1 Şubat 2011 Salı

Pakize Barışta -Cemil Kavukçu’dan damıtılmış hikâyeler: ‘Düşkaçıran’

KIYI 16.01.2011



Edebiyatın hikâye hali, hayatın kimi zaman mütevazı kimi zaman da şiddetli gündelik halinin manalı derinliğidir.
Hikâyeler hayatı yontarak çok yüzlü, çok cepheli ve çok ışıklı olarak manalandırırlar.
Hikâye yazarı hayata yakından bakar; hayatın içinde henüz tam manasıyla manalandırılmamış derinliklerin değerlerini edebî olarak keşfeden kişidir o; sadece bir ses, sadece bir ışık, sadece bir bakış ya da bir omuz silkme, hikâyeciyi harekete geçirip ortaya muhteşem duygular dökmesini sağlayabilir.
Cemil Kavukçu diyor ki: “Zaten ben öykülerimi planlayarak yazmıyorum. Bir etki sonucunda; bu bir görüntü olabilir, aklıma gelen bir cümle olabilir, bir yüz, bir ses olabilir. Onun beni bir öyküye götüreceğini hissederim. Ortada bir öykü yoktur. Sonra o benim kafamda bir süre dolaşır. Kalıptan kalıba, kılıktan kılığa girer. Yavaş yavaş belirginleşir, şekillenir.”
Cemil Kavukçu’nun yeni yayımlanan Düşkaçıran adlı hikâye kitabını okurken; yazarın, hayatın kaosunu ve perdelerini aşarken, açığa çıkarırken ilk bakışta çok basit hatta anlamsız gibi görünen küçük işaretlerden; çakmaktaşından çıkan bir kıvılcımdan, safiyetin dışavurumundan, bir gecenin uykusuzluğundan nasıl yola çıktığını ve nasıl insanı şaşırtan, çarpan, yerinde zınk diye durduran hikâyeler yarattığını bir kez daha anladım.

Düşkaçıran’daki hikâyeler, en karmaşığın (karmaşık gibi görünenin) en yalın edebî anlatımına sahip bence. O kadar yalın ve yoğun, yazarın duygu, düşünce ve birikim aidiyetini o kadar temsil ediyorlar ki, tek bir hikâye bile, diğerlerinin toplamının gradosunu ortaya koyabilecek güçte. Hayat yazara, yazar da hayata yumuşakça kement atıyor bu hikâyelerde; Cemil Kavukçu, yaşananların –ve yaşanmış olanların- kabuklarını soyuyor: “Küçük kıza daha dikkatli baktı. Kucağında gelinlik giydirilmiş, çok sakin, olan biten herşeye kayıtsız bir tavuk vardı. Küçük kız dudaklarını şişirmiş, bir şeylere kızmış, alınmış ya da böyle bir ortama gelmek zorunda kalmış bir yetişkin gibi oturuyordu. Büyümüş de küçülmüştü sanki. Kucağındaki gelinlik giydirilmiş tavuk da gözlerini yummuş, sahibesinin ruh durumuna uygun bir duruş almıştı. O da bir şeylere kızmış gibiydi.”

Düşkaçıran, hayatın içinde hayalin, fantezinin de somut halleri vardır demeye getiriyor; yazar oraların mahremiyetine uzanıyor; soyutun aslında soyut olmadığının edebî işaretlerini gönderiyor okuruna. Düşkaçıran adlı hikâyede bazılarına görünür, bazılarına görünmez bazı realiteler (hayalî olana ait gibi görünen bir somutlaştırmayla) okurun hayal gücünü somut bir paralel güce doğru –ürkütmeden- yönlendiriyor: “(...) ‘Günaydın’ dedim. ‘Günaydın abi.’ ‘Akşamki gürültüyü sen de duydun değil mi?’ ‘Ne gürültüsü abi? Kavga mı çıktı?’ ‘Yok, otelin önünden vahşi inek sürüsü geçti.’ Yüzüme tuhaf tuhaf baktı. ‘Vahşi inek sürüsü mü?’ ‘Evet. Ben de bu sabah duydum, çok şaşırdım.’ ‘Yok abi, ne ineği... Sen rüya görmüşsün. Bütün gece ayaktaydım ben. Hem de vahşi inek... Yok abi, bu devirde olur mu böyle şey.’ (...) Çantamı alıp otelden çıktığımda sokağa daha dikkatli baktım. Kaldırım taşlarının üzerinde yer yer tezekler vardı.” Kitaba adını veren Düşkaçıran, tam anlamıyla damıtılmış bir hikâye.. bir edebiyat bence.
Cemil Kavukçu’nun doğaya olan hassasiyeti, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da manalı bir biçimde ortaya çıkıyor.

Doğanın duygusuna sahip bir yazar o.
Bu konudaki mesajı da net: “(...) ‘Bir kirpi, ya da şöyle söyleyeyim, bir oklu kirpi, bir insana neden okunu atsın ki?’ ‘Bunu ne sen ne ben ne de kirpi bilir. Herşey o anki durumla ilgili. Bir şeyden ürkmüşse, kendini güvende hissetmiyorsa o anda en küçük kıpırtıya bile okunu sallayıverir. Sen çok kitap okuyorsun, tamam; ama şunu bilmiyorsun: Okunması ve anlaşılması en zor kitap doğadır.’ (...)”

Düşkaçıran, modern Türk hikâyeciliği içinde bu coğrafyadan binlerce yıldır süzülüp gelmiş; gerçeği ve masalı, hayalin somutluğuyla somutun hayalini sunuyor okura.
Yazar, sahip olduğu istiflenmiş uygarlıkların damıtılmış özgürlüğünü edebileştirmiş Düşkaçıran’da.
Mutlaka okunması, okunarak yaşanması gerekir bence.

(Düşkaçıran, Cemil Kavukçu, Can Yayınları)

pakizebarista@gmail.com

Hiç yorum yok: