Cumhuriyet’e bakışta iki yol Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com
30 Ağustos günü bir televizyon kanalına, Atatürk döneminden günümüze Türkiye ekonomisini değerlendirmek için davet edildim, yarım saatlik bir programdı, bir konunun altını özellikle vurgulamayı amaçladım, ama ilginçtir, elektronik posta kutuma çok sayıda eleştiri geldi.
Bu eleştiriler bir zihniyet dünyasını yansıttığı için çok önemsiyorum.
Programın sunucusu bana 1923’den günümüze bir değerlendirme önerdiğinde bendeniz de kendisine mealen şu cevabı verdim: “1923’den 2010’a, hatta 1950’den günümüze ekonomik büyüklüklere baktığınızda çok önemli bir gelişme kendini gösteriyor, bu durum, bardağın dolu tarafı; ancak, aynı süre içinde mukayeseli bir analiz yapmaya kalkarsanız, yani aynı verileri aynı zaman dilimleri içinde, mesela İtalya ile karşılaştırır iseniz, durum öyle pek parlak gözükmüyor, bu da bardağın boş tarafı.”
İşte gelen eleştirilerin kökeninde bu yaklaşım var.
İnsanlar, Cumhuriyet döneminin başarılarını kendi içinde bir gelişme olarak değerlendirmek arzusundalar, mukayeseli bir tabloya bakmayı pek istemiyorlar.
Atletizmde bile başarı sadece zamana, yüksekliğe, mesafeye karşı kazanılan bir başarı değil, yarışma sonucuna, sıralamaya göre değerlendirilen bir başarı.
Ekonomide de durum pek farklı değil.
Cumhuriyet’in ekonomi karnesine kendi içinde baktığınızda ortaya çıkan tablo olumlu görünüyor.
1950 senesinde yaklaşık beş milyar dolar dolayında olan milli gelir bugün 700 milyar dolar civarında.
1970 senesinde bin doların altında olan kişi başına gelir bugün on bin dolara yaklaşıyor.
1968 senesinde tarım sektörünün milli gelir içindeki payı yüzde kırktan fazla iken bugün bu oran yüzde onun dahi altına inmiş bulunuyor.
1950 senesinde kişi başına ihracat 13 dolar iken son kriz öncesi kişi başına ihracat iki bin dolara gelmiş idi.
Yine 1950 senesinde toplam dış ticaret hacmi yani ihracat artı ithalat yaklaşık yarım milyar dolarken yine son kriz öncesi dış ticaret hacmi 350 milyar doları aşmış, yani yedi yüz kat artmış idi.
1950 senesinde ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımı sadece beş milyon dolar iken, 2007 senesinde Türkiye 22 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye çekti; yani yaklaşık dört yüz katı.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bu örnekler hoş, insanın gururunu okşuyor ama ne kadar anlamlı, mukayeseli bir çerçevede ne anlama geliyorlar, orası pek net değil.
İtalya’nın kişi başına milli geliri 1950 senesinde neydi, bugün ne kadar, ve bu performans ile bizim büyüme performansımız arasındaki fark nedir, asıl sorulması gereken doğru soru bu.
İtalya 1950 senesinde ne kadar ihracat yapıyordu, şimdi ne kadar yapıyor?
İtalya 1950 senesinde ne kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekiyordu, bugün ne kadar çekiyor?
Bu sorulara verilecek mukayeseli cevaplarda İtalya’yı geçtiğimiz gün tüm meselelerin çözümüne çok yaklaşmış olacağız.
Örnek olarak da, kendimize haksızlık etmemek için İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeleri değil, İtalya’yı seçtim; kendimizi de doğrusu Somali, Tunus, Mısır gibi ülkelerle karşılaştırmak istemem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder