1 Şubat 2011 Salı

Albert Camus: BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR / 3

Tarih: 01.01.2008 Saat: 00:00 Gönderen: karakutu



ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Buraya kadar size yurdumdan söz ettim. ön¬ce benim dil değiştirdiğimi sanmış olabilirsiniz. Gerçekte hiç de öyle değil. Şu var ki sözcüklere aynı anlamı vermiyoruz, aynı dili konuşamıyoruz artık sizinle.

Sözcükler her zaman yarattıkları eylemlerin ya da özverinin rengini alırlar. Örneğin, yurt sözü sizde, benim her zaman yadırgayacak olduğum kanlı ve karanlık yankılarla yüklüdür. Oysa biz, aynı sözcüğe aklın alevini koyduk. Bu anlam için¬de cesaret daha güçtür ama, hiç değilse insan bü-tün insanlığını bulur onda.



Anlıyorsunuz ya be¬nim dilim gerçekten hiç değişmedi. 1939'dan önce sizinle hangi dille konuşmuşsam, şimdi de o dille konuşuyorum.

Şimdi size açacağım bir gerçek, bunu her şey¬den daha "iyi kanıtlayacak sanıyorum. İnatla ve sessizce yurdumuza hizmet ettiğimiz bütün bu süre, her zaman içimizde olan bir düşünceyi ve bir umudu hiç yitirmedik. Bu, Avrupa düşüncesi ve umudu idi. Gerçi beş yıldır bunun hiç sözünü etmedik. Ama edemezdik, çünkü siz çok yüksek sesle söylüyordunuz bunu. Burada da aynı dili konuşmuyorduk, bizim Avrupa'mız sizin Avrupa' nız değildir.

Ama Avrupa'nın ne olduğunu söylemeden ön¬ce size şunu bildirmek isterim ki, sizinle savaşma nedenlerimiz (ki bunlar sizi yenme nedenlerimiz olacaktır) arasında en köklüsü yalnızca yurdumuzun, en diri varlığımızın çiğnendiğini değil, en gü¬zel düşlerimizi de elimizden aldığınızı görmek ol¬muştur. Siz dünyaya bu düşlerin iğrenç ve gülünç bir örneğini verdiniz. İnsanın en ağırına giden şey, sevdiğinin kepaze edilmesidir. Bizim en iyi düşü¬nenlerimizden bu Avrupa kavramını aldınız, ona insanı çileden çıkartan bir anlam verdiniz, Bu kavramın tazeliğini ve etkenliğini yitirmemek için, bize bilinçli bir sevginin bütün gücü gerek. Siz , kö¬lelik ordusuna Avrupalı diyeli beri artık biz bu sı¬fatı kullanamaz olduk. Kullanamaz olduk, çünkü, onun içimizde her zaman yaşayan temiz anlamını kıskançlıkla saklamak istiyoruz. Size Avrupa'nın ne demek olduğunu söylemek istiyorum.

Siz de Avrupa diyorsunuz, ama şurada ayrılıyoruz sizden. Sizin için Avrupa bir mülktür. Oysa biz kendimizi ona bağlı duyuyoruz. Siz yalnız Afrika'yı yitirdikten sonra Avrupa'dan böyle söz ettiniz. Gerçek sevgi bu değildir. Bunca yüzyılların örnekleriyle yüklü olan bu toprak sizin için zorun¬lu bir sığınak, bizim içinse umutların en güzelidir. Ansızın parlayan tutkunuz kırgınlıklardan ve zor¬lamalardan doğmuştur. Kimseye onur kazandırmayacak bir duygudur ve bu kendini bilen hiçbir Av¬rupalının böyle bir Avrupa'yı niçin istemediğini an¬lamanız gerekir.

Siz Avrupa denince ordularla dolu bir toprak, buğday ambarı, yumruk altında endüstriler, gü¬dümlü kafalar anlıyorsunuz. Çok mu ileri gidiyo-rum? Ama şunu çok iyi biliyorum ki, siz en iyi zamanınızda, kendi yalanlarınıza kapıldığınız günlerde bile, Avrupa denince, ister istemez düşündü¬ğünüz Avrupa, bir derebeylik Almanya'sının kanlı bir masal geleceğine doğru sürdüğü uysal uluslar sürüsüdür. Aramızdaki bu ayrılığı çok iyi kavramanızı istiyorum. Sizin için Avrupa denizlerle, dağlarla kuşatılmış, barajlarla kesilmiş, maden ocaklarıyla didiklenmiş, ürünlerle donatılmış bir yaşam alanıdır ve bu alanda Almanya yalnız kendi yazgı-sının üstüne bir oyun oynamaktadır. Bizim içinse, Avrupa yirmi yüzyıldan beri insan kafasının en şa¬şırtıcı serüvenini yaşayageldiği bir ülkedir. Öyle mutlu bir arenadır ki Avrupa bizim için, orada batılı insanın dünyaya, Tanrılara karşı giriştiği savaş bugün en çalkantılı anına varmıştır.

Görüyorsunuz ya, ortak ölçü yok aramızda. Size karşı eski bir propagandanın temalarını kullanacak değilim, korkmayın. Hıristiyanlık geleneğine sahip çıkmayacağım. Bu, bir başka sorundur. Siz çok söz etti-niz bundan. Roma'nın savunucuları geçinerek İsa' yı öne sürmekten çekinmediniz ve sonunda onu çarmıha gönderecek olan öpücüğü kondurdunuz yüzüne. Ama, Hıristiyanlık geleneği, Avrupa'yı ya¬pan geleneklerden bir tanesidir yalnızca ve onu si¬ze karşı savunmaya yetenekli değilim. Bunun için kendini Tanrıya bırakmış bir yüreği olmalı insa¬nın. Benim böyle bir şeyim olmadığımı bilirsiniz. Ama, yurdumun Avrupa adına konuştuğunu ve bi¬rini savunurken ötekini de savunduğumuzu düşündüğüm zaman, ben de bir geleneğe bağlıyımdır. Bu gelenek, aynı zamanda hem bazı büyük insan¬ların, hem de tükenmez bir halkın geleneğidir. Be¬nim geleneğimde kafa ve yürek başta gelir. Bu ge¬leneğin düşünce kralları ve sayısız bir halkı var¬dır. Sınırı birkaç deha ve bütün halklarının derin yüreği olan bu Avrupa'nın, geçici haritalarda ken¬dinize eklediğiniz renkli lekeden ayrı olup olmadı¬ğını siz düşünün.

Anımsar mısınız? Düşüncelerinize isyan etti¬ğim zaman alay ediyordunuz benimle. Bir gün de¬miştiniz ki bana: «Faust yenmeye kalktı mı, Don Quichotte duramaz önünde.» Ben de demiştim ki size: «Ne Faust, ne de Don Quichotte birbirini yenmek için yaratılmamışlardır ve sanat dünyaya kötülük etmek için icat edilmemiştir.»

Size göre ya Hamlet'i seçmeliydi insanlar, ya Siegfried'i. Ben seçmek istemiyordum o zaman, üstelik de Batıyı güç ile bilgi arasındaki dengede görüyordum yalnız. Ama siz bilgiyi alaya alıyor, yalnız «güç»ten söz ediyordunuz. Bugün ne demek istediğimi daha iyi anlıyorum ve biliyorum ki, Faust bile işinize yaramayacak sizin. Çünkü, biz kimi durumlarda seçmenin gerekli olduğunu kabul etmiştik ama, biz seçtiğimizin insanlığa aykırı olduğunu ve büyük düşüncelerin birbirinden ayrılamayacağını bile bile seçseydik, sizinkinden daha önemli bir seçme yapmış olmazdık. Biz sonradan birleştirmesini bi¬leceğiz. Siz bunu hiçbir zaman bilemediniz. Görüyorsunuz ya, döne dolaşa hep aynı düşünceye va¬rıyoruz. Biz bu düşünceyi o kadar pahalıya ödedik ki, onu bırakamayız artık. Bu düşünceye dayana¬rak diyorum ki size, sizin Avrupa'nız değildir asıl Avrupa. Sizinkinin birleştiren, ya da coşturan hiç¬bir yanı yok. Bizim Avrupa'mız ortak bir serüven¬dir. Bu serüveni, size inat, zekânın rüzgârında sür¬düreceğiz.

Çok uzağa gitmeyeceğim. Kimi zaman bir so¬kağın dönemecinde, ortak savaşın bana bıraktığı kısa dinlenme anlarında, Avrupa'nın bildiğim yerlerini düşündüğüm olur. Çaba yüklü, tarih yüklü ya¬man bir topraktır Avrupa. Batının bütün insanlarıyla yaptığım gezintileri yeniden yaşatıyorum ka¬famda : Floransa Manastırı'ndaki gülleri, Cracovie' nin yaldızlı kubbelerini, Hradschin'i ve ölü saray¬larını, Ultava üstündeki Charles Köprüsünün bük¬lüm büklüm heykellerini, Salzbourg'un güzelim bahçelerini. Bütün o çiçekler ve taşlar, o tepeler, o güzel yerler, ki hepsinde insanların zamanı ile dün¬yanın zamanı, yaslı ağaçları ve anıtları birbirine karışmıştır. Birbiri üstüne yığılan bütün bu görüntüleri kafam eritip bir tek yüz yapmıştır, en büyük yurdumuzun yüzü. Bu güçlü ve kaygılı yüzü, yıllar¬dır gölgenizle kararttığınızı düşündükçe içim burkuluyor. Oysa, bu yerlerin birkaçını sizinle birlikte görmüştük. Günün birinde oraları sizin elinizden kurtarmak gerekeceği aklımdan geçmemişti o za¬man. Öfke ve umutsuzluk anlarında, içerlediğim olur. San Marco Manastırı'nda hâlâ güllerin açma¬sına, Salzbourg Katedrali'nden güvercinlerin küme küme havalanmasına, Silezya'nın küçük mezarla-rında kırmızı sardunyaların durmadan açmasına.

Ama kimi anlarımda da, ki asıl gerçek olan onlardır, bütün bunlar sevindirir beni. Çünkü, bü¬tün o güzel yerler, o çiçekler, o sürülmüş tarlalar, toprakların en eskisi, sizin kana boğamayacağınız şeyler olduğunu her ilkyazda vuruyor yüzünüze. Sözlerimi bununla bitirebilirim. Batının bütün bü¬yük dehâlarının ve otuz ulusunun bizimle birlik olduğunu düşünmem yetmiyor bana: Toprağı bir yana bırakamazdım. Ve biliyorum ki, bütün Avrupa'da, doğa ve akıl çılgınca bir kine kapılmadan, utkuların sessiz gücü ile yok sayıyor sizi. Avrupa kafasının size karşı kullandığı silâhlar, bu toprağın ekinleri ve çiçekleriyle durmadan tazelenen silâh¬ları, aynı silâhlardır.

Bizim savaşımız, ister iste¬mez, utkuya ulaşacak, çünkü, ilkyazların inadı var onda.

Yenildiğiniz zaman her şeyin düzelmeyeceğini biliyorum. Avrupa'nın yine de kurulması gereke¬cek. Onun her zaman kurulması gerek zaten. Ama hiç değilse, yine Avrupa olacak, yani size şimdi an¬lattığım Avrupa. Hiçbir şey yitmeyecek. Bizim şu anda ne olduğumuzu düşünün isterseniz. Haklı ol¬duğumuzu biliyoruz, yurdumuzu seviyoruz, bütün Avrupa ile birliğiz, mutluluk isteği ile özveri arasında, akılla kılıç arasında tam bir denge kurmu¬şuz. Size bir kez daha söylüyorum bunu, söyleme¬liyim, doğruu olduğu için söylüyorum, sizinle dost olduğumuz günlerden bu yana yurdumun ve benim hangi yoldan geçtiğimizi göstermek için söylüyo¬rum:

Bundan böyle sizden üstünüz ve bu üstünlü¬ğümüz yıkacak sizi.


Nisan 1944

Çevirenler :

Sabahattin Eyuboğlu

Vedat Günyol

DENEMELER VE BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR

Say Yayınları /1991 / 7. basım

Hiç yorum yok: