merdogan@stargazete.com
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun son hamlesi, ilk bakışta, partideki güç dengelerini değiştirmişe benziyor. Eski Genel Sekreter Önder Sav’ı ve kısmen onun ekibini partideki hakim konumundan uzaklaştıran bu değişiklik kamuoyunun Kılıçdaroğlu’na dönük beklentisine kabaca uygun. Onun için, çoğu gözlemci Kılıçdaroğlu’nun liderliğini pekiştirmesi olarak gördüğü bu hamleye olumlu bakıyor.
Böyle olmakla beraber, bu gelişmenin bazılarının umut ettiği gibi CHP’de sahici bir dönüşüme yol açıp açmayacağı şimdilik belli değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuda ümitvar olmak için ortada pek fazla neden yok. Bunu, hem Kılıçdaroğlu ve ekibinden sadır olan açıklamalara, hem bu değişikliğin gerçekleşme biçimine, hem de eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın bu sürece duyduğu “yakın ilgi”ye dayanarak söylüyorum.
Gerçekten de CHP’nin yeni yönetim kadrosundan bu değişikliğe ilişkin olarak yapılan kimi açıklamalar, tanık olduğumuz olayın parti üst yönetiminde meydana gelen bir ekip değişikliğinden ibaret olduğunu teyit eder yönde. Gerçi sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında kendisinin aksi yönde bir arayışın içinde olduğu izlenimi veren sözler de yer almıyor değil. Ama bu söylemin asıl vurgusu yine de bunun bir “yönetim değişikliği” olduğu ve CHP’nin özünde bir değişme beklenmemesi gerektiği yönünde.
Öte yandan, Kılıçdaroğlu’nun yeni “ekibi”nde yer alanlar da temel dünya görüşleri ve Türkiye’nin sorunlarına bakışları açısından Önder Sav ekibinden, daha doğrusu geleneksel “CHP çizgisi”nden pek farklı görünmüyor. Üstelik sayın Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav’ın yerine Genel Sekreterlik görevine getirdiği kişinin bilinen politik kimliği “yeni” CHP’de sahici bir değişimin başlayacağı düşüncesini desteklemiyor. Aslına bakılırsa, “ekip”in geri kalanı içinde de zihnini bu türden meselelerin meşgul ettiğini bildiğimiz pek fazla kimse yok.
Kaldı ki, CHP’de sahici bir değişim olacaksa, bu ne bu türden “geceyarısı darbeleri” ile olabilir, ne de böyle bir şey ahlâken onaylanabilir. Kılıçdaroğlu eski ekibi -Parti tüzüğü izin verse de- demokratik olmayan bir yoldan tasfiye etmiştir. Ne var ki, bu gibi meselelerin nihai hal yerinin parti kurultayı olması gerekir. Bu ahlâki açıdan böyle olduğu gibi, bu “darbe”nin parti tabanında ne derece desteğe sahip olduğunun görülmesi bakımın da böyledir. Ayrıca hatırlamak gerekir ki, sayın Kılıçdaroğlu’nun bugünkü konumuna yükselmesi de pek olağan bir yoldan olmamıştı.
Başka bir anlatımla, Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesinin partideki gerçek güç dengesini ne ölçüde yansıttığı şimdilik belli değildir. Üstelik, eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın “pusuda” beklediği de dikkate alınırsa, yapılacak ilk kurultayda Baykal’lı bir “eski halin iadesi” ihtimalini de gözardı etmemek gerekir. O zaman da değişime ilişkin halihazırdaki zaten pek de güçlü olmayan umutları bile büsbütün unutmak gerekecektir.
Aslına bakılırsa, CHP’nin sahici anlamda bir dönüşüme uğratılması hiç de kolay değildir. Çünkü, ister “liberal” isterse “sosyal demokrat” yönde olsun, böyle bir dönüşüm Partinin “altı ok”ta sembolize edilen ve esas olarak otoriteryen tek-parti yönetiminin önceliklerini yansıtan klâsik ideolojisinden vazgeçmesini gerektirir. Oysa, halâ hatırı sayılır bir toplumsal tabanı olan bu ideolojiyi terk etmek CHP geleneği içinde yetişmiş hiçbir politik kadronun kolay kolay göze alamayacağı bir şeydir.
Bu ve başka nedenlerle, CHP daha epeyce bir süre, ufak-tefek rötuşlarla da olsa, özünde Kemalist bir parti olarak varlığını sürdürecek gibi görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder