ekarakas@stargazete.com
Ergenekoncuların ne dediklerine değil de ne demediklerine bakarsanız gerçek kimlikleri daha net anlaşılır.
Ergenekoncu derken sanık olarak Silivri’de yatanları değil de televizyon ekranlarında bu konuyu hukuk adına savunanları kastediyorum.
Bu konuya örnek olarak da iki meseleye değineceğim.
Birincisi tutukluluk süresinin uzunluğu faciası, ikincisi ise askeri yargı mesela AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) ve buna bağlı olarak da “açığa alma” konusu.
Türkiye’nin AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) yargıcının bir ifadesi geçenlerde Türkiye basınında büyük yankı buldu.
Türkiye’nin AİHM yargıcı basına verdiği bir demeçte Türkiye hapishanelerinde 14 senedir tutuklu statüsünde yatan, yani 14 senedir hüküm giymemiş bir kişiden bahsettiğinde yer yerinden oynadı; tutukluluk süresinin, bir hüküm giymeden bu kadar uzaması gerçekten çok ürkütücü.
Şimdi de, başka vakalarla beraber, 14 sene olmasa bile, benzer tutukluluk sürelerinin uzunluğunu Ergenekon davasında gözlemliyoruz; yargı sistemimiz, hakimlerimiz, savcılarımız bu duruma mutlaka Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bir çözüm üretmek durumundalar, aksi durumda, haklı bir davada haksızlıklar da üretilmiş oluyor.
Türkiye hapishanelerinde yatan yüz bin kişiden galiba altmış bini de zaten tutuklu statüsünde, henüz nihai hüküm giymeden bekliyorlar, bunların sadece çok ama çok küçük bir bölümü Ergenekon tutuklusu; AİHM yargıcımızın söylediği 14 senelik tutukluk hali de uç bir duruma işaret ediyor.
Bu çok eskilerden günümüze sarkan tutukluluk sürelerinin uzunluğu garabeti muhtemelen hukuk fakültelerimizde ceza usule ilişkin panellerde, sempozyumlarda gündeme gelmiştir, buna eminim ama son iki senedir ekranlarda izlediğimizErgenekon muhiblerinin bu konuyu yine ekranlarda ama Ergenekon davası öncesi gündeme getirdiğini hatırlayanınız var mı?
Ne zaman ki, darbe sever gazeteciler, darbe sever askerler, darbe sever televizyoncular tutuklandı ve tutukluluk süreleri gerçekten uzadı, bu arkadaşlar ekranlarda, gazete sütunlarında arz-ı endam ettiler.
Daha önceki uzun, çok uzun tutukluluk süreleri THKP-C’liler, ülkücüler, PKK sempazitanları için idi; Ergenekon muhibi bu arkadaşlar için hukuk bazılarına daha çok uygulanması gereken bir kurum olduğundan usul konuları, bilimsel toplantılar dışında şimdi akıllarına geldi.
Bu da bir terakkidir, umarım gelecekte bu duyarlıklarını her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı için aynı kararlılıkta gösterirler.
İkinci konu, yani çift başlı yargı, AYİM’in son kararı ile gündeme geldi.
Liberaller, İkinci Cumhuriyetçiler, çok uzun yıllardan beri, Ergenekon daha sadece bir türk efsanesi iken de, askeri yargının yapısına, işleyişine ve daha önemlisi basit disiplin suçları dışında mevcudiyetine de itiraz ettiler.
Son iki senedir darbe sever gazeteciler, profesörler ve generaller nedeniyle hukuku hatırlayan Ergenekon muhibi arkadaşlar bu konuya, askeri yargı konusuna girmediler; sivil otoritenin “açığa alma” yetkisini hiç gündeme getirmediler, duymak bile istemediler.
Oysa, çok gerilere gitmeye gerek yok, 28 Şubat kepazeliği yaşanırken, aynı arkadaşlar, ünlü ve başarılı gazetecilere resmi evrakta sahtecilik yaparak tuzak kuran sözde paşaların “açığa alınmasını” isteyebilselerdi, 27 Nisan soytarılığının arkasında durmasa idiler bugün usul hukukuna ilişkin söyledikleri çok daha ciddiye alınır idi.
Askeri muhtıralara, 28 Şubat kepazeliğine alkış tut, sonra da usul hukuku üzerinden demokratlık yap, çok inandırıcı olmuyor doğrusu.
Ama özeleştiri, daha kapsamlı ve tutarlı bir hukuk devleti arayışı için hiçbir zaman çok geç değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder