Birkaç gün önce... Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2010 yılı Ekim ayı sanayi üretim endeksi sonuçlarını açıklamıştı. Sanayi üretim endeksi Ekim ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 9,8 oranında arttı.
Ve böylece üretimdeki kesintisiz artış
11 ayı buldu.
Dün de...
Üçüncü çeyrek büyüme rakamlarını öğrendik.
TÜİK’in üretim yöntemiyle hesaplanan Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla sonuçları açıklamasına göre, 2009 yılında yüzde 4,7 oranında daralan Türkiye ekonomisi, 2010 yılının ilk çeyreğinde gösterdiği yüzde 11,8’lik, ikinci çeyrekteki yüzde 10,2’lik ve üçüncü çeyrekteki yüzde 5,5’lik büyüme ile üst üste 3 çeyrek büyüme kaydetmiş oldu.
Her ne kadar uzmanların büyüme beklentileri yüzde 6 ile 7 aralığında olsa da bu sonuçlar ilk bakışta sevindirici.
Evet, “ilk bakışta”...
***
Bu örüntüyü “mikroskop” altına yatırınca gördüklerinizde endişe uyandıran yanlar var...
Çünkü büyümenin ana kaynağı üretim değil...
Tam tersine “tüketim”...
İçerde alışveriş yaparak büyüyoruz...
Öyle gözüküyor ki Türkiye önümüzdeki dönemde de iç talebe bağlı büyümesini sürdürecek...
Peki, içerde ekonomiyi büyüten alışveriş çarkı nasıl dönüyor?
Dışarıdan oluk oluk gelmeye devam eden “sıcak para” ile...
Öyle ki...
Yılbaşından bu yana borsa, bono ve banka faizi için gelen sıcak para miktarında 17 milyar dolar dolayında bir artış olmuş...
Biz de onları afiyetle yiyerek büyüyoruz...
***
Peki, döviz yurt dışından buraya neden akın ediyor?
Türkiye ekonomisi diğer ekonomilere göre daha yüksek faiz verdiği için...
Peki, sıcak para ülkeyi ne zaman terk eder?
Bir risk kokusu aldığında...
***
“Sıcak para” sayesinde büyümek bizim için yeni bir şey değil...
Ama “yeni” bir yönü var...
“İlk kez yerli yatırımcı için negatif olan reel faiz yabancı yatırımcı için ciddi biçimde pozitif getiri sağlıyor.
Yani ilk kez aynı orandaki faiz yerli ve yabancı yatırımcı için farklı anlam taşıyor.”
Mahfi Eğilmez geçen gün bunu çok berrak bir şekilde resmediyordu:
“1 ABD Doları’nın 1,5 TL’ye eşit olduğunu ve bir yıl boyunca hiç değişmediğini varsayalım.
İkisi de aynı tarihte olmak üzere bir Türk yatırımcının 150 TL’lik, bir Amerikalı yatırımcının 100 dolarını çevirerek yine 150 TL’lik bir yıl vadeli ve yüzde 8 yıllık faizli birer mevduat hesabı açtırdıklarını düşünelim.
Yıl sonunda ikisi de 12 TL faiz geliri alacak ve paraları faizle birlikte toplamı 162 TL’ye ulaşmış olacaktır.
Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 8 olduğu için Türk yatırımcının reel parası 150 TL’ye düşecek yani Türk yatırımcı parasına hiçbir reel kazanç elde edememiş olacaktır.
Amerikalı 162 TL’yi 1 USD = 1,5 TL paritesiyle dolara çevirince eline 108 dolar geçmiş olacaktır.
Amerikalı yatırımcı 100 dolar anaparası ile
8 dolar faizini alıp ülkesine döndüğünde, ABD’de yıllık enflasyon yüzde 3 olduğuna göre 105 dolarlık bir reel satın alma gücüne sahip olacaktır.
Özetle söylemek gerekirse aynı faiz oranıyla Türk yatırımcının reel getirisi sıfır, Amerikalınınki ise yüzde 5 olacaktır.
Amerikalı eğer parasını Türkiye’ye getirmeyip kendi ülkesinde yüzde 3 faizle mevduata ya da tahvile yatırmış olsaydı, onun da getirisi sıfır olacaktı.”
***
Böyle büyümenin ne mahsuru var diye soracak biri çıkabilir...
Mahsur şu, ekonomik büyüme çok sürmez...
Çünkü kaliteli ve sağlıklı büyüme ihracatı artırarak mümkün olur...
O artış da katma değeri yüksek mallara, dolayısıyla teknolojik gelişmeye bağlı...
Bakalım ekonomiyi kırılgan hale getiren bu çok nazik konu gündemde ilk sırayı ne zaman alacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder