25 Eylül 2010 Cumartesi

Siyasi görüş ne demek? - Eser KARAKAŞ

Siyasi görüş ne demek?


Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com

Bekir Coşkun’un Haber Türk gazetesinde işine son verilmesi ilginç bir tartışmayı başlattı.

Her şerde bir hayır vardır.

Tekrar ediyorum, bir gazetecinin işinden atılması üzücü bir şey.

Hele “siyasi görüşleri” nedeniyle atılmış ise daha da üzücü bir şey.

Ancak, Bekir Coşkun özelinden hareket ederek, bu sevimsiz durum vesilesiyle, “siyasi görüş” kavramını bir kez daha mercek altına almak gerekiyor.

Siyasi görüş meselesinde kanımca meşruiyet kavramı yasallık kavramının da önünde gider.

Belirli bir konjonktürde bir siyasi görüş yasallık koruması altında olmayabilir ama bal gibi de meşru olabilir.

Bu konuyu en iyi Türkiye bilir, anlar.

Meşruiyet daha önemli ve daha evrensel bir kavram.

Sabah saatlerinde NTV ekranlarında Ruşen Çakır’ın Bekir Coşkun’un işine son verilmesine ilişkin yorumlarını izliyorum.

Hassasiyetini, üzüntüsünü paylaşıyorum.

Ancak, Ruşen Çakır’ın kullandığı ifadeler arasında “siyasi görüş” kavramının geçmesi beni bir kez daha düşündürüyor.

Siyasi görüş ve meşruiyet gerçekten bir matematiksel çizgide eksi sonsuzdan artı sonsuza kadar gidebilen bir şey midir?

Yasallık kavramını özellikle kullanmıyorum zira bu kavram çok daha zamana ve mekana endeksli.

Irkçılık bir siyasi görüş olarak savunulabilir mi?

Irk ayırımı siyaseti bir siyasi görüş olarak desteklenebilir mi?

Bu görüş ve siyasi davranışların hukuk karşısında konumları ne olur, buraya girmiyorum, ama 2010 Türkiye’sinde meşruiyetlerinin olamayacağı kanısındayım.

Bu ölçüde meşruiyet dışına düşmüş görüşlerin medyada dillendirilmesi normal midir?

Konuyu ırkçılıktan, ırk ayırımından daha bize yakın konulara getirelim.

Askeri darbelerin savunulması, muhtıraların arkasında durulması, muhtıraların anlaşılmaya çalışılması bir siyasi görüş müdür?

Askeri darbe demek, muhtıra demek şiddet demektir.

Askeri muhtıraların, darbe girişimlerinin savunulması, desteklenmesi, hoşgürüyle yaklaşılması özünde şiddet çağrısı ve şiddetin övülmesi demektir.

Şiddetin bu içerikle hukuk karşısında konumuna yine girmiyorum ama meşruiyet dışına epey taştığı kesindir.

Şiddeti savunan gazetecileri siyasi görüş, ifade özgürlüğü açılarından desteklemek mümkün müdür?

Bu konuda maalesef sadece Bekir Coşkun değil, kendine merkez medya diyebilen gazetelerin köşe yazarlarının büyük bir bölümü meşruiyet sınavından çakmışlardır.

Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerin köşe yazarlarının büyük bölümünün 27 Nisan 2007 muhtırasını izleyen günlerdeki yazılarını internet üzerinden bu gazetelerin arşivlerine girerek bir okuyun, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız diye düşünüyorum.

Agatha Christie’nin ünlü şaheseri “Roger Ackroyd’un Katli” romanı anlatıcının (katilin) “keşke Hercule Poirot (dedektif) buralara kabak yetiştirmeye hiç gelmese idi” ifadesi (mealen) ile biter.

Keşke başta Bekir Coşkun olmak üzere sözde merkez medyanın yazarlarının önemli bir bölümü de 28 Nisan 2007 günü “Bugün hepimiz AK Partiliyiz, hepimiz Tayyip’iz” diyebilip, 29 Nisan 2007’de kaldıkları yerden AK Parti’ye ve Erdoğan’a en sert muhalefetlerini sürdürebilme zerafetini gösterebilseler idi.

Hiç yorum yok: