1 Şubat 2011 Salı

Albert Camus: BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR / 4

Tarih: 31.12.2007 Saat: 23:58 Gönderen: karakutu






DÖRDÜNCÜ MEKTUP


İnsan yok olurmuş. Olabilir.


Ama dayanarak yok olalım.


Yazgımız hiç¬likse bile, bunu


kendimiz hak etmiş olmayalım.




Oberman






İşte sizin bozgun geldi çattı. Size dünyanın ün¬lü bir kentinden yazıyorum. Bu kent sizden kur¬tulacağıı günü hazırlıyor. Bunun kolay olmayacağını biliyorum. Bu kurtuluşa varmadan, dört yıl ön¬ce sizin gelmenizle başlayan geceden daha karan¬lık bir gece geçirmemiz gerekiyor. Size her şeyden, ışıktan, ateşten, yiyecekten yoksun ama yok olma¬mış bir kentten yazıyorum. Yakında orada aklınızdan geçmeyen bir şeyler esecek. Talihiniz varsa, o zaman sizinle karşılaşırız ve ne yaptığımızı bile bi¬le çarpışırız. Ben sizin düşüncelerinizi biliyorum, siz de benimkileri kestirebilirsiniz. Bu temmuz ge¬celeri hem hafif hem ağır. Seine üzerinde ve ağaçlarda hafif, bekleyenlerin yüreklerinde ağır: Gör¬mek istedikleri tek sabahı bekleyenler yürekle¬rinde. Bekliyor ve sizi düşünüyorum. Son bir şey daha söylemek isterim size. Nasıl oluyor da bir za¬man birbirimize o kadar benzerdik ve bugün düş¬manız. Nasıl sizin yanınızda olabilirdim ve niçin aramızda her şey bitti artık.


Birlikte inanıyorduk ki, bu dünyanın yüce bir anlamı yok ve biz ezilmiş, umudunu yitirmiş insan¬larız. Buna, bir bakıma yine de inanıyorum. Ama, ben bundan sizin söylediğiniz ve kaç yıldır tarihe sokmak istediğiniz şeylerden daha başka sonuçlar çıkardım. Bu o kadar ağır ve önemli bir şey ki, bi¬zim için umut, sizin için kara haber yüklü olan bu gece üstünde durmalıyım. Siz bu dünyanın anlamı olduğuna hiçbir zaman inanmadınız ve bundan şu düşünceye vardınız ki, her şey bir yola çıkar ve iyi ile kötüye insan dilediği anlamı verir. Madem ne insanca ne de Tanrıca hiçbir çeşit ahlâk yoktur de¬diniz, öyleyse bu dünyada değer olarak yalnız hay¬vanları güden güçler vardır, yani zorbalık ve kur¬nazlık. Öyleyse insan hiçtir, ruhu öldürülebilir, de¬diniz. Sizce tarihlerin en çılgınında insan tekinin yapacağı tek iş üstünlük peşinde koşmaktı, ülkeler fethetmekten başka ahlâk olamazdı. Gerçekte, ben de sizin gibi düşündüğümü sanıyor, size nasıl karşı koyacağımı bilemiyordum. Yalnız içimde da-yanılmaz bir doğruluk duygusu vardı ve bu duy¬gu en beklenmedik tutkular kadar aklı aşıyordu. Nerde ayrılıyorduk? Siz umutsuzluğu rahatça kabul ediyordunuz, bense etmiyordum. Siz insan yazgısındaki haksızlığı kabul edip hoş görüyor¬dunuz, bense dünyanın haksızlığıyla savaşmak i-çin hakkı öne sürmek, mutsuz1uğa karşı koymak için mutluluk yaratmak gerektiğine inanıyordum. Siz umutsuzluğunuzu bir taşkınlığa vardırdınız, ondan kurtulmak için onu bir ilke yaptınız. İnsa¬nın yaptıklarını yıkmayı, onunla savaşıp büsbü¬tün rezil etmeyi istediniz. Bense umutsuzluğu ve bu dertli dünyayı kabul etmeyerek insanların birleşmesini ve kötü yazgılarına karşı savaşmala¬rını istiyordum.


Görüyorsunuz ya, aynı ilkeden iki ayrı ahlâk çıkardık. Siz yolda aklın ışığını bıraktınız ve bir adamın sizin ve milyonlarca Almanın yerine dü-şünmesini daha rahat - sizin deyiminizle hepsi bir¬saydınız. Yazgıya karşı savaşmaktan bezdiğiniz için, bu Yıpratıcı serüvende dinlendiniz, canları kesip biçmek, toprağı altüst etmek tek işiniz oldu. Kısacası, haksızlığı seçtiniz ve böylece Tanrılar¬dan yana oldunuz. Mantığınız yalnız sözde kaldı. Bense, topraktan ayrılmamak için, doğruluğu seçtim. Yine de bu dünyanın yüce bir anlamı olmadığına inanıyorum ama, onda bir şey olduğunu bili¬yorum. O da insandır. Çünkü, bir anlam arayan tek varlık odur. Bu dünyada hiç değilse insanın gerçeği var ve bizim ödevimiz, onun yazgısına kar¬şı koymasına yardım etmektir. Dünyanın insandan başka anlamı yoktur. Yaşam anlayışımızı kurtar¬mak istiyorsak, onu kurtarmak gerekir. Bana yu¬karıdan bakıp gülümseyecek ve insanı kurtarmak da ne oluyor, diyeceksiniz. Ben de size bütün varlığımla şunu haykırıyorum: İnsanı kurtarmak, onu kesip biçmernek, yalnız onun düşünebileceği doğruluğu bulmasına olanak vermektir.


İşte biz bunun için savaşıyoruz. İşte bunun için, ilk zamanlar, istemediğimiz bir yola sizinle girmek zorunda kaldık ve bu yolun sonunda boz¬guna uğradık. Sizin gücünüzü yapan umutsuzluğu¬nuzdu. Umutsuzluk, tek başına, katıksız, kendin¬den emin oldu mu, bir şey dinlemeden sonuna kadar gitti mi, amansız bir güç kazanır. Biz durak¬sarken ve mutlu anlarımızdan ayrılamazken, sizin umutsuzluk gücünüz bizi ezdi. Bizce mutluluk, insanın kazanacağı en büyük utkuydu, insanın kendi yazgısına karşı kazandığı bir utku. Bozgunun için¬de bile, onu aramaktan kendimizi alamıyorduk. Ama, siz gereğini yaptınız ve biz tarihe girdik. Beş yıldır, akşamın serinliğinde kuş seslerini tadamaz olduk. Umudumuzu yitirmek zorunda kaldık. Dün¬yadan kopmuştuk, çünkü, dünyanın her anına sü-rülerle ölüm görüntüleri doldu. Beş yıldır, yeryüzünde ecel teri dökmeyen sabah, zindansız akşam, kana bulanmamış öğle geçirmedik. Evet, ardınızdan geldik, ister istemez. Bizim işimiz daha giiçtü biz de sizin gibi savaşa girerken, mutluluğu unut¬muyorduk. Çığlıklar ve vuruşmalar arasında, yüreğimizin dibinde mutlu bir denizin, unutulmaz bir tepenin anısını, sevgili bir yüzün gülümsemesini saklıyorduk. Hem de bu, bizim en iyi silahımız idi. Hiçbir zaman indirmeyeceğimiz bir silâh. Çünkü, onu yitirdiğimiz gün, sizin kadar ölmüş olacaktık. Şimdi, biliyoruz ki, mutluluğun silâhlarını yapmak çok zaman ve çok fazla kan istiyor.


Sizin felsefenize girmek, az çok size benzemek zorunda kaldık. Siz yönsüz kahramanlığı seçtiniz. Çünkü, anlamını yitirmiş bir dünyada kalan tek değer buydu. Bu kahramanlığı kendiniz için seçer¬ken, herkes için ve bizim için de seçmiş oldunuz. Ölmemek için size öykünmek zorundaydık. Ama o zaman ayrımına vardık ki, bizim size üstünlüğü¬müz, bir yönümüz olmasındandı. Madem bu iş bi¬tiyor, artık size öğrendiğimiz şeyi söyleyebiliriz. Kahramanlık büyük bir şey değil, güç olan mutlu¬luktur.


Bugün artık her şeyi açıkça görüyorsunuzdur.


Düşmanız birbirimize. Siz haksızın adamısınız. Be¬nim yüreğiminse dünyada bundan çok iğrendiği şey yoktur. Ama, önceleri yalnızca bir tutku olan şeyin nedenlerini görüyorum şimdi. Sizinle savaşı¬yorum. Çünkü sizin mantığınız yüreğiniz kadar kana boyalıdır. Dört yıldır bize bol bol gösterdiğiniz korkunç sahnelerde, içgüdünüz kadar aklınızın da payı vardı. Bunun için, yargım toptan olacak: Siz benim gözümde ölmüşsünüz. Ama o korkunç dav¬ranışınızın hesabını soracağım zaman unutmayacağım ki, siz ve biz aynı yalnızlıktan yola çıktık. Siz ve biz bütün Avrupa ile birlikte, aynı kafa tra¬gedyasının içindeyiz. Biz inancımıza bağlı kalmak için, sizin başkalarında saygı göstermediğiniz şe¬ye, biz sizde saygı göstermek zorundayız. Uzun za¬man bu size üstünlük sağladı, çünkü, siz bizden çok daha kolay öldürüyordunuz. Dünya durdukça, size benzeyenlerin kazancı da bu olacak. Ama, dünya durdukça, size benzemeyen biz, size karşı tanık¬lık edeceğiz: İnsanın en büyük kusurlarını aşarak insanlığımı ve günahsız yanını bulabilmesi için. İş¬te bunun için savaşın sonunda, bu cehenneme dö¬nen kentin içinde bizimkilerin çektiği bunca işken¬celerin üstünde, tanınmaz olmuş ölülerimize, ye¬tim dolu köylerimize karşın, size diyebilirim ki, sizi acımadan yıkacağımız bugünlerde, kin beslemi¬yoruz size karşı. Hatta yarın, bunca ölenler gibi bizim de ölmemiz gerekse, yine kin duymayacağız. Korkmayacağımıza söz veremeyiz, aklımızı yitirme¬meye çalışacağız. Ama, nefret duymayacağımıza söz verebiliriz. Bugün benim dünyada nefret ede¬ceğim tek şey ile hesaplaşmak zorundayız: Sizin gücünüzü yıkmak istiyoruz, ruhunuzu değil.


Görüyorsunuz ya, sizi bizden güçlü yapan şey, yine de sizde kalıyor. Ama bizim size üstünlüğümüzü yapan da budur. Bu gece onun için rahat içim. Bizim gücümüz şu : Dünyanın derinliği üstüne sizin gibi düşünüyoruz, içinde bulunduğumuz dramı kabul ediyoruz, ama bununla birlikte, insan kavramını bu düşünce uçurumundan kurtarıyor ve onda yeni doğuşların yorulmak bilmez cesare¬tini buluyoruz. Dünyayı suçlandırmakta hiç de gevşemiş değiliz. Yeni bilgimizi o kadar pahalıya ödedik ki, çağımızı umut kırıcı görmekte devam ediyoruz. Gün doğarken öldürülen yüzbinlerce insan, zindanların korkunç duvarları, toprağı du¬man duman bir Avrupa, milyonlarca ceset, hepsi aynı Avrupa'nın çocukları, bütün bunlarla ne ka¬zandık? Birkaç yeni düşünce ki, onların da, kimi-lerimizin daha iyi ölmesine yardım etmekten başka bir yararı olmayacak belki. Evet, bu, umut kı¬rıcı bir şeydir. Ama biz, bunca haksızlığa layık olmadığımızı kanıtlamak istiyoruz. Kendimize ver¬diğimiz ödev bu. Yarın başlayacağımız iş bu. Yazın nefesleri dolaşan bu Avrupa gecesinde, silâhlı silâhsız milyonlarca insan savaşa hazırlanıyor. So¬nunda, yenileceğiniz yerde gün doğdu doğacak. Biliyorum, sizin korkunç utkunuza kayıtsız kalan Tanrı, hak ettiğiniz bozgununuza da kayıtsız kala-cak. Bugün bile Tanrıdan bir şey beklemiyorum. Ama, onun yarattığı ve sizin yapayalnız bırakmak istediğiniz varlığı kurtarmaya biz yardım ettik hiç değilse. Siz insana bağlı kalmayı küçük gördüğü¬nüz için şimdi binlerce ama her biri yapayalnız ölecek olan sizlersiniz. Şimdi size allahaısmarla¬dık diyebilirim.


Çevirenler :


Sabahattin Eyuboğlu


Vedat Günyol


DENEMELER VE BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR


Say Yayınları /1991 / 7. basım

Hiç yorum yok: