29 Ağustos 2010 Pazar

Hasan Cemal - Demokrasi ve hukuktan korkmak!

TATİL SONRASI SİYASET NOTLARI - 5

Demokrasi ve hukuktan korkmak!

21 Ağustos 2010
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu...   Kavgası bitmek bilmiyor.
‘Hukuk’la ilgili bir kavga bu.
Hukuk askere dokunmasın diye bir dertleri var sanki...
Kaç yıl geçti şimdi unuttum.
Adana’da bir savcı vardı, adı Sacit Kayasu olan.
Bir iddianame hazırlamıştı, 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren’in yargılanmasını öngören...
Kısa adı HSYK olan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu derhal harekete geçti. “Darbe lideri yargılansın!” diyen savcıyı hemen meslekten ihraç etti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Savcı Sacit Kayasu’nun başvurusu üzerine HSYK’nın meslekten ihraç kararını iptal etti.
Ama bu kararı tanımadı HSYK...
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun bitmek bilmeyen kavgalarına ikinci bir örnek 2005 yılından verilebilir.
Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı anımsıyor musunuz?
Bir iddianame hazırlamıştı.
Konu, Şemdinli olayıydı.
Bir ucu, Ergenekon’a değen bir konuydu bu.
Başrollerde, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt Paşa’nın ‘iyi çocuk’ diye nitelediği bazı asker kişiler vardı.
Ancak, Van Savcısı Sarıkaya’nın iddianamesi sadece bu ‘iyi çocuklar’a değil, aynı zamanda Büyükanıt Paşa’ya da dokunmuştu.
Kızılca kıyamet koptu.
Genelkurmay ayaklandı.
Van Savcısı’nın iddianamesinin çok kötü bulunduğunu, bu yüzden Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt Paşa hakkında soruşturma izni verilmeyeceğini açıkladı.
HSYK ise çok fazla gecikmeden gereğini yaptı.
Savcı’yı meslekten ihraç etti.
Bununla da yetinmedi.
Ferhat Sarıkaya’nın avukatlık yapmasını da yasakladı.
HSYK, bir başka deyişle, bu ülkede ‘hukukun askere dokunması’ndan yana değildi.
Ya ‘askerin kendi hukuku’ olacak, ya da asker ‘hukuk üstü’ kalmaya devam edecekti.
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, anlaşılan, böyle bir yargı düzeninin gönüllü muhafızı gibi davranmayı görev bellemişti.
Bu bakımdan Kurul’un bugünlerde sergilediği örnekler de farklı değil.
Yine askere hukukun değmeye başlamasından memnun olmadıklarını belli eden hamleler yapılıyor HSYK’da. Şimdi de hükümetle kapışmış durumdalar. YAŞ krizinden sonra bu kez de galiba HSYK krizi çıkıyor sahneye...
HSYK, gözüken o ki, Ergenekon Davası’nı, Balyoz Davası’nı, ‘faili meçhul cinayetler’le ilgili Diyarbakır’daki bir davayı baştan beri götüren savcı ve yargıçlara takmış durumda.
Bunun için taşları yerinden oynatmak istiyor HSYK...
Ama işleri eskisi gibi kolay değil.
Her şeyden önce yargı eski yargı değil.
Değişiyor.
Ayrıca, bu ‘değişim’in arkasında her zaman güçlü olmasa da, arada bir gerilese de, bir siyasal irade var, Erdoğan hükümetinin desteği var.
Bu irade ve destek, demokratik hukuk devletine gerçekten inanan, devletin hukuk ve demokrasi kültürüyle terbiye edilmesinden yana olan yargıç ve savcıların elini şöyle ya da böyle güçlendiriyor.
Bunun altını çizin.
Uzun yıllardır yüksek yargı bu ülkede neredeyse ‘darbeci zihniyet’in, ‘militarizm’in ‘son savunma hattı’ gibi çalışıyor.
Türkiye bundan kurtulmak zorunda.
Eğer demokrasi diyorsak, eğer hukukun üstünlüğü diyorsak, o zaman ‘yargının hukuku çiğnemesi’ gibi bir durumun sona ermesi ve bunun için gerekli kurumsal, zihniyetsel düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Son olarak 12 Eylül askeri darbesiyle otuz yıl önce üstüne silah zoruyla giydirilen ‘deli gömleği’ne Türkiye çoktandır sığmıyor.
Bu militarist zihniyet 1980’lerde YAŞ ile, HSYK ile, AYM ile(Anayasa Mahkemesi ile), YÖK ile devamlı hale getirilmek istenmişti.
Meclisler gibi, hükümetler gibi halkoyuyla seçilen organlar darbelerle zayıflatılırken, ‘güçlü devlet’ten oluşan asker-sivil bürokratik oligarşi vaziyete hakim kılınmıştı.
Ama artık dikiş tutmuyor demokrasi ve hukuku takmayan bu düzen. ‘Deli gömleği’ çoktan orasından burasından atıyor.
İşte bu açıdan, 12 Eylül’de halkoyuna sunulacak 26 maddelik Anayasa değişikliği paketi olumlu bir adım, bir iyileşme.
Yetersiz de olsa öyle.
Kimileri böyle düşünmüyor.
Onlara göre, “Bir 12 Eylül düzeni gidiyor, yerine yenisi geliyor.“
Şimdi aklıma takıldı.
1987’deki siyasi haklar referandumunu anımsıyorum.
O tarihte de hayırcı idiler.
12 Eylül darbesinin demokrasiyi hiçe sayarak koyduğu siyasal yasakların kaldırılmasına da karşı çıkmışlardı.
‘Hayır’ı kimi açıktan, kimi üstü örtülü, kimi mahçup bir dille savunmuştu.
O zaman ürettikleri bahane daha çok ‘istikrar’dı.
Demirel’lere, Ecevit’lere, Türkeş’lere, Erbakan’lara 12 Eylül’ün koyduğu siyaset yasağını istikrar adına savunmuşlardı.
Bugün de hala 12 Eylül düzeninin kalıntılarını, artıklarını savunabiliyorlar.
Bilemiyorum, belki de ‘demokrasi korkusu’dur bunun adı...
Tatil sonrası siyaset notlarının sonuncusu yarına.

Hiç yorum yok: