iberkan@hurriyet.com.tr
SÜLEYMAN Demirel’in taa 1972’de Cumhuriyet Halk Partisi ve Türk demokrasisiyle ilgili yaptığı tahlili aktardım dün. Demirel’i seversiniz sevmezsiniz, ona kızarsınız kızmazsınız bütün bunlar ayrı ama onun bundan neredeyse 40 yıl önce yaptığı bu tahlilin yerindeliğini bence tartışmamak gerek.
Aradan onca zaman geçtikten sonra bugün bile Demirel’in CHP için söyledikleri geçerliğinikoruyor.
Bu parti, 70’li yıllarda Bülent Ecevit ve etrafındaki bilgili yakın çevre sayesinde ‘halkın partisi’ olmaya yeltendi ama bu deneyimi tamamlayamadığı gibi başarısız da oldu.
Başarısızlıktan kastım halk indindeki başarısızlık değil. Parti o dönemde yüzde 40’ların üzerine çıktı, az kalsın tek başına iktidar da oluyordu. Ancak partiyi değiştiripdönüştürmek, halk gözünde bir alternatif haline getirmek konusunda sağlanan başarı,devlet yönetiminde tekrar edilemedi.
70’lerde CHP’nin her iktidara gelişinde temsil etme iddiasında bulunduğu geniş halkkitleleri için kötü yönetim örnekleri yaşandı.
Demek ki, sadece partiyi iktidar alternatifi haline getirmek yetmez, partinin görevegeldiğinde iyi yönetim sergilemesini de sağlamak gerekiyor.
80’li yılların Sosyaldemokrat Halkçı Parti’si (SHP) aynı tabana hitap etmesine karşın sırtında CHP’nin yükünü taşımıyordu, o yüzden halka ulaşması daha kolay oldu.
1989 yerel seçiminde elde edilen başarı bu partinin iktidara yürümekte olduğu izlenimini de vermişti ama belediyelerdeki kötü yönetim örneklerini seçmen derhal gördü, 1991seçiminde SHP’yi Demirel’in DYP’sinin bile arkasına attı.
Ak Parti’nin ardı ardına gelen seçim başarılarının arkasında yatan ana etmenlerden biri debu aslında. İyi yönetim, en başarılı siyasi iletişimden daha çok sonuç alan bir şey. Belki ki seçmen Türkiye’nin (en azından) kötü yönetilmediğini düşünüyor.
Buradan çıkan ders şu: Bugün yeniden ‘halkın partisi’ olmayı tasarlamakta olan KemalKılıçdaroğlu CHP’si esasen yolun başında. Seçmen bu partiden sadece kendisine yakındurmasını beklemiyor, bir de Türkiye’yi AK Parti’den daha iyi yöneteceğine ikna edilmek istiyor.
CHP açısından birinci sorunu basite indirgemek mümkün: ‘Dinci’ olduğu iddia edilen Ak Parti’ye göre aslında CHP daha fazla ideoloji partisi, daha sert görüşlere sahip. Ak Parti,adına ister takiye deyin ister başka şey, gerektiğinde eğiliyor, bükülüyor, uzlaşıyor amaCHP fikirlerinden bir santim bile kıpırdamıyor.
Sorun da zaten bu sert uygulanan ideolojiden kaynaklanıyor. Bu sebeple CHP seçmençoğunluğunu aslında dışlıyor, ‘Ben sizden oy istemiyorum’ diyor, hatta daha ileri gidip ‘Bana oy verseniz bile ben sizin istediğinizi yapmam, çünkü size karşıyım’ diyor.
‘Halkın partisi’ olmak demek, bu sert ideolojik duruşu yumuşatmak, görüşlerden tavizvermek değil ama daha akılcı bir noktaya gelmek, seçmen çoğunluğunu dışlamak yerineonları içeri almaya ve onların sorunlarını anlamaya çalışıp onlara (iktidarda değilken bile)hizmet götürmeye çalışmak demek.
Bütün bunlar becerilebilinirse belki ‘halkın partisi’ olabilir CHP ama iktidar için bu dayetmez; daha önce de söyledim, bir de Türkiye’yi iyi yöneteceğine seçmeni ikna etmesi gerek Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının.
Kemal Bey’in kurultayı
BU köşenin okurları herhalde şaşırmadılar, daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisini kurultaya götürmekten başka çaresi olmadığını yazdım zaten. Şimdi kurultaydaKılıçdaroğlu’nun tavizsiz bir tutum izlemek istediğini, ne Deniz Baykal ve ekibiyle ne deÖnder Sav ve ekibiyle işbirliği yapmayacağını duyuyoruz hep birlikte. Bence de doğrusubu, umarım Kemal Kılıçdaroğlu tarihin ve konjonktürün kendisine mecbur kıldığı bu yoldanson dakikada dönmez.
Ama bir şeyi akıldan çıkarmamak lazım: Parti delegesi bugün Kılıçdaroğlu’nun arkasındaduruyorsa, bunun tek bir sebebi var; o sebep de, Kılıçdaroğlu’nun partiyi iktidara taşıyacağına dair umut. Yani, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarılı olmaktan başka seçeneğiyok. En küçük bir başarısızlıkta Kemal Bey de yok olur
ismet BERKAN
iberkan@hurriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder