Hasan Pulurh.pulur@milliyet.com.tr
Özal, 26 yıl önce “Üç, beş çapulcu” demişti
05 Ağustos 2010
Geçen gün gazetelerde ufak bir haber vardı: “PKK, Eruh polis karakoluna saldırdı, bir polis öldü, biri yaralandı.”
Eskilerin “vukuat-ı adiye” dedikleri bir haber...
Önemsiz, sıradan bir haber...
Oysa, Eruh hem PKK tarihinde, hem de Türkiye’nin “terörizm tarihinde ” önemli bir noktadır.
PKK ilk saldırısını 17 Ağustos 1984’te buraya yapmıştır, bir jandarma eri şehit olmuş, 6 er ve üç sivil yaralanmıştır.
İşte, bu baskından sonra, tam 26 yıl, terör Türkiye’ye kan kusturmuştur, kusturmaktadır.
* * *
Bu baskının ve 17 Ağustos 1984 tarihinin bizim anılarımızda da bir yeri vardır.
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesiyiz, Başbakan Özal’a Emirgan’daki “Abdullah Efendi Lokantası ”nda öğle yemeği vereceğiz; salona girerken Özal kolumuzdan tuttu, “Biliyor musun, buranın su böreği çok güzeldir” dedi.
Eee, ne de olsa şişman, şişmanın halinden anlar...
* * *
Yemekte Çalışma Bakanı Dr. Mustafa Kalemli’de var, başka kimseyi hatırlamıyoruz; bir ara görevli gelip Başbakana, “Size telefon var!” dedi. O tarihte öyle cep telefonu filan yok, hatta el telefonları da...
Başbakan kalktı, müdürün odasına gitti.
Biraz sonra geldi, yüzü değişmişti; tabii biz de bir merak:
“Acaba ne oldu, niye, niçin, telefona çağırdılar?”
Yemek sonrası, Özal, yarım yamalak açıkladı:
“Üç, beş çapulcunun marifeti!”
PKK’nın, Eruh ve Şemdinli baskını...
* * *
Özal’ın PKK terörünü ilk değerlendirmesi buydu...
Hatırladığımız kadarıyla da, ertesi gün Güney’e tatile gitti.
Biz ve bizim gibiler, bu değerlendirmeyi yadırgamıştık.
Devletin istihbarat örgütlerinin, 1982’den beri PKK eylemleri için, uyarı yaptığını duyuyorduk; demek Ankara, bu uyarıları ciddiye almamıştı. Özal’ın “Üç, beş çapulcunun marifeti! ” demesi de herhalde bundandı...
Oysa, askerler böyle düşünmüyordu.
Bazıları ise Özal’ın tepkisini doğru buluyor, olayı küçümsemesini “psikolojik operasyon ” olarak değerlendiriyordu.
* * *
“Devletlüler” her zamanki gibi rahatlık içindeydi, “On dönüm bostan/Yan, gel yat Osman ” misali...
PKK kim oluyordu?
Hele Abdullah Öcalan?
Üstelik bölge halkı da bunlara iyi bakmıyordu, destelemiyor, ihbar ediyor, hatta vuruyordu.
O halde PKK ne yapmalıydı?
Katliam!
Kendisini desteklemeyenlere karşı katliam, yani Kürtlere...
* * *
İlk katliam, 8 Kasım 1984’te Eruh, Karageçit köyüne yapıldı, köy halkı PKK’ya yol vermiyor, muhtar PKK aleyhinde konuşuyordu. Köy basıldı, iki eve girildi, dördü çocuk beşi kadın dokuz kişi katledildi.
* * *
Ondan sonra da PKK aldı yürüdü, gık diyenin kafasını uçuruyor, devlete güvenenler de “akan kan yerde kalmaz, devlet güçlüdür” ninnisiyle uyutuluyordu.
İşte o günden bugünlere böyle gelindi.
Daha doğrusu, kendimizi inkâr etmeyelim “Terörle buralara böyle varıldı .”
Her ne kadar bazıları hâlâ “Varılamaz!” deseler de...
Eskilerin “vukuat-ı adiye” dedikleri bir haber...
Önemsiz, sıradan bir haber...
Oysa, Eruh hem PKK tarihinde, hem de Türkiye’nin “terörizm tarihinde ” önemli bir noktadır.
PKK ilk saldırısını 17 Ağustos 1984’te buraya yapmıştır, bir jandarma eri şehit olmuş, 6 er ve üç sivil yaralanmıştır.
İşte, bu baskından sonra, tam 26 yıl, terör Türkiye’ye kan kusturmuştur, kusturmaktadır.
* * *
Bu baskının ve 17 Ağustos 1984 tarihinin bizim anılarımızda da bir yeri vardır.
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesiyiz, Başbakan Özal’a Emirgan’daki “Abdullah Efendi Lokantası ”nda öğle yemeği vereceğiz; salona girerken Özal kolumuzdan tuttu, “Biliyor musun, buranın su böreği çok güzeldir” dedi.
Eee, ne de olsa şişman, şişmanın halinden anlar...
* * *
Yemekte Çalışma Bakanı Dr. Mustafa Kalemli’de var, başka kimseyi hatırlamıyoruz; bir ara görevli gelip Başbakana, “Size telefon var!” dedi. O tarihte öyle cep telefonu filan yok, hatta el telefonları da...
Başbakan kalktı, müdürün odasına gitti.
Biraz sonra geldi, yüzü değişmişti; tabii biz de bir merak:
“Acaba ne oldu, niye, niçin, telefona çağırdılar?”
Yemek sonrası, Özal, yarım yamalak açıkladı:
“Üç, beş çapulcunun marifeti!”
PKK’nın, Eruh ve Şemdinli baskını...
* * *
Özal’ın PKK terörünü ilk değerlendirmesi buydu...
Hatırladığımız kadarıyla da, ertesi gün Güney’e tatile gitti.
Biz ve bizim gibiler, bu değerlendirmeyi yadırgamıştık.
Devletin istihbarat örgütlerinin, 1982’den beri PKK eylemleri için, uyarı yaptığını duyuyorduk; demek Ankara, bu uyarıları ciddiye almamıştı. Özal’ın “Üç, beş çapulcunun marifeti! ” demesi de herhalde bundandı...
Oysa, askerler böyle düşünmüyordu.
Bazıları ise Özal’ın tepkisini doğru buluyor, olayı küçümsemesini “psikolojik operasyon ” olarak değerlendiriyordu.
* * *
“Devletlüler” her zamanki gibi rahatlık içindeydi, “On dönüm bostan/Yan, gel yat Osman ” misali...
PKK kim oluyordu?
Hele Abdullah Öcalan?
Üstelik bölge halkı da bunlara iyi bakmıyordu, destelemiyor, ihbar ediyor, hatta vuruyordu.
O halde PKK ne yapmalıydı?
Katliam!
Kendisini desteklemeyenlere karşı katliam, yani Kürtlere...
* * *
İlk katliam, 8 Kasım 1984’te Eruh, Karageçit köyüne yapıldı, köy halkı PKK’ya yol vermiyor, muhtar PKK aleyhinde konuşuyordu. Köy basıldı, iki eve girildi, dördü çocuk beşi kadın dokuz kişi katledildi.
* * *
Ondan sonra da PKK aldı yürüdü, gık diyenin kafasını uçuruyor, devlete güvenenler de “akan kan yerde kalmaz, devlet güçlüdür” ninnisiyle uyutuluyordu.
İşte o günden bugünlere böyle gelindi.
Daha doğrusu, kendimizi inkâr etmeyelim “Terörle buralara böyle varıldı .”
Her ne kadar bazıları hâlâ “Varılamaz!” deseler de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder