AYİM gibi anayasal yapılanmalar anormal yapılanmalardır.
Türkiye siyasi ve hukuki yapısından bu anormallikleri ayıklamadan normalleşemez.
Normalleşemediği ölçüde de demokratikleşemez, zenginleşemez.
Çağımızda zenginleşmenin, yüksek büyümenin ön koşulu normalleşme yani AB standartlarında demokratik bir hukuk devletidir.
Yazıda sizlere eski bir anımı nakledeceğim; bu anımın çok açıklayıcı olduğu kanısındayım, bilmem siz de paylaşır mısınız?
Galiba 1994 ya da 1995 senesi idi, YDH (Yeni Demokrasi Hareketi) günleri, şimdi ismini vermek istemediğim bir dergiden, yine ismini vermek istemediğim bir kadın gazeteci beni üniversiteden telefonla aradı ve bir söyleşi yapmak istediğini söyledi.
Ben de seve seve kabul ettim ama tam telefonu kapatmadan önce ne konuşmak istediğini sorma gafletinde bulundum; kendisini şahsen de tanıdığım kadın gazeteci bir yerde benim bir yazımı okuduğunu, bu yazıda benim anayasal kurumlar olarak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) itirazlarımı gördüğünü, bu yazdıklarımı çok ilginç bulduğunu ve bu nedenle benimle bir görüşme yapıp dergisinde yayınlamak istediğini söyledi.
Gazeteci arkadaş doğal ve haklı olarak işini yapıyordu, o tarihlerde MGK ve DİB bugünkü kadar pek eleştirilmiyorlardı, ama bendeniz, nedense, gazetecinin bana telefonda söylediği görüşme gerekçesine biraz sinirlendim ve geçmiş gün, tam hatırlamıyorum ama mealen şunları söylediğimi biliyorum: “Hanımefendi, benim bu yazdıklarımı ilginç bulmuşsunuz, teşekkür ederim, ama bence benim ifadelerimde ilginç hiçbir şey yok. Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez ikinci maddesinde demokratik hukuk devleti ve laiklik ilkeleri Cumhuriyet’in temel ilkeleri olarak belirtilmiş iken, esas ilginç, ama çok ilginç olan MGK’nın bugünkü yapısı, kompozisyonu, yetkileri, sivil otoriteyle ilişkisi, kanunu vs.; yüz bin imamın da vergi gelirlerinden oluşan konsolide bütçeden (o zaman daha merkezi bütçe denmiyor idi) maaş alması. Benim söylediklerim, olmasını istediklerim, çağdaş bir ülkenin üniversitelerinde okutulan, örneğin bir siyasi bilimlere giriş kitabının ilk yirmi sahifesinde bulabileceğiniz çok temel bilgiler, yapılanmalar, yani özünde ilginç hiçbir şey yok benim söylediklerimde. Siz gerçekten ilginç bir söyleşi yapıp yayınlamak istiyorsanız anayasasının değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddesinde demokratik hukuk devleti ve laiklik ilkelerinin yer aldığı bir ülkede mevcut MGK ve mevcut DİB’in statülerini savunanları bulun, zira onların söyledikleri gerçekten ilginç. Hem demokratik hukuk devleti diyeceksin, hem de siyasi otoritenin üzerinde ve içerisinde beş devlet memurunun, askerin bulunduğu bir kurulun varlığını anormal görmeyeceksin, hem laiklik diye yeri göğü inleteceksin ama yine sonra yüz bin imamın devlet memuru olduğu gerçeğini rahatsız edici bulmayacaksın, bu görüşler gerçekten çok ama çok ilginç, benim söyleyeceklerim ise aşırı standart”.
Bugün, bu kadın gazeteciye söylediklerimi biraz kaba, çiğ bulabilirim ama söylediklerimin genel çerçevesinin hala geçerli olduğu ortada.
Aradan yaklaşık on beş sene geçmiş, bu arada özellikle 2003 sonrası sistemde önemli değişiklikler olmuş ama yine de NORMALLEŞME SÜRECİNDE alınacak daha çok mesafe var.
En belirgin örnek de galiba hala, 2010 senesinde çift başlı yargının, mesela AYİM’in mevcudiyeti.
En çok güldüğüm de batıcı olduğunu söyleyip, batı standartlarında bir NORMALLEŞMEYE direnen sözde batıcılar.
Ama en çok eleştirilmesi gerekenler de parlamenter/toplumsal güç ve desteğe rağmen NORMALLEŞME sürecinde ağır aksak ilerleyenler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder