25 Eylül 2010 Cumartesi

Hafıza geleceği saklar - Eser KARAKAŞ

Hafıza geleceği saklar


Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com


İyi eğitimciler ve iyi pedagoglar öğrenme süreçlerinde hafızanın rolünü tartışıyorlar.

Eğitimciler ve pedagoglardan söz ederken maalesef iyi-kötü ayırımını yapmak zorundayız zira söz konusu meslek mensuplarının çok büyük bir bölümü “kötü” sıfatına çok daha yakın duruyorlar.

Yazımın sonunda muhtemelen neden bu kadar katı olabildiğim daha iyi anlaşılabilir.

Yukarıda belirttiğim gibi eğitimciler ve pedagoglar öğrenme sürecinde hafızanın işlevini yeniden tartışıyorlar.

Beyin-hafıza yaşanmışı iki kategoride değerlendiriyor: Keyif verenler hafızada tutuluyor, keyif değil de daha çok acı ve sıkıntı verenler ise beynin çöp kutusuna atılıyorlar.

Hafıza keyif aldığını, ileride hatırlamak isteyeceğini, ileride yararlı olacağını düşündüğünü, ileride tekrar gündeme geldiğinde yine keyif vereceğini hesapladığını daha sıkı tutuyor, can sıkıcı olanı ise unutma eğilimine giriyor, çöpe atıyor.

Bu konu tıp dünyasında da, eğitmenler arasında da ABD ve Avrupa’da çok tartışılıyor ama genel eğilim hafızanın hedonist, keyifli olanı tutmakta daha ısrarcı bir yapıda olduğu yönünde.

Konuya yönelik bilimcilerin bu hafıza saptaması doğru ise, eğitimcilere çok büyük bir iş düşüyor.

Bu iş de tüm eğitim-öğretim yöntemlerini ciddi bir biçimde gözden geçirmek.

Ve eğitim, öğrenme süreçlerini bugüne oranla çok daha keyifli bir hale getirebilmek.

Bunun ne kadar zor bir iş olduğu da ortada.

Eğitimden, öğretimden bahsediyorsak, söz konusu olan kişiler 6-22 yaş kuşağı.

Ve bu yaş çocukların, gençlerin eğitim-öğretim için kullandıkları, kullanmak zorunda bırakıldıkları zamanın alternatif maliyeti, yaş dilimine bağlı olarak, oyun, sinema, bilardo, uyku, flört, sevişme, roman, aylaklık, vs.

Başka bir ifadeyle, eğitimci bu alternatif zaman kullanım olanaklarıyla rekabet etmek zorunda.

Ve, eğitim-öğretim süreçlerini yukarıda saydığım alanlardan, oyundan flörte kadar, daha eğlendirici, daha keyif verici yapmak zorunda.

Şayet yapamaz ise, eğitim-öğretim enerjisinin büyük çoğu boşa gidiyor zira daha can sıkıcı bulunan konular hafızada geleceğe taşınmıyor, çöpe atılıyor.

İyi eğitimci ve iyi pedagogların bu saptaması gerçekten çok doğru; hepimiz kendi eğitim yıllarımıza dönelim ve aramızda lisede aldığı edebiyat dersi nedeniyle roman okumaya alışmış ve seven, yine lisede aldığı tarih dersinden ötürü tarihe merak sarmış kaç kişi bulabileceğimizi bir düşünelim.

Aramızda birileri roman okuyor, tarihe ilgi duyuyor, birilerinin beyni matematiksel çalışıyor ise bu durum muhtemelen edebiyat, tarih, matematik dersleri sayesinde değil, bunlara rağmen oluyor.

Anaokulundan üniversiteye kadar eğitim-öğretim süreçlerini nasıl daha keyifli kılabiliriz?

Çok önemli ama çok az tartışılan bir konu.

Sabah andlarıyla (ısrarla t harfini kullanmıyorum), Milli Güvenlik Bilgisi dersleriyle, maalesef mevcut öğretici profiliyle ve bu sözde müfredatla bu iş gerçekten çok zor.

Bu sorun her ülkenin sorunu ama en azından bazı ülkeler bu konuyu tartışıyorlar.

Hiç yorum yok: