13 Aralık 2010 Pazartesi

Eser KARAKAŞ - Eğitimde McKinsey raporu


Eğitim-öğretim süreçleri ve iktisadi büyüme ilişkisi geçmişe, hatta yakın geçmişe oranla dahi çok daha netleştiğinden beri bu alanda ilginç tartışmalara rastlıyoruz.
Ve bu arada da doğru bildiğimiz, doğru olduğunu zannettiğimiz bir dizi kavram da ciddi bir biçimde sorgulanıyorlar.
Dünyada özel kurumlar, büyük şirketler senelerdir, bu yeni bir süreç hiç değil, eğitimle ilgili küresel çalışmalar yapıyorlar, bunları yayınlıyorlar, tartışıyorlar.
Bu özel kurumların belki de en başında senelerdir bu alanda ilginç çalışmalar yayınlayan McKinsey geliyor.
McKinsey daha bir hafta önce, 29 Kasım’da, eğitim-öğretim süreçlerinin kalitesi üzerine, üzerinde düşünülmesi gereken bir Rapor açıkladı; internetten bu Rapor’un sunumunu izleyebilirsiniz.
Aslında elimizde, yine McKinsey’in 2007 senesinde yayınladığı son Rapor da var.
Üç yıl arayla gelen bu iki rapor arasında, benim ilk saptamalarıma göre, bulgular ve sonuçlar düzeyinde çok büyük farklar yok.
Bu kısa köşe yazısında McKinsey’in yirmi ülke/bölgeyi temel alarak yaptığı araştırmanın sonuçlarını özetlemeye çalışacağım.
İlk ilginç sonuç, 2007’de de aynı sonuca varmışlar, eğitim-öğretim süreçlerinin başarısı ile öğrenci başına yapılan özel/kamusal harcama arasında çoğumuzun sandığı kadar net, açıklayıcı bir ilişkinin görülmemesi; eğitime çok para harcamak elbette zararlı değil ama belirli tanımlanmış başarılar için de en kestirme yol galiba hiç değil.
Doğru yöntemler uygularsanız, raporlar bunları tartışıyor, olabilecek en kötü durumdan altı sene içinde temel eğitim çok iyi noktalara gelebiliyor; başta Singapur ve Güney Kore olmak üzere bu alanda büyük başarıların altına imza atan ülkeler var.
Singapur, Hong Kong ve Güney Kore, McKinsey kriterlerine göre, kendilerinden öğrenci başına çok daha fazla harcama yapan ABD ve İngiltere’den çok daha önemli ilerlemeler kaydetmişler.
McKinsey’in “doğru yöntemler uygularsanız altı sene yetebiliyor” saptaması bizde senelerdir söylenen “eğitimin düzelmesi için bir-iki kuşak gerekli” savını boşa çıkarıyor.
Singapur örneğinde bizi çok ilgilendiren/ilgilendirmesi gereken bir konu da, başarılı süreç yönetiminin bu ülkede farklı etnik gruplar arasındaki eğitim başarısı düzey farklarını adeta sıfırlamış olduğu; McKinsey de bu konuda “esnek müfredat” ilkesinin çok önemli olduğunu vurguluyor. Yemin billah, raporda Türkiye’nin adı bile geçmiyor, raporların yazarlarının da Singapur’u bölmek amaçlı çalıştıklarını pek zannetmiyorum.
2007 Raporu’nun 29 Kasım 2010 çalışmasında da ısrarla tekrarlanan ana fikri çok hoş: “İyi eğitimci olmadan iyi eğitim, çok iyi eğitimci olmadan da çok iyi eğitim olmaz”.
McKinsey yeni Raporu eğitim-öğretim iyileşme aşamalarını dörde ayırmış: kötüden (poor) kabul edilebilire (fair), kabul edilebilirden iyiye (good), iyiden çok iyiye (great), çok iyiden mükemmele (excellent).
Kötüden kabul edilebilire geçmenin kriteri büyük öğrenci sayılarının temel, en temel konularda (basics), mesela okuma ve dört işlem konusunda sorunsuzlaşması olarak tanımlanıyor; parantez içinde McKinsey’in kullandığı terminolojiyi veriyorum.
İyiden çok iyiye, çok iyiden mükemmele geçiş ise adeta tümüyle öğretmen kalitesine (McKinsey kalibre diyor) endekslenmiş; iyi öğretmen seçmek, öğretmenlik mesleğinin toplum gözünde değeri, öğretmenlerin gelir düzeyleri, mesleğin çekiciliği, öğretmenlerin meslek içi yetişmesi, meslektaşlardan öğrenmek (peer education) temel kriterler.
Öğretmen geliri konusunda kriter ise öğretmenin senelik net gelirinin o ülkenin kişi başına düşen senelik gelirinin ne kadar üzerinde ya da altında olduğu.
Bu konularda köşe yazısı limitleri yetersiz; daha sonra devam edebilirim.  
İki gün sonra, 7 Aralık’ta, yeni PISA sonuçları açıklanacak, bakalım durum ne gösteriyor?

Hiç yorum yok: