3 Eylül 2010 Cuma

Ahmet Altan - Sorun

KUM SAATİ 20.08.2010


Ahmet Altan

Sorun


Aslında bugün bizim gazetenin birinci sayfası “sorunun” ne olduğunu gösteriyor bence.

En tepeye bakın.

Faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin kederli hikâyeleri var orada.

Kim öldürdü o binlerce insanı?

Devlet.

Emekli bir korgeneral, o ölümlerin emirlerinin “devlet zirvelerinden verildiğini” açıkça söyledi televizyonda.

Onun altında ne var?

Hantepe’deki kanlı skandal.

Devletin ordusu, baskın ihbarını almasına ve baskını “naklen” izlemesine rağmen kendi askerlerini ölüme terk etmiş.

Onlara yardıma gitmemiş.

Dahası, baskın ihtimali apaçık ortadayken “mevzileri boşaltıp” yolu açmış.

Niye yapmış bunu?

Büyük bir ihtimalle “savaşın ve öfkenin” hiç bitmeden hatta artarak sürmesini sağlamak için.

Manşette hangi haber yer alıyor?

Yedi yaşındaki Hasan’ı “terorist” diye kovalayan “devletin” polislerinin, küçük çocuğun babasını alnından vurması.

Pervasızca çekip vurmuşlar adamı.

Üstelik vuran polisin kimliği de teşhis edilmiş.

Onun altında ne var?

“Devletin” polisinin, jandarmasının, istihbarat birimlerinin bilgisi dahilinde öldürülen Hrant Dink’e bir de ölümünden sonra Dışişleri Bakanlığı tarafından hakaret edilmesi.

Devletin Dışişleri Bakanlığı, “kurbanı” NAZİ’lere benzeten bir savunma hazırlamış.

Dışişleri Bakanı, “ben burada değildim” diye sorumluluktan kaçmaya uğraşıyor.

Bakan “burada” olmadığında Dışişleri canının istediğini yapabiliyor demek.

O savunmayı kim yazdı?

O savunmayı yazan hakkında ne işlem yapıldı?

Dahası, “ölümünü engellemediğiniz” Hrant Dink davasında ne demeye bir de kurbanı aşağılayarak savunma yaptınız da davadan çekilmeyi düşünmediniz?

Onun altında, “devletin” HSYK’sının Ergenekon ve faili meçhul soruşturmalarının savcılarını değiştirmek için çırpınması yer alıyor.

Baştan aşağı acılarla, ölümlerle, rezaletlerle, skandallarla dolu bir haberler toplamı.

Bütün bu skandalların altındaki imza ise hep aynı.

Devlet.

İnsanları faili meçhule kurban eden, savaşı uzatabilmek için askerlerini ölüme terk eden, yedi yaşındaki çocukları terörist diye kovalayıp babasını vuran, Hrant Dink’i “NAZİ”lere benzeten hep aynı devlet.

Devlet, “teorik” olarak sorunları çözmek için vardır.

“Pratik” olarak ise bizim ülkemizde “sorunları” yaratmak ve sürdürmek için var.

Bugün Türkiye bir savaşla çalkalanan, acılar çeken, insanları öldürülen bir ülke.

Hepsinde de devletin parmak izi.

“Kaos” bitmesin diye uğraşan bir devlet olur mu?

Hatay Dörtyol’da yaşanan felaketin altından da “kontrgerilla” çıkmıştı.

Devletin içindeki bir “güç” ülkede “iç savaşı” kışkırtmaya çalışıyordu.

Bana sorarsanız, Türkiye’de sorunun kaynağı belli.

Bu ülke, her şeyden önce devletini düzeltmek zorunda.

Askerini, polisini, jandarmasını, istihbaratını, yüksek yargısını bir düzene sokmak zorunda.

Yeni bir anayasa hazırlayıp yeni bir devlet tarif etmek, yeni kadrolar oluşturmak zorunda.

Çağdaş bir ülkede “halk” iktidardadır, bizim ülkemizde “devlet” iktidarda.

Ve, iktidarda kalabilmek, halkı “kul tayfası” halinde tutabilmek için cinayete de, katliama da, faili meçhule de, savaşa da razı.

Bu ülkede yaşanan tartışmaların odak noktası “devlettir”.

İnsanların fikirlerini, meşreplerini, “taraflarını” belirleyecek olan da “devletin” bu yapısı hakkındaki tercihleridir, bu zorba, baskıcı, kanlı olaylara görevlilerinin karıştığı devlet yapısını sürdürmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?

Soru bu kadar basit.

Değişmesini isteyenler, açık, net ve kısa bir cevap verirler.

Değişmesini istemeyenlerin ise “ama”larla dolu uzun açıklamaları vardır.

Şöyle dikkatle bir dinleyin, kimin bu kanlı yapıdan yana olduğunu rahatlıkla anlarsınız.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: