29 Ağustos 2010 Pazar

Hasan Pulur - Hedef Yargı (2)

Hedef Yargı (2)

15 Ağustos 2010
Hikâye uygun düşer mi acaba? Padişah vergi salmış; ama ne vergi, kıyamet kopmuş... Padişah halkın bu halini görünce vergiye zam yapmış, halk çıldırmış. Bir vergi daha, bir zam daha...
Padişah sormuş:
“Ne yapıyorlar?”
“Anlamadık, göbek atıp oynuyorlar!”
Padişah, “Aman!” demiş:
“Durun, vergi mergi yok, bundan sonrası tehlikeli...”
* * *
Silivri tutuklularından Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın “Bizim topumuz tankımız yok, onun için mi bizi buradan tutuyorsunuz?” diye isyan etmelerine, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hak verip, “Onların bu feryadına kulak verilmeli” deyince, aklımıza yukarıdaki fıkra geldi; Sayın Bülent Arınç, “bile” bu tepkiyi gösterince sorunun boyutu daha iyi anlaşıldı...
Sayın Arınç “bile ” dememizden alınmasınlar, ama cuk oturdu; kusura bakmasın...
* * *
Geçen gün şöyle yazmıştık...
“Hedef yargıdır, bürokrasiyi hallettiler, üniversite sustu, askerlerin hali meydanda, bir yargı kaldı... Anayasa Mahkemesi’yle HSYK’yı da yola getirdiler mi, tamam!”
Dediklerimiz yanlış çıkmadı, Başbakan bizi doğruladı.
Gazetelerde okumuş olmalısınız, üyeleri yargı mensubu olan YARSAV üzerinden yargıya yüklendi “Böyle bir yargı mensubuna nasıl güvenebilirim” dedi.
* * *
Güveneceğiz Sayın Başbakan; güveneceğiz, başka çaremiz yok!
Bir yargıç yanlış yapmışsa, hatalı davranmışsa, kararı haksızsa, zarara sokmuşsa, hakkımızı arayacağız; ama yargıya da güveneceğiz.
Bizim de yargıyla sorunumuz var; en yakınımız çok ağır, ölçüsüz bir tazminata mahkûm oldu, hasta yatağında ödedi.
Kim bu tazminatın ağır, haksız ve ölçüsüz olduğunu söylüyor.
Biz!
Bizim değil, yargının söylemesi gerek; yargı söylemediğine göre, katlanacağız.
Bizim en yakınımızın başına geleni ele alıp “İşte yargı budur!” diyebilir miyiz?
* * *
Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu kitabında bir olayı anlatır:
“Göreve yeni başlamış (1962) çiçeği burnunda yargıç, sıcak bir yaz günü bir süre de yürüyerek uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yere gelir. Davacı, inceleme ve yargılama yapılabilmesi için gerekli olan tanıklarını getirmemiştir. Bir başka gün yine gelinmesi gerekecektir. Aylık geliri 950 lira olan yargıç, taşlık ve kıraç nitelikteki taşınmazın değerinin 200 lira olduğunu öğrenince tepesi atar ve davacı köylü yurttaşa:
-Sen ne utanmaz adamsın, bu sıcakta bizi buraya getiriyorsun. Kanıtların bile yok, iki yüz liralık şey için yine gelmek zorunda kalacağız. Değerini bilseydim sana verirdim, bu kadar uğraşa ve zahmete de gerek kalmazdı...
Köylü bu deneyimsiz yargıcın sert ve gereksiz sözleri karşısında bir an ezilir, utanır; ancak içindeki hak duygusunun verdiği güçle:
-Hâkim Bey, ben para pul peşinde değilim, hak peşindeyim.
Utanma sırası deneyimsiz yargıca gelmiştir, yalnız hak arayan yurttaşın gönlünü almakla kalmaz, kendisi de unutmayacağı bir yaşam dersi alır.”(*)
* * *
“Anayasa’yı bir kere biz delsek ne olur?”  diyenlerin “uzantıları” olduklarını söyleyenlerin, böyle bir ders alacak yetenekleri var mıdır?
* Doğru ve Güvenli Yargı Özlemi ve Yeniden Yapılanma
Yazara ulaşma: 0 538 609 74 97

Hiç yorum yok: