1 Şubat 2011 Salı

Ahmet Altan - Zavallı CHP ve başka bir parti

Seçimlere beş ay kaldı.

Ortada CHP diye bir parti gören var mı?

“Benim adım Kemal” türünden “açıklamalarıyla” Kemal Kılıçdaroğlu gittikçe daha çok bir çizgi roman kahramanına dönüşürken CHP de siyasetten çekiliyor sanki.

Seçimlerde, “AKP’nin insanların yaşam tarzına müdahale edeceğinden korkanların”CHP’ye oy vereceği söyleniyor, AKP gerçekten böyle bir şey yaparsa CHP’nin bunu engelleyecek bir güce sahip olduğuna inanan kimse var mı aranızda?

CHP, herhangi bir şeye engel olabilir mi?

Koskoca ana muhalefet partisi, bizim gazetenin AKP’yi eleştirmesinin çıkarttığı ses kadar ses çıkartamıyorsa, o kadar bir etki yaratamıyorsa siz ona “ana muhalefet” der misiniz?

Niye CHP toplumda bir etki, bir hareket, bir heyecan yaratamıyor?

Siyasi partiler “geleceği yaratmaya” adaydır, AKP, bugün geri çekilmiş gibi gözükse de hep geleceğe dönük vaatlerle, çözümlerle seçmenlerini arttırdı, CHP’nin ise hiçbir gelecek vaadi yok, bu parti sadece“geçmişi” vaat ediyor taraftarına.

Hiçbir toplum “geçmişi” vaat eden bir partiyi iktidara getirmez.

CHP’yi de getirmeyecek.

Hatta böyle giderse, 2015 seçimlerinde CHP “ciddi partiler arasında” bile yer bulamaz kendisine.

Eriyip gider.

Bakın bugün AKP’yi eleştirmek için çok ciddi nedenler var ama bir tanesini bile eleştirmiyor CHP, eleştiremiyor.

Çünkü CHP “olumlu” bir şeyler yapılmasını istemiyor.

Geçen gün, Ahmet Hakan’ın yönettiği televizyon programında Seyfettin Gürsel, Cengiz Aktar, Melih Altınok, AKP’nin çıkardığı “Sayıştay Yasası’nı” eleştiriyorlardı.

Programa bir CHP milletvekili bağlandı.

Ve, ne yaptı?

AKP’nin çıkardığı ve ordunun harcamalarını halktan gizleyen bu yasayı savundu.

Cengiz Aktar’ın kendi kendine şaşkınlıkla söylenmesini hiç unutmayacağım.

“Bu adam niye AKP’yi savunuyor şimdi?”

CHP, aydınlara karşı AKP’yi savunuyor.

AKP, niye CHP tarafından savunulacak bir yasa çıkartan parti haline geldiğini düşünmeli ama CHP’liler de niye AKP’yi savunduklarını düşünmeli.

AKP’nin, Şemdinli’den sonra “askerî vesayet” düzeniyle yaptığı en büyük anlaşmanın ürünü olan Sayıştay Yasası’nı eleştirmiyor, Hrant Dink’in katillerinin ortaya çıkartılması için hükümeti sıkıştırmıyor, Balyoz darbesinin üstüne gitmiyor, özgürlükçü bir anayasa hazırlanmasını talep edip kendi önerilerini açıklamıyor, Kürt sorununu çözmesi için AKP’yi zorlamıyor, AB yolunda frene basılmasını gündeme getirmiyor.

Hiçbir muhalefeti yok bu konularda.

“Benim adım Kemal, ben Ergenekoncuları seviyorum.”

Sev bakalım, bu “sevginin” seni halktan ne kadar kopardığını göremiyorsan yapacak bir şey yok zaten.

CHP’nin siyasetten tümüyle çekilip “ordunun mütemmim cüzü” haline gelmesi, halkta cevabını bulacak bir muhalefet yapmaması, AKP’nin de gittikçe “milliyetçileşerek” demokratlıktan uzaklaşması, kaçınılmaz olarak büyük bir boşluk yaratıyor siyasette.

Bugün Türkiye’de, bütün “ezilenlerin” haklarını savunan, Kemalist düzenin yarattığı acıları bitirmeyi öneren, devletin baskısı altında ezilen bütün “mazlumların” sözcülüğüne soyunan, bütün toplumu kucaklayacak bir “demokrasi ve özgürlüğü” vaat eden bir parti yok.

Hâlbuki siyasette bunun için büyük bir olanak var.

Muhafazakârların, Kürtlerin, Alevilerin, solcuların dertleri aynı, dertlerinin çaresi de aynı.

Herkesin eşit olduğu mutlak ve tavizsiz bir demokrasi.

Bunu nasıl bir partinin yapabileceğini, AKP ile CHP’yi bir yana bırakarak düşünürsek, somut bir örnekle görebiliriz neye ihtiyacımız olduğunu.

Has Parti’nin, BDP’nin, EDP’nin ve DSİP’in biraraya geldiğini farzedin.

Her biri bir başka kitleyi temsil eden bu partiler, sadece kendi kitleleri için değil, bütün toplum için“ortak” isteklerini ortaya koysunlar, muhafazakârları, Kürtleri, Alevileri, solcuları birlikte savunsunlar, bu “mağdurların” acılarını dindirmeye aday olsunlar, hakları “parça parça” değil bir“bütün” olarak istesinler, askerî vesayete karşı çıksınlar, barışın önünü açsınlar, Avrupa Birliği için reformları desteklesinler, yeni bir anayasayı topluma sunsunlar, “bana benzemeyen benim hayatıma müdahale edecek” endişesini bitirsinler.

Tek tek barajı geçemeyecekleri açık olan bu partiler, biraraya geldiğinde barajı geçip Türkiye’de yeni bir siyasi rüzgâr yaratamazlar mı, AKP’yi yeniden demokrat olmaya, demokrasi kulvarında yarışmaya zorlayamazlar mı, siyaset iklimini değiştiremezler mi?

Bu söylediğimin şu anda bir gerçekliği var mı, bu partilerin kendi “takıntılarından” kurtulup biraraya gelebilirler mi, bilmiyorum.

Ama şuna eminim.

Mutlaka böyle bir parti çıkacak ortaya.

Tek tek dövüşüp, tek tek yenilen bütün mazlumlar, ezilenler, aslında isteklerinin ortak olduğunu anlayıp, o isteğin etrafında toplanacaklar bir gün.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: