25 Eylül 2010 Cumartesi

İkinci Cumhuriyet’e kaç var? - Mehmet ALTAN

İkinci Cumhuriyet’e kaç var?


Mehmet ALTAN mehmetaltan@stargazete.com


Cuma günkü Star’da “Darbeciler 2. Cumhuriyeti kurmuş” başlıklı bir haber vardı. 27 Mayıs Darbesi’nde, halkın verdiği oylarla iktidara gelen Demokrat Parti’yi deviren...

...ve bir başbakan ile iki bakanı idam eden cuntacıların, Türkiye Cumhuriyeti’nin adını da resmen değiştirdiğini...

Darbenin ardından TBMM’yi ele geçiren darbecilerin “İkinci Cumhuriyet”i ilan ettiğini... Bu durumun devletin resmi kayıtlarına da geçtiğini...

Darbenin ardından kurulan Milli Birlik Konseyi ve ardından gelen iki sivil hükümet döneminde Meclis’ten çıkan kararlarla kararnamelerin “İkinci Cumhuriyet dönemi” diye kayıt altına alındığını...

Bu kayıtların halen Meclis Arşivi’nde muhafaza edildiğini haberde okuduk.

***

Gerçekten de...

27 Mayıs hareketi ve 1961 Anayasası’yla başlayan dönem Fransız geleneğinin de etkisiyle “İkinci Cumhuriyet” olarak adlandırılmıştır.

27 Mayıs’ın hemen ertesinde telaffuz edilmeye başlanan İkinci Cumhuriyet deyimi, o günlerde, bir tarihsel dönemlendirme ihtiyacından çok, ihtilali savunmak, yapılan işin “Birinci Cumhuriyet” mertebesinde olduğunu göstermek isteğinin ifadesiydi.

Nitekim...

Devlet Başkanı Cemal Gürsel, “1961 yılını 2. Cumhuriyetin kuruluş yılı” olarak ilan ediyor ve “İkinci Cumhuriyet, milletimizin inkişaf ve tekâmülünde mühim bir amil olacaktır” diyordu.

Zaten Gürsel başkanlığındaki hükümet görevini de “teminatlı bir demokratik nizam içinde, hakka, adalete, hürriyete, eşitliğe ve fazilete dayanan 2. Cumhuriyeti kurmak” olarak açıklamıştı.

***

Tabii ki...

1991 yılından itibaren başka bir içerikle yeniden telaffuz edilmeye başlanan “İkinci Cumhuriyet” deyiminin 27 Mayısçıların vurgularıyla yakından uzaktan ilgisi yok.

1923 Cumhuriyeti’nin demokratik ve çoğulcu bir niteliği bulunmadığı, egemenliğin halka değil bürokrasiye ve orduya ait olduğu, devletçi ekonomik anlayışın bir “soygun sistemi”ne dönüştüğü tespitlerinden hareketle ortaya atılan, cumhuriyetin demokratikleşmesi ve siyasal sistemin yeniden yapılanması amacı, İkinci Cumhuriyet’in kurulması olarak nitelendiğini artık herkes biliyor.

***

Referandum ertesinde İkinci Cumhuriyet projesi açısından Türkiye’nin nerede olduğu konusundaki yorumlar da çoğaldı.

Geçen gün Ergun Babahan, ilk cümlesinde benim bu duruma “2’nci Cumhuriyet” dediğimi hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyordu:

“Adına ne derseniz deyin rahmetli Turgut Özal’ın attığı temeller üzerinde yeni bir Türkiye yükseliyor.

Bu ‘Yeni Türkiye’nin tüm değişimleri olumlu yönde değil elbette.

Çevreyi ve doğayı daha fazla tahrip ediyor mesela... Gelir dağılımında adaleti de sağlayamıyor...

Yoksulluğu ortadan kaldırmak kadar sadaka kültürünü de öne çekiyor... Ama yine de ‘Eski Türkiye’den iyi olduğunu söyleyebiliriz. Demokrasisi hala tam değil ama düne göre eksiksiz.”

***

Şahin Bayar’ın “siz Türkiye’yi tek parti dönemi, darbeler dönemi ve yargı vesayeti dönemi olarak üç bölüme ayırıyorsunuz. Referandumdan sonra 30 yıl sürecek yeni bir dönemin başladığını söylüyorsunuz. Nedir bizi bekleyen yeni dönem” sorusuna Etyen Mahçupyan’ın verdiği cevap da şöyleydi:

“Şu olacak: Türkiye’de otoriter zihniyetli cumhuriyet anlayışının bir parantez olarak kapanmasına tanık olacağız. Yani İkinci Cumhuriyet diye bir şeyden bahsedilirse, bu gerçek anlamda bahsettiğim 30 yılın sonuna doğru ortaya çıkacak bir tablo olacak.

Bu demokratik bir cumhuriyet olacak, demokrasinin esas alınacağı, yeni rejim arayışlarının başladığı bir dönem olacak. Mesela şu anda Kürt sorununda konuşulan konfederasyon meselesinin ben ancak bu dönemin sonunda gerçek anlamıyla ortaya çıkabileceğini düşünüyorum.

Bunun hukuki altyapısı var, kültürel altyapısı ve sosyal altyapısı var. Ve tabi eğitimin değişmesini, yargının değişmesini öne çıkarıyor. Bütün bunların bir zihniyet olarak değiştiği bir döneme tanıklık etmiş olacağız. Bunun iki nesil süreceğini biliyorum.”

***

Cem Küçük de haber7.com’da “İkinci Cumhuriyet Gerçeği” başlıklı yazısını şöyle bitiriyordu:

“Birinci Cumhuriyet’in halkı hiçe sayan ve sadece bürokrasi düzeni sağlayan yapısı biraz Özal’la biraz Erdoğan’la kırıldı. Ama bu yapı çok çetrefilli ve direniyor. Direnecektir de. 12 Eylül referandumundan ‘evet’ çıkması durumunda bu yapı az da olsa darbe yiyecektir. Ne var ki Birinci Cumhuriyet’in otokratik yapısının tamamen bertaraf edilmesi için yepyeni bir anayasaya ihtiyaç vardır.

Birinci Cumhuriyet artık yama tutmuyor. İkinci Cumhuriyet gerçeği gün gibi ortada duruyor. 1991’de İkinci Cumhuriyet fikrini ortaya atan ve bir zümreden sürekli küfür yiyen Mehmet Altan’ın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ispatlıyor.

Bu ülkede reel manada tek fikir üretenler İkinci Cumhuriyetçiler oldu. Onlar da sürekli baskı ve tehditle karşılaştılar.

Artık bürokratik yapı değişiyor. Devlet ekonomiden el çekiyor. Özelleştirmeler son sürat devam ediyor. Tapu Kadastro’dan farkı olmayan Genelkurmay artık olması gereken yere çekiliyor. Darbecilerden, cuntacılardan hesap soruluyor. Vatandaş ekonomiye daha çok katılıyor. Sivil iktidar adı karanlık işlere karışmış generalleri emekliye sevk ediyor. Kemalist yapının temsilcisi olan yargının tartışma konusu olan kararları ciddi ciddi tartışılıyor. Özgürlükler herkese biraz daha nefes aldırıyor.

Yani İkinci Cumhuriyet ne diyorsa onlar oluyor. Birinci Cumhuriyet can çekişmekte... Hoş geldin İkinci Cumhuriyet...”

***

“İkinci Cumhuriyet”in neresindeyiz?

Önceki günkü bir gazete haberinden durumu değerlendirebiliriz... ABD’de 10 bin 830 doların altındaki kişi başına gelir sahipleri “yoksul” sayılmakta...

Türkiye’de ise kişi başı yıllık on bin dolar adeta refah hedefi olarak algılanmakta... Hele, şu farkı bir ortadan kaldıralım da, ABD’nin “yoksulluk sınırı” kabul ettiğini biz “refah” sanmayalım.

Ondan sonra İkinci Cumhuriyet iyice yakınlaşır.

Hiç yorum yok: