16 Mayıs 2011 Pazartesi

Dünyaya Fransız kalmak - Mehmet ALTAN



14 Nisan 2011 Perşembe
Bugün Turgut Özal’ın Türkiye’nin AB’ye “tam üyeliği” için müracaatının 24. yıldönümü…

24 yıldır, köklü reform sürecini tamamlayamadığımız ve zihniyet devrimi yapamadığımız için AB tam üyeliğine hala “Fransızız”…

* * *

Ama “Fransız kalmak” jargonunun şahını, üstelik de tüm dünyayı şaşırtarak, dün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’na hitap eden Başbakan Erdoğan’ın Avrupalı vekillerin sorularını yanıtlarken verdiği cevaplar sırasında yaşadık…

Erdoğan, Türkiye’deki dini özgürlükler konusunda soru yönelten bir vekil için, “zannederim arkadaş Fransız. Ama Türkiye’ye de Fransız” dedi.

Erdoğan, oturumda bir diğer parlamenterin sorusuna da “halk isterse seçim barajını düşürürüz, size soracak değiliz” diye yanıt verdi…

O saatten sonra bu konuşmaya benim açımdan “Fransız kalmak” mümkün değildi, yurt içinden ve dışından aramaların ardı arkası kesilmedi…

Genel bir şaşkınlık hâkimdi…

* * *

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan deneyimli bir siyasetçi, üstelik de çok uzun zamandır Başbakanlık yapıyor, dolayısıyla nerede nasıl konuşulmasını da bilen bir kişi…

Doğal olarak Avrupa Konseyi parlamenterleriyle, daha da doğrusu aslında hiç kimseyle de bu üslupla konuşulmayacağını herkes gibi Başbakan da biliyor…

Peki, neden aşırı milliyetçi, hırçın ve özensiz bir üslubu seçiyor?

* * *

BBC’nin de sorduğu bu soruyu ben “seçim sürecine” işaret ederek cevap vermeye çabaladım…

Şu an için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tek hedefi, gönlünde yatanları hayata geçirebilmek için seçimden büyük bir başarıyla çıkmak… Bunun için de MHP oylarına göz dikmiş vaziyette…

Nitekim Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nı da hepimizi şaşırtan bir üslupla hedef almasının temelinde MHP oyları ve İç Anadolu seçmeni vardı. Yoksa Iğdır’daki “Süngü Anıtı”na da muhalif olması gerekir…

İç siyaset, din, ırk ve mezhep vurgusundan nemalanan siyaset kurumunu da siyasetçiyi de ölçüsüz bir biçimde savurtuyor…

* * *

Nitekim Erdoğan’ın doğrudan ağır bir şekilde hedeflediği bir diğer isim olan Sarkozy de aynı iç siyaset hesaplarını yapıyor…

O nedenle Türkiye’ye soğuk, Çingenelere düşman…

Sürekli yükselen aşırı sağın oyları Sarkozy’nin geçerli saydığı tek pusulası…

* * *

Ama bir sorun var…

Fransa’da aşırı sağcı oylar, burada da MHP tabanı sizin ilk hedefiniz haline gelince, sizin siyasetinizi, hedeflediğiniz kitlenin geleneksel partisi yönetmeye başlıyor…

Fransa’da “Le Penleşiyor”, Türkiye’de de “MHPlileşiyorsunuz”…

Tabii daha vahimi, iç siyaset avcılığı bu kadar öne çıkınca da dünyaya Fransızlaşıyorsunuz…

Nitekim Başbakan Erdoğan’ın Sarkozy’i suçladığı “Çingeneler” konusunda Fransız Devlet Başkanı ile AB Komisyon Başkanı Barossa gırtlak gırtlağa geldi, az kaldı yumruklaşacaklardı…

Çünkü Sarkozy, AB kriterlerine iyice Fransızlaşmıştı…

* * *

Benin sorum başka yerde…

Siyasal iktidar için, seçmen oyu için, siyaset ve siyasetçi bu kadar esneyebiliyor ise, onun esas kimliği nedir?

Neye göre oy vereceğiz?

Siyasetin “ilke” üzerinden oyunu çoğaltmasını beklemek çocuksu bir hayal midir?

Ya da siyasal gerçekçilik, siyasete, zamana ve zemine göre slalom yaparak bakmak mıdır?

* * *

Bugün Turgut Özal’ın Türkiye’nin AB’ye “tam üyeliği” için müracaatının 24. yıldönümü…
24 yıldır, köklü reform sürecini tamamlayamadığımız ve zihniyet devrimi yapamadığımız için AB tam üyeliğine hala “Fransızız”…

Çünkü ulus devlet algılarında hapis kalmış olarak siyaset yaparak, küreselleşmeyi yakalamak çok zor…

Keşke siyasetin kayganlığına Fransız kalıp da dünyaya tanış olan bir iklime sahip olabilseydik…

Zaten o zaman AB’ye çoktan tam üye olmuştuk bile…

Mehmet ALTAN mehmetaltan@stargazete.com

Hiç yorum yok: