8 Aralık 2010 Çarşamba

Fatih Çekirge - Kırın içinizdeki aynaları siz de sorun: Dağlıca'da ne oldu?

ASLINDA sormuştum:



“Dağlıca baskınında ihmal mi var?”

Ama elde bilgi olmayınca, sağlam bir belge çıkmayınca durmuştum.

Yazmamıştım. Belki de yazamamıştım ama içimden bir ses, ölen çocukların arkasından gözyaşı dökmek yerine bir dikenli tel gibi vicdanımı kanatmıştı.

Jilet gibi bir ses:

- Dağlıca'da ne oldu?

- O çocuklar niye öldü? İhmal mi var?

Ertelenmiş bir acıydı bu. İçimde kapanmayan bir yara gibiydi.

Ve işte şimdi o yaranın tam ortasından keskin bir kalem soruyor. Açık açık soruyor.

Elinde sorulardan yapılmış bir neşter.

Hepimizin gözü önünde bir “Dağlıca otopsisi” yapıyor.

Taraf Gazetesi'nden Ahmet Altan...

Dün yine soruyor.

Alfabemizden sürdüğümüz harflerle bir ustura yapmış.

İçine düştüğümüz o toplu sağırlığı delik deşik ediyor.

Biraz vicdanı olan herkesi “Nedir kardeşim bunlar, birisi çıkıp cevap versin” diye haykırtacak, hıçkıra hıçkıra ağlatacak kadar soruyor.

- O çocuklar niye şehit düştü?

- Cephaneliği gerçekten komutan mı havaya uçurdu?

- O komutana madalya niye verildi?

Ama bakıyorum bir tek Ahmet Altan soruyor. Üstelik öyle kuru bir dille de değil.

Gözyaşlarımızın kıyısından soruyor.

Onu kutluyorum.

Ve bugüne kadar bu iddiaları ben niye sorgulamadım diye okurlarımdan özür diliyorum.

Çünkü bunları sormak asker düşmanlığı değildir. Tam tersine bunların araştırılmaması düşmanlıktır.

Eğer demokrasi diyorsak herkesin soruşturulabileceği bir hukuk sistemi şarttır.

Nasıl milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılsın diyorsam.

Nasıl delege ağalığına dayalı lidervekilliği yaratan siyasi partiler yasası değişsin diyorsam.

Nasıl herkesin inançlarına saygılı bir devlet istiyorsam.

Nasıl Alevi vatandaşlarımıza zorunlu din dersi yanlıştır diyorsam.

Nasıl herkesin anadiliyle konuşması, kendi kültürünü geliştirmesi şarttır diyorsam.

Bu konuların da üzerine gidilmesi gerekir diyorum.

SES KASETLERİ

İşte albayların itirafname gibi ses kasetleri.

Baskından önce 250 teröristin saldıracağı istihbaratının Genelkurmay'a verildiği iddiası.

Helikopter pilotlarının söyledikleri.

Karakolun yerini parasızlıktan değiştiremediğini söyleyen komutanlar.

Ne yapacağız yani?

Okumayacağız mı?

Sormayacağız mı?

Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, böylesine müthiş ve ağır iddialar bir yankı yaratır.

Gazeteler sorar, yazar, çizer...

Parlamentoda soruşturma komisyonları kurulur. Daha da önemlisi, eğer bir suç varsa açığa çıkarılır.

İşte ben bu “toplu sağırlık”tan korkuyorum.

Bu körlükten. Bu ışıksızlıktan. Bu korku atmosferinden korkuyorum.

Yani korkaklıktan korkuyorum.

Bu yüzden; ruhumun karşı kıyılarından, vicdanımın en temiz suretinden, o çocukların ayaklanan fotoğrafları için soruyorum.

Kurşunu yediği an toprağa değen ellerini öperek soruyorum.

Kırın içinizdeki aynaları. Siz de sorun:

Dağlıca'da ne oldu?

Hiç yorum yok: