1 Şubat 2011 Salı

Ahmet Altan - Yaşayan cunta

KUM SAATİ 21.01.2011


Gölcük’ten çıkan belgeler, bize birçok gerçeği birden gösteriyor.
Birincisi, Balyoz Darbe Planı’nın “gerçekliğini”, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği biçimde kanıtlıyor.

“Belgelerin arasına sahteleri de katıldı” iddiaları bitiyor çünkü bu sefer askerî darbe planları, askerî karargâhta, askerlerin gözetimi altında ele geçirildi.
İkincisi ve bence daha vahim olanı, bugüne dek “Balyoz’un Orgeneral Çetin Doğan’ın kişisel girişimi olduğu ve ast rütbelilerin buna emir komuta zinciri içinde katılmak zorunda kaldıkları” tezi iflas ediyor.
Bu, Orgeneral Çetin Doğan’ın tek başına yaptığı ve diğerlerini zorladığı bir darbe hazırlığı değil.
Son çıkan belgelerden de anlaşılacağı gibi karşımızda “Çetin Doğan’ın etrafında” oluşmuş darbeci bir cunta var.
Bu cunta, kendilerine katılmayan diğer komutanları da tasfiye etmeyi planlamış.
Genelkurmay, bu cuntanın farkına varmış ama gücü ancak “emeklilik zamanı gelmiş” olan Orgeneral Çetin Doğan’ı tasfiye etmeye yetmiş.
Cuntanın diğer elemanları ordu içinde yükselmeyi sürdürmüşler.
Bu darbe girişiminde önemli roller üstlendikleri anlaşılan Orgeneral İbrahim Fırtına ile Oramiral Özden Örnek kuvvet komutanı olmuşlar.
Orgeneral Şükrü Sarıışık, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne getirilmiş.
O görevdeyken “misyonerliğin ülkeyi böleceğine dair” bir rapor hazırlatmış.
Bu rapor, Balyoz Darbe Planı’nında öldürülmesi öngörülen grubun içinde adı bulunan Hrant Dink’in uğradığı suikastın de başlangıç noktası gibi görünüyor.
Balyoz Planı, Çetin Doğan’ın tasfiyesine rağmen bir şekilde yürümeye devam etmiş anlaşılan.
İsim değiştirip Kafes Eylem Planı’na dönmüş belki de.
Bütün bunlar bize, ordunun içindeki bir cuntayla, o cuntaya eklemlenmiş istihbaratçı, polis ve jandarmanın Hrant Dink’i, planlarına uygun bir şekilde ortaklaşa öldürttüklerini düşündürüyor kaçınılmaz olarak.
2003’te Balyozcuların planladığı cinayet, 2007’de işlenmiş.
Cuntanın planı, cunta reisi ordudan tasfiye edilse de cinayetlerle yürümeye devam etmiş.
Bu cuntanın “uzantılarını” andıran Ergenekon’un üstüne ciddi bir biçimde gidilmeseydi ve üyelerinin çoğu tutuklanmasaydı, büyük ihtimalle cinayetler de sürecekti.
Balyoz cuntasının birçok üyesi bugün orduda ve faal görevini sürdürüyor.
Gölcük belgeleri, bu darbecilerin “cami bombalamalarını” ne kadar ciddiye aldığını da kanıtlıyor, gitmişler, bakmışlar, keşifler yapmışlar, raporlar hazırlamışlar.
Bazı camilerin bombalanmasından “polis çabuk gelir” diye vazgeçmişler.
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, televizyonlarda “Allah Allah diye bağıran bir ordu camileri nasıl bombalar” diye bağırıyordu geçen yıl.
Belgeleri okusun da “nasıl bombalanırmış” öğrensin.
Ya yönettiği ordunun içinde neler olduğunu bilemeyecek kadar beceriksizdi ya da gerçekleri bildiği halde düpedüz yalan söylüyordu.
Gerginlik yaratmak için Yunanistan’la aramızdaki ilişkileri bozmayı hedefledikleri, bunun için Hava Kuvvetleri’ni kullanacakları, hatta kendi jetlerimizden birini düşürmeyi bile planladıkları ilk Balyoz belgelerinde vardı.
Gölcük belgeleri de “Yunanistan’la gerginlik” planının diğer ayrıntılarını veriyor.
Bütün bunların 2003 yılında olduğunu, artık bu tür planların geride kaldığını düşünenlere, Yunan Başbakanı buradayken Yunan adaları üstünde uçan savaş uçaklarını hatırlamak lazım.
Cuntanın o günkü planlarını, bugün hâlâ sürdürenlerin kimler olduğu açıklanmadı, o uçakları kim uçurdu bilmiyoruz, hükümet de Genelkurmay da bir açıklama yapmadı.
Son zamanlarda, Sayıştay Yasası’nda da ortaya çıkan “hükümet-ordu” işbirliği, Yunan adalarının üstünde uçan uçaklar konusunda da karşımıza çıktı, hükümet “sorumluları” halktan gizlemeyi tercih etti.
AKP hükümeti Ergenekon’un, Balyoz’un, diğer darbe planlarının üstüne giderek çok cesurca ve çok doğru bir iş yaptı.
Ama nedense “Balyoz cuntasının” bugün hâlâ ordu içinde bulunan üyelerine dokunmaktan kaçınıyor.
Daha da tehlikelisi, Hrant cinayetinin aydınlatılması için parmağını bile kımıldatmıyor.
Ben gittikçe daha kuvvetli bir biçimde Hrant’ın, kökü Balyoz girişiminde olan bir cunta tarafından öldürüldüğüne inanıyorum; eğer bu cinayet gerektiği gibi araştırılsa, hükümet Ergenekon meselesinde gösterdiği kararlılığı Dink cinayetinde de gösterse, Zekeriya Öz gibi bir savcıyı bu işle görevlendirse, biz bu cuntayı yakalayacağız.
Hepimizin gördüğü gerçekleri hükümetin görmemesi, bizim bildiklerimizden çok daha fazlasını hükümetin bilmemesi imkânsız.
Neden harekete geçmiyor?
Asıl soru bu bence.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: