KUM SAATİ 04.06.2010
Ahmet Altan
Suç
Türkiye nasıl oldu da, dünyanın en etkili ordularından birine, çok güçlü bir istihbarat teşkilatına, Amerika’nın yıllardır süren kayıtsız şartsız desteğine, onu “Müslüman terörünün” hedefindeki mazlum olarak gören Batılıların sarsılmaz dostluğuna, yeryüzü Yahudilerinin büyük finansal katkılarına sahip İsrail’i geriletti?
Nasıl oldu da yirmi dört saat içinde İsrail’in elindeki esirleri geri aldı?
Birleşmiş Milletler’den kınama kararı çıkarttı?
Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin rolünü öven bildiriler yayımlamasını sağladı?
Nasıl oldu da, Türkiye’nin dış politikasında fazlasıyla “İslami” bir koku olduğunu, Ortadoğu politikasının “din dayanışması” güdüsünden kaynaklandığını düşünen Batı, bütün bu kuşkularına rağmen Türkiye’ye destek olmak zorunda kaldı?
Çok basit bir cevabı var bunun.
Türkiye, hukuken haklı bir yerde duruyordu.
İsrail de “suç” işlemişti.
Uluslararası sularda sivil bir gemiye saldırıp, masumları öldürmek “suçtu” ve İsrail pervasız şımarıklığıyla bu suçu işlemekten çekinmemişti.
Şimdi, “hukuk dışına” düşmenin bedelini, gelişmelere epeyce şaşarak ödüyor.
Türkiye, aslında birçok alanda kendisinden daha güçlü bir ülkeyi, “hukuku” ve “haklılığı” arkasına alarak yendi.
Uluslararası siyaset gibi “kurt kanununun” fazlasıyla geçerli olduğu bir alanda bile “hukuk” bir ülkeye büyük bir güç kazandırabiliyor.
Türkiye, gerek Amerika’yla arasındaki İran çatışmasında, gerekse İsrail baskınında “haklı” bir zeminde durmanın, “hukuka” uymanın nasıl büyük bir kudrete dönüşebildiğini kavradı.
Gerçekte sahip olduğundan çok daha fazla bir gücü “hukukun” yardımıyla kullandı ve dünyayı etkilemeyi, yönlendirmeyi, istediklerini elde etmeyi başardı.
Şu anda dünyanın en etkili, en önemli ülkelerinden biri Türkiye.
Bu “pozisyonunu” da hukuka ve haklılığa borçlu.
“Doğru yerde”, hukuku arkasına alarak elde ettiği ağırlığı sürdürmek, politikada ve ekonomide kalıcı bir öneme sahip olmak için de hep “hukuktan” yana çıkmak zorunda.
Yeryüzü arenasındaki bu yeni yerini “hukuka” borçlu olan Türkiye’nin “içerdeki” ve dışarıdaki dostlarını belirlemek için kullanılacak ölçü de hukuktur.
Türkiye’nin önünde yepyeni bir alan açan hukuka uyanlar, Türkiye’nin geleceğine yardım ederler, “hukuku” çiğneyenler Türkiye’ye düşmanlık yaparlar.
Bu ülkenin insanları bundan sonra dostlarını ve düşmanlarını, hukuku ölçü alarak tanıyabilirler.
Çünkü hukukun önünü kesen, Türkiye’nin ve bu ülkede yaşayan her ırktan ve her inançtan insanın da önünü kesecek demektir.
Eğer bugün hukuku kullanarak Türkiye’yi dünya sahnesinde birkaç basamak yukarı fırlatan AKP, yarın hukuka uymazsa o da kendi ülkesine düşmanlık etmiş olur.
Sadece AKP’ye değil, bu ülkedeki bütün partilere, kurumlara, örgütlere de bu açıdan bakmak gerekir.
Suç işleyen, burada yaşayan insanlara düşmanlık eder.
Ne yazık ki, hukukun kalelerinden biri olması gereken Anayasa Mahkemesi, açıkça hukuku çiğnemeye hazırlanarak, hukuktan kendisine büyük bir güç devşiren Türkiye’ye ve bu ülkede yaşayan insanlara düşmanlık edeceğinin de işaretini veriyor.
Anayasa Mahkemesi’nin görevleri ve yetkileri bellidir.
Bu mahkeme, parlamentonun kararlarını ancak ve ancak “usul” açısından inceleyip değerlendirebilir, asla ve asla “içerik” açısından sorgulayıp yargılayamaz.
Çünkü parlamentonun kararlarını “içerik” açısından yargılayacak bir gücün varlığını kabul etmek, halkın iradesini temsil eden parlamentonun üzerinde başka bir iradenin varlığını kabul etmek demektir.
Hukuk ve demokrasi, halk iradesinin üzerinde bir irade kabul etmez.
Bizim yasalarımız da etmez.
Şimdi Anayasa Mahkemesi, son anayasa değişikliklerini “içerik” açısından inceleyip incelemeyeceğine karar vereceğini açıkladı.
Bu, Anayasa Mahkemesi’nin “suç işleyip işlemeyeceğine” karar vermesi demektir, halk iradesine müdahaleyi düşündüğünü açıklaması bile suçtur.
Anayasa Mahkemesi’nin daha önce bu suçu işlemiş olması, bugünkü yaklaşımını suç olmaktan çıkarmaz.
Bir seri katilin daha önce dört cinayet işlemesinin, beşinci cinayeti suç olmaktan çıkarmayacağı gibi.
Anayasa Mahkemesi, “suçu” meşrulaştıran bu açıklamasıyla sadece halkın iradesine müdahale etmiyor, sadece suç işlemiyor, aynı zamanda bugün Türkiye’nin yeryüzündeki en büyük silahı olan “hukuku” onun elinden alıp, bu ülkeyi güçsüzleştiriyor.
Türkiye’nin önünü keserek, bugün bu ülkenin “düşmanlarının” en çok istediği işi yapıp Türkiye’nin gücünü ve etkisini buduyor, siyasi ve ekonomik alanını daraltıyor, yeniden onu bir kapanın içine hapsediyor.
Hukuka uymayan İsrail’i gerileten Türkiye, “hukuka” uymayan kendi kurumlarını da geriletmek zorundadır.
Çünkü hukuka uymayan, hukuku inkâr eden herkes, bu ülkede yaşayan yetmiş milyon insanın açık düşmanıdır.
ahmetaltan111@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder