25 Eylül 2010 Cumartesi

Neşe Düzel - Tarhan Erdem: ‘Ak Partisi’nin oyu yüzde 46-47’

PAZARTESİ KONUŞMALARI 20.09.2010


Neşe Düzel

Tarhan Erdem: ‘Ak Partisi’nin oyu yüzde 46-47’


“Türkiye bölünmüyor aksine bütünleşiyor. Rakamları kıyaslayın. AKP daha da yayıldı. CHP-MHP ise bulunduğu alanda yoğunlaştı. Yoğunlaşmak, ruhen yalnızlaşmaktır.”



“Halkın üçte biri olan modernler, endişeli, mazbut ve muhafazakâr modernler diye üçe ayrılıyor. ‘Hayır’ın yarısı endişeli-mazbut modernlerden geldi. Bunların adı artık ‘kararlı korkaklar’ olmalı.”



“Kemal Kılıçdaroğlu toplantı ve mitinglerde tam 104 konuşma yaptı. 104 konuşmasının içinde bir tane bile Kürt lafı yok hanımefendi! Bu ne demek. Böyle bir CHP olabilir mi?”

* * *



NEDEN TARHAN ERDEM



Gerçek bir sosyal demokrat olan Tarhan Erdem, yılların siyasetçisi... Yılların köşe yazarı... Ve, yılların ‘araştırmacısı’... Bilgisi, tecrübesi, güvenilirliği ve çarpıcı analizleriyle Türkiye’de siyaseti en iyi yorumlayan isimlerden biri olan Tarhan Erdem, KONDA şirketiyle kamuoyu araştırmacılığını bu ülkeye ilk getiren isim. CHP eski Genel Sekreteri ve Radikal gazetesi köşe yazarı Tarhan Erdem’in şirketi KONDA, 2007 Genel Seçimleri’nden sonra bu referandum oylamasının da sonuçlarını, diğer pek çok kamuoyu araştırmalarını altüst ederek birebir bildi. Türkiye toplumunun sadece siyasi eğilimlerini değil ekonomik tercihlerini, sosyal taleplerini ve kültürel yaşamını da yaptığı araştırmalarla çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyan, Türkiye toplumunu Türkiye’ye tanıtan Tarhan Erdem’le yaptığı son siyasi araştırmaları, referandum sonucunun ne anlama geldiğini konuştuk. ‘Evet’lerin ve ‘Hayır’ların hangi nedenlerle böyle çıktığını, Türkiye’nin bölünüp bölünmediğini sorduk. BDP’nin boykotunun başarılı olup olmadığını, bugün seçim olsa siyasi partilerin oylarının ne olacağını, CHP’nin nereye gittiğini, MHP’nin kime kaydığını, CHP ve MHP, politikalarını değiştirmezse ülkede siyasi tablonun ne olacağını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyunun niye düştüğünü, Temmuz 2011’deki genel seçimlerin sonucunu neyin etkileyeceğini sorduk.

* * *

NEŞE DÜZEL: Siz, referandumun bu rakamlarla çıkacağını ilk ne zaman gördünüz?

TARHAN ERDEM: Biz, bu yılın mart ayından beri, abonelerimiz için her ay bir siyasal eğilim araştırması yapıyoruz. Yüksek Seçim Kurulu, referandumun yani halk oylamasının 12 eylülde yapılmasına mayıs ayında karar verince, biz de her ay yaptığımız siyasal eğilim araştırmasına Anayasa değişikliğiyle ilgili birkaç sual koyduk. Dolayısıyla geçen hazirandan itibaren bizim bilgisayarımızda halk oylamasının (referandumun) sonuçlarıyla ilgili veriler var. Mesela haziranda ‘Evet’ yüzde 53,3’tü.



12 eylüle kadar trend ne oldu? ‘Evet’ler hep arttı mı?

Arttı. Ağustosta yaptığımız araştırmada ‘Evet’ oyları yüzde 55’e yükseldi. En son araştırmayı da referandumdan bir hafta önce, 4-5 eylülde yaptık. ‘Evet’ 56,8’e çıktı. Oturduk, arkadaşlarla konuştuk. Biz altı aydan beri siyasal eğilim araştırması yapıyoruz ve elimizde onların da sonuçları var. 4-5 eylüldeki referandum araştırmasının sonuçları bu araştırmalarla karşılaştırdık. İkisinin sonuçları çok tutarlı çıkıyor. Bu yüzden yapacak bir şey yoktu. Abonelerimize de hemen haber vermemiz gerekiyordu. Zaman çok daralmıştı. Sonucu açıkladık.



Yüzde 56,8 ‘Evet’, yüzde 43,2 ‘Hayır’ dediniz ve herkesi çok şaşırttınız.

Kendi araştırmalarımızın sonucundan gördüğümüz tablo buydu. Eğer en son hafta bir araştırma daha yapmış olsaydık, ‘Evet’ oyu yüzde 57’nin üstünde olurdu. Çünkü ‘Evet’ oyu hep yükseliyordu. Aslında şu da var. Anayasa değişikliği tartışılırken ve henüz referandum tarihi belli değilken, biz aylık araştırmalarımızda insanlara, “Anayasa değişiklikleri size ne ifade ediyor” diye sormuştuk.



Ne cevap verdiler?

“Bu değişiklikler, demokratikleşme anlamına gelir” diyenlerin oranı, nisandan itibaren hep yüzde 54’ün üstünde çıktı. Yani değişikliğe destek hiç yüzde 54’ün altına inmedi. “Hükümet bunu kendi iktidarını pekiştirmek için ve sivil diktatörlüğe gitmek için yapıyor” şıkkı, hiç yüzde 50 oranında olmadı.



‘Evet’lerin çoğalmasında en fazla hangi faktörler rol oynadı?

Bence soruyu “‘Evet’ler niye azaldı” diye sormak lazım. Çünkü bana göre ‘Evet’ler azaldı. ‘Evet’in çok daha yüksek olması lazımdı...



‘Evet’ler hangi nedenlerle azaldı peki?

Siyasi kutuplaşma sebebiyle azaldı ‘Evet’ler. Çünkü kutuplaşma, oylananın Anayasa olduğunu insanlara unutturdu. Bir de Türkiye’nin bir başka yeni gerçeği var. 1982 Anayasası’nın getirdiği idarenin sonucunda, bu ülkede insanlar politikanın dışına itildiler. Hele yeni gençler, âdeta politikanın dışında doğdular ve hep politikanın dışında kaldılar. Son yıllarda demokratikleşmeyle uyumlu yapılan bazı kanun değişiklikleri ve uygulamalar sonucunda gençler politikaya girmeye başladılar. Ama ilginç olan şu var. Gençler için politika yapmak, halkın sağlık, eğitim, işsizlik, üretim, tarım, meseleleriyle uğraşmak değil.



Eğer politika yapmak, insanların günlük sorunlarıyla ilgilenmek ve bu sorunları çözmek değilse, gençler için politika yapmak ne anlama geliyor?

İşte ilginç olan da o. Son dört yılda politikaya giren gençlerin önemli bir bölümü, “Politika, iktidara karşı olmadan yapılamaz” diye düşünüyor. Sadece gençler değil, büyük bir kesim, bu ülkede politikayı, “iktidara karşı olmak” diye tanımlıyor. Çok acınası ve dramatik bir durum bu. Mesela aydınlar, tam gün yasasına karşı çıkıyor. Bu memlekette yıllar yılı aydınlar, solcular “tam gün yasası” diye bağırmadılar mı? Şimdi nasıl olup da karşı çıkıyorlar.



Doğru ama... AK Parti, bu uygulamaları makul bir geçiş süreci tanımadan çok hızlı yapıyor. Mesela emekliliğine sekiz-dokuz ay kalmış bir doktordan ya muayenehanesini kapatması ya da otuz yıllık emeğinin karşılığı olan emeklilik ikramiyesinden vazgeçmesi isteniyor. Bu, demokratik ve adil bir uygulama sayılabilir mi?

Uygulama yılbaşında başlayacaktı. Buna, doktorların ve çıkarı zedelenenlerin karşı çıkmasına benim hiç itirazım yok ama... Tam gün yasasına kitleler karşı çıkamaz. Üstelik sol çizgide olduğunu söyleyen Tabipler Odası bu yasayı “düzeltelim” de demedi. Onlar, şaşırtıcı bir biçimde tam gün “ilkesine” karşı çıktılar. Aynı tablo referandumda da yaşandı. İş, anayasa değişikliğine ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ meselesi olmaktan çıktı, “iktidarın yanında olmak ya da karşısında olmak” sorusuna dönüştü. Bu da ‘Evet’ oylarını azalttı. Bence yüzde 85, iktidara karşı olup olmamak diye tanımladı halk oylamasını. Sadece yüzde 11-12’lik bir kesim gerçekten Anayasa’yı oyladı. Yani Ak Partisi’nden bağımsız olarak ‘Evet’ oyu verdi.



Referandumda, ‘Hayır’lar neden 16 puan geride kaldı?

Bana göre ‘Hayır’ geride kalmadı, aksine arttı. ‘Evet’lerin azalmasının da nedeni kutuplaşma, ‘Hayır’ların artmasının sebebi de kutuplaşma! İnsanlar partiye bağlılıklarının ve siyasi kutuplaşmanın dışına çıkamadılar. Ayrıca çeşitli sebeplerle iktidarı cezalandırmak istediler.



Kimler ‘Evet’ dedi?

‘Evet’ oyunun yüzde 46-47’si Ak Partisi’ne ait! Bunların büyük çoğunluğu dinsel ve geleneksel muhafazakarlardan oluşuyor. Muhafazakar derken şunu kastediyorum. Bu insanlar, siyasi bakımdan değil, sosyal hayat bakımdan muhafazakarlar. Ayrıca evet oyunun içinde, bir miktar geleneksel milliyetçiler ve bir miktar da Kürtler var. Bizim bir ay önceki araştırmamızda, “oyumu Ak Partisi’ne vereceğim” diyenlerin oranı yüzde 46-47’ydi. Buna, demokrasiyi isteyen yüzde 11-12’lik kesim de eklenince, referandumda ‘Evet’ler yüzde 58’e çıktı. Ayrıca ekonomideki iyi durum da ‘Evet’i olumlu etkiledi. Türkiye ekonomisi iki dönemdir yüzde 11 büyüyor. Enflasyon düşük seyrediyor. İşsizlik de düşüyor.



Referandumda kimler ‘Hayır’ dedi?

Bu çok önemli! Biz, 2006 ve 2008’de yaptığımız araştırmalarda, toplumu kolay tanımlayabilmek, anlatabilmek için dokuz kümeye ayırdık. Bunların içinde bir kesim var ki, onlara “endişeli modernler” diyoruz biz.



“Endişeli modernler” kimler?

Önce şunu söyleyeyim. Toplumun üçte birini oluşturan “modernler” üç parçadan oluşuyor. “Endişeli modernler”, “mazbut modernler” ve “muhafazakâr modernler”. Endişeli modernler, Ak Partisi’nin, Türkiye’de dinî kuralları egemen kılmak istediğine inanıyorlar. 2002’de, sadece bir kuşkuydu bu. “Ak Partisi şunu yaptı, bunu yaptı” diye konuşuluyordu. Açıkçası o zamanlar bende de böyle bir kuşku vardı. Ama şimdi bu kuşku, endişeli modernlerde azalmak bir yana kesin hüküm haline dönüştü. Artık öyle mi, böyle mi diye tartışmıyorlar. “Ak Partisi şeriat getirecek, nokta. Türkiye’yi İran yapacak, nokta” diyorlar.



Sizin kuşkunuz azaldı mı?

Evet azaldı. Çünkü adam sekiz senede bir şey yapmadı. Yapabilirdi. Peki, bundan sonra yapamaz mı? Ee biz de bakıyoruz işte. Bir şey yaptığı zaman yazarız, bağırırız çağırırız. Ama şu anda öyle bir şey yok. Gerçi hayat tarzı açısından Türkiye’de muhafazakârlık azalmadı. Aksine biraz arttı bence ama unutulmamalı ki, toplumun bu muhafazakâr baskıya karşı direnci de artıyor. Bu çok önemli!



Referandum sürecindeki tartışmalardan sonra, “endişeli modernler” diye tanımladığınız kesim için, hâlâ “endişeli” demeye devam ediyor musunuz?

Artık “kararlı korkaklar” demek lazım bence bu kesime. Bir de onların anneleri, babaları var. Daha farklı modernler bunlar. Onlar da, “mazbut modernler”. Kendilerine göre onları Cumhuriyet yetiştirdi ve Cumhuriyet’i koruyacaklar. Bunu gönülden hissediyorlar. ‘Hayır’ diyen başlıca iki kesim bunlar. Bizim yüzde 43’lük ‘Hayır’ın yarısını bu iki kesim oluşturuyor. Diğer yarıyı da parti temsil ediyor. Bir de ‘Hayır’ın içinde “kırsal gelenekseller” ve MHP”li bir damar var.



En ilginci galiba “muhafazakâr modernler”. Bunlar kimler?

Cuma namazına giden banka müdürleri... Anadolu kaplanlarının yöneticileri... Bunlar klasik müzik konserlerine de gidiyorlar, caz festivallerini kaçırmıyorlar. Oylarını ise Ak Partisi’ye veriyorlar.



BDP’ye gelirsek... Boykotu başarılı oldu mu?

Doğu’da kendi üç bölgesinde, BDP, ‘Hayır’ların sandığa gitmesini engelledi.



Nasıl, anlamadım. ‘Evet’ oylarını değil de, ‘Hayır’ oylarını mı engelledi BDP?

Bakın... Doğu’nun kuzey, orta ve güneyindeki üç bölgede toplam 7,5 milyon seçmen var. Bunun bir buçuk milyonu CHP, MHP ve Demokrat Parti’nin seçmeni. Mesela CHP Diyarbakır’da yok ama Erzurum’da var... Kilis’te var... CHP’nin 463 bin seçmeni var. Bu seçmenler, “sandık başında olay çıkacak! Ak Partisi’yle BDP birbirlerini yiyecek. Bırakın yesinler!” diyerek oy vermeye gitmediler. Bunlar sandığa gitselerdi ‘Hayır’ diyeceklerdi.



Türk kökenli seçmenler mi bunlar?

Evet. Zaten o üç bölgenin toplamında halk oylamasına iştirak yüzde 61 oldu. Güneydoğu Anadolu’da BDP’nin boykotu başarılı oldu ve katılım yüzde 20’de kaldı ama... Doğu’da bu üç bölgede sandığa gitmeyenlerin hepsi de BDP’lilerden oluşmadı. Biraz önce söylediğim gibi, BDP’nin katılmaması, Türkleri de etkiledi. CHP’li ve MHP’li olan bir milyon civarındaki Türk taban da sandığa gitmedi. Zaten BDP’nin kitlesine acaba büyüdü mü küçüldü mü diye bakıyorsunuz.



Boykot kararıyla birlikte BDP’nin oyu, kitlesi büyüdü mü peki?

Büyümedi. Çünkü sandığa gitmeyenlerin hepsi BDP’nin tabanı değil. Sandığa gitmeyen CHP’li ve MHP’li taban BDP’ye hiç bir zaman oy vermeyecek bir taban. Zaten o üç bölgeden 3 milyon 700 bin ‘Evet’ çıkacakken, 3 milyon 710 bin ‘Evet’ çıkmış. ‘Evet’ oyunu verenler de AKP’liler. Peki, ne azalmış? ‘Hayır’ oyu 900 bin eksik çıkmış! Dolayısıyla BDP de, Ak Partisi de bu üç bölgede tabanlarını korudu. Boykotun referanduma etkisi ise ‘Hayır’ oyunun eksik çıkması oldu.



Peki, BDP boykot kararını hiç almasaydı, sonuç ne olurdu?

Tabii ki ‘Evet’ler artardı. Çünkü BDP’nin seçmeni ‘Evet’ oyu verecekti. Bu anayasa değişikliklerine ‘Hayır’ diyecek halleri yoktu çünkü. 2,5-3 milyon BDP’linin ‘Evet’ diyeceğini varsayarsak, ‘Evet’in oranı yüzde 60 küsur olurdu. BDP büyük yanlış yaptı. Anayasa’yla beraber olacaktı ve halkına dönüp, “Ben bu anayasanın sahibiyim. Ben Türkiye siyasetinde etkili oldum. Kilit parti oldum” diyecekti. Bunu diyemedi. Bu kilit parti olma imkânını kaybetti. Kilit rolünü yitirdi.



Referandum sonuçlarına bakarak Türkiye’nin üçe bölündüğü söyleniyor. Üçe mi bölündü gerçekten?

Türkiye dört sene evvel hangi yapıdaysa, o yapı güçlenerek devam ediyor. “Sahiller...” gibi laflar, büyük rakamlara bakılarak yapılan büyük konuşmalardır. Doğu’da üç bölgede boykot vardı. Orayı ayırıp, 12 bölgeden oluşan Türkiye’deki durumu geri kalan dokuz bölgeyi ölçü alarak analiz edersek ve rakamları kıyaslarsak...



O zaman bölünme çıkmıyor mu ortaya?

Çıkmıyor. Türkiye’de bölünme falan yok. Aksine bütünleşiyor Türkiye. Bakın... Gerçeğe ulaşmak ve gerçekleri konuşmak için rakamları mukayese etmek lazım. Rakamları karşılaştırdığında, Ak Partisi’nin Türkiye’nin içine daha da fazla girdiği ortaya çıkıyor. Ak Partisi Türkiye’nin kılcal damarlarına şimdi daha da yayıldı. Bu yüzden referandumda Türkiye bölünmedi, aksine bütünleşti. Çıkan sonuç şu. Ak Partisi Türkiye’ye yayılıyor.



Peki, CHP ve MHP ne oluyor?

CHP ve MHP’nin oyları bazı yerlerde artıyor olsa bile, bu artış ülkeye yayılmaktan ötürü değil, bulunduğu alanda daha da yoğunlaşmaktan ötürü gerçekleşiyor. Yani Ak Partisi yayılıyor, CHP ve MHP yoğunlaşıyor. Mesela İstanbul’da, Bakırköy, Beşiktaş ve Kadıköy’de yoğunlaşma yaşandı.



Yoğunlaşmak ne demektir?

Yoğunlaşmak yalnızlaşmak demektir. Kendisini ruhen yalnız ve başarısız hissediyor. Kendisini iktidara karşı zayıf görmeye başlıyor. Şunu da söylemek lazım... Kutuplaşmada iktidarın da çok önemli bir rolü var. Ak Partisi’nin kutuplaşmayı yumuşatması ve azaltması lazım. Ama bunu yapmıyor.



İktidar, kutuplaşmayı yumuşatmadığı halde oyunu arttırıyor. Daha önce Ak Parti’den korkan bir kesim, artık korkularından ve endişelerinden vaz mı geçiyor?

Ekonomik durum, sosyal politikalar, sağlık hizmetleri bunda etkili oluyor belki de. Ayrıca partinin örgütleri de müthiş çalışıyor. Çok sade bir örnek verelim. Şu anda bu apartmanın kapıcısının çocuğunun kolu kırıldı ve kapıcının hiç parası yok diyelim. Bu adam nereye giderse çare bulur? Bu adam bir tek Ak Partisi Kâğıthane’ye giderse çare bulur. CHP’ye giderse zaten o kapalıdır. Diğerleri de kapalıdır. Ak Partisi’nin kapısı insanlara açık. Bu milletin geleneğinde var olan dayanışmayı, camide yaşanan dayanışmayı, adam siyasette görüyor.



Neden sahillerde ‘Hayır’ daha fazla sizce?

Çünkü modern yaşam tarzına sahip olanlar, üniversite mezunları burada sayıca daha fazlalar. Biliyor musunuz, 44 yaş üstü kadınların yüzde 70’ten fazlası Halk Partilidir. Çünkü Cumhuriyet yetiştirdi onları.



MHP’nin orta Anadolu’daki oyları ne oldu?

MHP seçmenlerinin belli bir bölümünü kaybetti.



MHP tabanı AKP’ye mi kayıyor?

Evet, çok önemli bir kısmı AKP’ye kayıyor. CHP’ye çok azı kayıyor. Bu kayış kalıcı mı belli değil. Bu kayışın sürmemesi için, MHP’nin yönetiminin ve parti politikasının değişmesi, MHP’nin korku politikasını terk etmesi lazım. Bu referandumda ‘Hayır’ kampanyası gerçek dışı korkular üzerine kuruldu. Ama toplum korkmuyor. Hem niye korksun? Niçin korkacak ki halk?



AKP, MHP’nin oylarını çekebilmek için milliyetçiliğe abanır mı sizce?

Sanmıyorum. Milliyetçiliğe abanmadan referandumda bu neticeyi aldı. Sadece bazı konuşmalarında dikkatli davrandı ve bazılarında milliyetçilik vurgusu yaptı. İlave bir şey yapacağını sanmıyorum.



CHP, bu referandumda kaybetmiş sayılır mı?

Kaybetti tabii... Üstelik liderini de değiştirmişti.



Neden CHP başarılı olamadı?

Politikası çok yanlış. CHP’ye yakışan demokrasinin ve insan haklarının gelişmesini, AB üyeliğini desteklemektir, statükoya karşı çıkmaktır. Ama 1992’de tekrar kurulan CHP, Deniz’in başkanlığında tamamen oligarşik, statükocu bir partiye dönüştü. Demokrasiye ve AB’ye karşı olduğu için ve statükocu olduğu için de referandumda başarısız oldu. CHP, iç düzenlemesinde de demokratik bir parti olmadı. Zaten olmayı da istemedi. Ama referandum sonuçları, Türk halkının demokrasi istediğini gösteriyor. Belki halk bunu özgürlük, demokrasi diye anlatmıyor ama... Türk halkı komşusuyla kavga etmeden farklı olanla birarada yaşamak istiyor. Bunun altyapısı da demokrasidir işte.



Peki, ‘Hayır’ diyen yüzde 43 demokrasi istemiyor mu?

Türkiye’de şu çelişki var. Sizin, benim gibi insanların çoğunluğu, yaşam tarzında, kişisel özgürlükler konusunda, tatilinde, giyiminde fevkalade demokratlar ama siyasi olarak çok muhafazakârlar. “Gerekirse ordu idareye el koyabilir mi” diye sorduğunuzda, darbe istiyorlar, darbeye müsaade ediyorlar. Bunun nedeni de şeriattan korkuyorlar. Bu korkuyu anlamak lazım. Dedim ya... AKP bu algıyı değiştirmek için bir şey yapmıyor. Bakalım ne zaman yapacak?



Kılıçdaroğlu olmasaydı referandum sonuçları değişir miydi?

Deniz kalsaydı, ‘Evet’ler daha artardı.



CHP nereye kayıyor?

Nereye kaydığını anlamak için, 19 Temmuz 2011 sabahını beklemek, genel seçimden bir gün sonra CHP nereye gidecek diye bakmak lazım. Çünkü o zaman seçim yenilgisiyle uyanacaklar. Çünkü hem iktidar olamayacaklar hem de etkili olamayacaklar. Zira CHP doğru şeyler söylemiyor, doğru politikalar izlemiyor. Televizyon hariç Kılıçdaroğlu’nun mitinglerde ve toplantılarda yaptığı 104 konuşma var. Hepsi bende var. 104 konuşmasının içinde bir tane Kürt lafı yok hanımefendi! Bu ne demek? Böyle bir CHP olabilir mi?



Kılıçdaroğlu genel af önerisini Kürt demeden mi yaptı?

Evet. Herkes için af önerdi o. Ama bir gün önce ya da sonra kalktı, “ben bu adamları Yüce Divan’a göndereceğim” dedi. Ee kardeşim, herkesle birlikte onları da affediyorsun. Hep affedip hem de Yüce Divan’a mı göndereceksin? Bu nasıl bir siyaset?



Şimdi seçim olsa ne olur?

Bugün seçim olsa yüzde 42- 43’ün üzerinde bir oyla Ak Partisi kazanır ve iktidar olur. Yüzde 26-28 oyla CHP ikinci olur. MHP de yüzde 11-12’nin altında kalır. MHP baraj altı da olabilir. BDP de 6-7 oy alır.



Seçim tarihine kadar bu sonuçlar ne yönde değişir sizce?

CHP değişirse, Türkiye siyaseti de çok değişir, iktidar da değişebilir ve CHP iktidar olabilir ama... CHP Genel Sekreteri, şimdi seçim için hazırlık yaptıklarını söylüyor. Demek ki CHP değişmeyecek. CHP bu kadroyla değişmez zaten. Bu da, seçim sonuçlarında bir değişiklik olmayacak demektir.



Peki, yaptığınız aylık siyasal araştırmaların sonuçlarında CHP’nin oylarında belirgin bir değişiklik oldu mu?

Oldu. Haziranda Halk Partisi’nin oyu arttı. Yüzde 29-30 mertebesine çıktı. Çünkü mayıs sonunda Kılıçdaroğlu genel başkan oldu. Ama hemen sonraki aylarda Halk Partisi’nin oyu önce yüzde 28, sonra yüzde 26’ya düştü. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla oylardaki ilk artış 9-10 puanlıktı. Çok büyük bir artıştı bu. Ama onun da oyu, temmuzdan itibaren düşmeye başladı.



Kılıçdaroğlu’nun niye bu kadar hızlı arttığını anlattınız. Peki, ne oldu da oyu hemen bu kadar hızlı düştü?

Bence bunun iki nedeni var. Bir, Cumhuriyet Halk Partisi’nin teşkilatı ve yapısı. İki, yeni liderin o yapıyı değiştirme kararlılığını açıklamaması ve böyle bir gücünün olduğunu göstermemesi.



İnsanlar, “CHP’de lider değişti ama CHP gene değişmedi” diye mi düşündü?

Evet... İnsanlarda, “CHP’de lider değişti ama CHP değişebilecek mi?” kuşkusu doğdu birden bire. Çünkü Kemal Bey, dünyanın değiştiğini, kendisine sosyal demokrat diyen bir partinin değişim ihtiyacı içinde olduğunu, CHP’nin bugünkü gibi değişimin karşısında durmak yerine aksine değişimin liderliğini üstlenmesi gerektiğini göremedi.



Seçim sonuçlarını hangi olaylar etkiler?

Ekonomi etkiler... AKP’nin başarısında ekonominin payı büyük.



AKP, seçimlerde bu oyu alabilmek için seçmene ne vaat edecek?

Anayasa vaat edecek. Bir de bazı projelerin temellerini atacak. Bunu göre Ak Partisi Kürt meselesinde elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hakkâri’deki olay olmasaydı BDP’yle toplantı yapacaklarmış!..



neseduzel@gmail.com

Hiç yorum yok: