalar Türkiye’nin iç suyolları açısından ne kadar cılız olduğunu da gösterir...
Örneğin, Türkiye yüzölçümünün sadece üçte ikisi kadar bir alana sahip Fransa’da Kapitalizm’in gelişmesinin bir göstergesi olan iç suyolları on beş bin kilometre iken, hala kırk bin mezrası bulunan Türkiye’de suyolları bin iki yüz kilometredir...
Bu düzeydeki bir ülkede, “İkinci Boğaz” önerisi eğer kazançları mahsurlarının önünde koşacak ise hem önemli, hem de anlamlı...
***
“Çılgın projenin” bendeki bir diğer çağrışımı da garip bir şekilde ve nedense Manş Tüneli oldu...
İngiltere ile Fransa’yı denizden birbirine bağlayacak “tünel” açılması, 1800’lerin hemen başlangıcına dayanan eski bir proje...
Gerçekleşmesi ise 1994 yılında mümkün oldu ve tünel François Mitterland ve Kraliçe 2. Elizabeth tarafından açıldı.
Çok yıllar önce yüz kırk yedi kilometrelik tünelin özellikle su altındaki otuz sekiz kilometrelik kısmını geçerken kendimi “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah” adlı romanın kahramanı gibi hissetmiştim...
***
Aktif nüfusunun dörtte birinin hala tarımda çalıştığı ülkemizde, maalesef çok fazla hissedilmese de, günümüzde bilim siyaseti çok fazla solladı...
Sollarken de “çılgınlık” tekelini ele geçirdi.
2010 yılının en inanılmaz gelişimi, atom altı parçacıkların titreşimini ölçebilen “Kuantum Cihazı” idi.
Ayrıca Amerikalı bir bilim kadınının dışarıdan taze su girişi olmayan bir gölde DNA’larını “arsenikle” oluşturan bir bakteri bulması evrene ait tüm öngörüleri sarsan bir gelişme oldu...
***
Önceki gün, biz pek duymadık ve aldırmadık ama yeniçağın “hücre taşını” oluşturan çiplerin bulunuşunun ellinci yıldönümüydü... 
İleride iletişim teknolojileri ile iç içe girecek alanlardan birinin “sentetik biyoloji” olacağını ve elektroniğin bakterilerin içine monte edileceğini, bu bakterilerin de birbiri ile iletişim kurma yeteneğine sahip olacağını, bu çağın “dünya vatandaşları” için “çılgın bir projesi” olarak okudum...
***
Başbakan Erdoğan’ın dünkü projesine geri dönersek...
Başta söylediğimi bir daha tekrarlamak isterim; bu projeyle ilgili olarak iki şey çok hoşuma gitti; birincisi siyasi partilerin seçim yarışına projelere ağırlık vererek girmesi... İkincisi, İstanbullu bir Boğaz aşığı olarak, projenin en önemli hedeflerinden birinin İstanbul Boğazı’ndaki trafiği azaltacak olması...

Mehmet ALTAN mehmetaltan@stargazete.com

Hiç yorum yok: