29 Ağustos 2010 Pazar

Hasan Cemal-Korku İmparatorluğu ya da 12 Eylül’den de...

Korku İmparatorluğu ya da 12 Eylül’den de...

28 Ağustos 2010
Ali Rıza ÖztürkCHP’nin Mersin milletvekili, beni geçen gün telefonla aradı. Demokrasi ve insan hakları konusundaAk Parti’ye verdi veriştirdi.
Sonra da görüşlerini özetleyen bir e-mail gönderdi, aşağıdaki beş noktayı içeren:
(1) Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için CHP milletvekili arkadaşlarımla 6 Nisan 2010’da verdiğim Meclis araştırma önergesi AKP oyları ile reddedildi.
(2) Aynı önerge 22 Haziran 2010’da Meclise yeniden CHP önerisi olarak getirildi, yine AKP milletvekillerinin oylarıyla  reddedildi.
(3) 1 Mayıs 1977 katliamının araştırılması için CHP milletvekili arkadaşlarımla verdiğim Meclis araştırma önergesi 20 Nisan 2010’da yine AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
(4) DTP’nin “Siyasette asker-sivil ilişkileri ve darbeler“ konusundaki Meclis araştırma önergesi 3 Kasım 2009’daTBMM’de görüşülmüş, AKP dışındaki tüm partiler kabul oyu kullanmış, ama önerge AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
(5) DTP’nin “JİTEM ve Doğu/Güneydoğu bölgesinde yaşanan faili meçhul cinayetler/kayıplar” konusundaki Meclis araştırma önergesi 3 Şubat 2010’da TBMM’de görüşüldü ve AKP oyları ile reddedildi.
CHP milletvekili Öztürk böyle diyor ve Ak Parti’yi demokrasi açısından mahkum ediyor.
* * *
CHP milletvekilinin Ak Parti’ye bu noktalardaki eleştirileri haklı.
Ayrıca, Ak Parti ile Erdoğan’ın demokrasi ve özgürlüklerle ilgili olarak eleştiri konusu olan başka birçok yanı var.
Son zamanlarda Erdoğan’ın ‘soylu sop’lu, ‘bitaraflı bertaraf’lı çıkışlarına veya Cemil Çiçek’in sünnetsiz edebiyatına da demokrasi kültürü içinde yer bulmak elbette olanaksız.
Bu köşede, Doğan Grubu’na yönelik astronomik vergi cezasının siyasal niteliği ve bunun iş dünyasına yaydığı korku konusunda birçok kez eleştirildi Ak Parti hükümeti.
Bunun gibi Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak Erdoğan’ın tutumu da yine bu köşede eleştiri konusu yapıldı.
Ya da bu ülkede özellikle ikinci kez seçim kazanan başbakanlarda görülen eleştiriye tahammülsüzlüğün, yalnız kendi sesini dinleme eğiliminin Erdoğan’da da uç verdiğine bir kaç kez dikkat çekildi bu köşede...
Erdoğan’ın eksileri, kırık notları olduğu gibi artıları, geçer notları da var. Bunlar da görmezlikten gelinemez, nihai bilanço çekilirken...
* * *
CHP milletvekili Öztürk, beş noktada topladığı örneklerle Ak Parti’yi sınıfta çaktırıyor demokrasi dersinden ve darbe karşıtlığı konusunda samimi olmadığını öne sürüyor.
Şimdi aynı pencereden kendi partisine de bakılabilir.
CHP, 28 Şubat post-modern darbesinin yanında yer almadı mı?
CHP, 27 Nisan Muhtırası’na selam çakmadı mı?
CHP, TBMM’nin kendi özgür iradesiyle kendi içinden bir cumhurbaşkanı seçmesini engelleyen 367 gibi bir hukuk ucubesini asker ve yüksek yargı ile birlikte desteklemedi mi?
CHP, 411 milletvekilinin oyuyla üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirmedi mi?
CHP, Ak Parti hakkında açılan kapatma davası konusunda sessizliğini korumadı mı, bundan siyaset sahnesinde medet ummadı mı?
CHP, kendi liderinin ağzından ‘Ergenekon avukatlığı’na soyunduğunu ilan etmedi mi?
CHP, parti olarak Kürt sorununa sırtını dönerken, liderleri Kürt sözcüğünü ağızlarına bile almaktan kaçınmadılar mı?
CHP, bütün bu nedenlerle Sosyalist Enternasyonal’de dışlanmadı mı?
CHP, Diyarbakır’daki faili meçhul cinayetlerle ilgili davaya bakan savcı ve yargıçları, özünde darbe tertipleri yatan Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan savcı ve yargıçları yerinden oynatmaya can atan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun seçim tarzıyla yapısının -bazı eksiklerle de olsa- demokratikleştirilmesini öngören anayasa değişikliğine karşı çıkmıyor mu?
* * *
Bunları neden yazıyorum?
CHP milletvekili Öztürk’ün eleştiri örnekleri haklıdır. Ama partisi CHP’ye, hele Baykal’ın CHP’sine bunlardan çok daha haklı eleştiriler yapmak mümkündür.
Erdoğan’la partisinin de demin belirttiğim gibi eksileri çoktur.
Ama yalnız bunlardan yola çıkarak Türkiye’de bir ‘korku imparatorluğu’ndan söz edebilmek, hele “12 Eylül’den de beter!” diyebilmek, 12 Eylül’ü ve 27 Mayıs’tan itibaren tüm askeri darbeleri -birini de bizzat içinde- yaşamış, bunları kırk yıldır yazmış çizmiş bir gazeteci olarak bana inandırıcı gelmiyor.
Ya da gerçeklerden kopuk geliyor.    
Muhalefet yapayım derken ölçüyü kaçırmak, Türkiye’nin geleceğine iyilik değildir.
Siyah beyaz keskin tavırlar yerine, Ak Parti’yi de, CHP’yi de artılarıyla eksileriyle değerlendirmeye çalışmak ilerisi için daha doğru, daha yapıcı olur diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok: