16 Mayıs 2011 Pazartesi

Soru: AK Parti’nin 2007 yılı seçim vaatleri neydi? Mehmet Altan



13 Nisan 2011 Çarşamba
Dün, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’in uzay yolculuğunun 50. yıldönümüydü…
Gagarin, Vostok uzay aracıyla yaptığı yolculukta dünyanın yörüngesinde tam bir turu tamamlamıştı.
 
Böylece insanlığın en büyük başarılarından biri gerçekleşti…
Geçen 50 yılda beş yüzü aşkın kadın ve erkek uzaya yolculuk yaptı.
Gagarin, dünya medyasının dünkü temel konularından biri iken, biz aday listeleriyle hemhal olmaya devam ettik…
* * *
Strasbourg’a giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan AK Parti’nin “2011 Seçim Beyannamesi”ni hazırladıklarını duymasam, belki de Gagarin’den ayrılmayacaktım…
Ama “seçim beyannamesi” lafını duyunca, “bilinçli bir seçmen” olarak 2007 Seçim Beyannamesi’ne geri döndüm…
Hemen başlangıçta da şaşırtıcı sürprizlerle karşılaştım…
* * *
2007 Yılı Seçim Beyannamesi’nin hemen başında yine “yeni bir anayasa” vaadi karşıladı beni…
AK Parti bizlere o dönem “parlamenter sistem” üzerinden demokrasi vaat ediyor, “başkanlık rejiminin” esamesi bile okunmuyor:
“Hazırlanacak yeni anayasa, kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenmeli; bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı; temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. Yeni Anayasa en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.”
* * *
Beyanname’nin 15. sayfasında da “siyasetin yeniden yapılandırılması” başlığına rastladım.
Son zamanlarda, otuz yıldır dokunulmadan korunan 12 Eylül rejiminin “siyaset kurumu”nu fazlaca eleştirip durduğum için biraz daha meraklandım…
 
“Siyasal yaşamın demokratikleşmesi için Anayasa’dan başlayarak ihtiyaç duyulan bütün yasalarda gerekli düzenlemeler yapılacaktır” sözü vardı ama Siyasal Partiler Yasası da, Seçim Yasası da aynen korundu…
“Parti içi demokrasi” sözü verildiğini de gördüm.
Paragraf şöyleydi:
“Siyasi partilerin hesapları ve adayların harcamalarına şeffaflık ve denetlenebilirlik getirilmesi için Parti Grubumuz tarafından TBMM’ye verilen Kanun Teklifi yasalaştırılacaktır. Parti Grubumuz tarafından TBMM’ye teklif edilen ve Meclisin gündeminde bulunan ‘Siyasi Etik ve Mal Beyanı’ ile ilgili düzenleme yasalaştırılacaktır.
Partilerin içyapılarının demokratikleşmesi ve üyelik hukukunun geliştirilmesine önem verecektir.
Bütün seçmenlerin siyasal yaşama etkin katılımı ve seçmen seçilen ilişkisinin güçlendirilmesi sağlanacaktır.
Siyasetin yeniden yapılandırılması yoluyla, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının siyasete ve siyasetçiye kazandırdığı güven ve itibar pekiştirilecektir.”
* * *
Siyasetin yeniden yapılandırılması yoluyla…
İtibar ve güvenin pekiştirilmesi…
Hani nerede? Bilinçli bir seçmen olarak biraz buruldum…
* * *
AK Parti’nin Seçim Beyannamesi’ne ara verdim, Yuri Gagarin’e geri döndüm…
Unutmadan söyleyeyim, uzayı fetheden astronot Gagarin, 1968 yılında bir uçak kazasında ölmüştü…
Kaderin garip cilvesine bak…

Sizi listelerde görmüşler
12 Nisan 2011 Salı
Çokça aynı tabloları görmüş...
Çokça aynı yorumları duymuş...
Çokça aynı şeyleri yaşamış deneyimli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, gündemi her daim siyasetin belirlediği, siyaseti de aday adayı listelerinin şekillendirdiği bir tempoda, kimin gidip kimin kaldığını beklemeden yazımın başına oturdum...
Çünkü ben, arzu ettiğimiz Türkiye’nin, gelen ya da giden aday adayları üzerinden değil, 12 Eylül siyasal sisteminin yerine, gerçek bir halk egemenliğinin konulmasından hareketle ivme kazanacağını düşünenlerdenim...
***
Listelerin belirlenmesinden çok önce, milletvekili aday adaylarına birkaç seminer verdiğim “Temel Stratejik Araştırma ve Danışmanlık Merkezi”nden aldığım elektronik bir mesajda, “Özlenen Meclis Analizi” başlığı altında, giden Meclis’in analizi ile “olması gerekeni” birlikte değerlendirmemi isteyen bir taleple karşılaştım...
***
Onlara da şu kısa değerlendirmeyi yazdım:
“Şu anki meclis profili nedir?
Ya da olması gerekenle ilgili öneriler ne olabilir? Tabii ki bu soruları Meclis’teki insanlar değil, onları formatlayan ‘siyasal sistem’ cevaplıyor... O halde öncelikli olarak ‘siyasal sisteme’ bakalım: Siyasi Partiler Kanunu 12 Eylül’den...
Düşünün ki ‘eskileri’ silerek yarattığı nispi umudu Ergenekoncuları listelerine koyarak torpilleyen CHP dışında kısmi ön seçime bile başka hiçbir parti yanaşmadı...
Ayrıca... Seçim Yasası 12 Eylül’den...
‘Halk iradesini’ temsil eden Millet Meclisi’nin çalışma biçimini belirleyen Meclis İç Tüzüğü 12 Eylül’den...
Bir de buna hiçbir ülkede eşi menendi olmayan yüzde 10’luk seçim barajını koyun...
***
12 Eylül, siyaseti liderler üzerinden kontrol etmek istediği için, zaten o güne kadar pek işliyor sayılmayan parti içi demokrasiyi kurumsal olarak iyice yok etti ve siyaseti tamamen liderler sultasına dönüştürdü...
Yukarıdaki listeye bu gerçeği de ekleyin...
Bu tablodan, gerekirse ‘fikir ve ilkeleri’ uğruna siyaseti bırakacak birilerinin siyasete girmesine olanak veren bir resim çıkar mı?
***
Siyasal sistem değişmez ise Meclis’e kim girer ise girsin resim de değişmez...
Siyasal sistemi konuşmayıp değişim beklemek bizim bu toprakların aşamadığı talihsiz bir kısır döngüdür... Zaten farklı olsa, ‘sivil siyaset’ olduğunu iddia eden anlayış otuz yıldır bu kadar rahatlıkla 12 Eylül’ün siyasal rejimini hiç rahatsız olmadan kabullenir hatta çıkarına görür müydü?
Bu tablodan ‘yeni’ çıkar mı, otuz yıldır cuntacıların oluşturduğu siyasal yapı ile sorunu olmayanların ‘değişimi’ ne kadar köklü, ilkeli ve sistemli olabilir?
Zaten gerisi de laf...”
İstedikleri metne bunları yazdım...
***
Dünden beri ortalığı birbirine katan onca siyasal gürültüye rağmen gene de düşüncem bu...
Listelere girmeyenler öfkeli, girenler ise seçilip seçilemeyeceklerini tartıyor... Aday listelerindeki yerlerini garanti görmüyorlar ise öfkeleri devam ediyor, daha seçilecek bir noktalarda ise bu kez de seçim sonuçları için endişeleniyorlar...
Bunların hepsi nihayetinde kişisel ikbal hesapları...
Olmasa, 12 Eylül’ün siyasal yapısı otuz yıldır arsızca sürmezdi... Sistemle kavga eden yok, o sistemde Meclis’te var olmak isteyenlerse istemediğim kadar fazla...
***
Çokça aynı şeyleri yaşamış deneyimli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, gündemi her daim siyasetin belirlediği, siyaseti de aday adayı listelerinin şekillendirdiği bir tempoda, kimin gidip kimin kaldığını beklemeden yazımın başına oturdum...
Varsayın ki sizi listelerde görmüşler...
Siyasal sistemin belirleyicisi olamayıp, mevcudun figüranları olarak kaldıktan sonra ne olur ki?
12 Eylül’ün mevcut siyasal sisteminde ise başka türlüsü de zaten olası değil...
O halde nedir? Yakaya takılan altın bir rozet, bele takılan bir tabanca ve “sayın milletvekilim” selamı mı?
İstediğiniz bu kadarcıksa, hayırlı olsun.

Hiç yorum yok: