13 Aralık 2010 Pazartesi

Mehmet ALTAN - Hititler arsenikle mi beslenirdi?



Keşke diyorum... Başbakan Erdoğan dün üniversite rektörlerini YÖK konuşmak için değil de elli yıldır hiçbir taze su kaynağı ile teması olmamış, içindeki arsenik oranı çok yüksek olan...
Bu nedenle de Mark Twain’in “dünya üzerindeki en yalnız yer” olarak tanımladığı...
California’daki tuzlu Mono Gölü’nde bulunan GFAJ-1 adlı bakteriyi konuşmak için çağırsaydı...
İnanıyorum ki çok farklı bir Türkiye vizyonu çıkardı.
***
Türkiye maalesef Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararı ve uluslararası baskılar istikametinde yeniden şekillenen İsrail ile ilişkiler arasında sallanıp dururken...
Mono Gölü’nden gelen sarsıcı haber, yaşam hakkında bugüne kadar bin bir çaba ile oluşan bilimsel temel bilgileri kökünden değiştiriyor... Yeni bir halka ile onları çok daha ileri bir noktaya taşıyor.
Amerikan Jeofizik Enstitüsü Astrobiyoloji profesörü Felisa Wolfe-Simon, Mono Gölü’nden çıkardığı tortul çekirdeği örneklerini incelemeyi sürdürürken ortaya çıkardığı bakterinin arsenikle hem beslendiği, hem de DNA’sında fosfor yerine bu zehirli maddeyi yapıtaşı olarak kullandığını saptadı. 
Bu keşif, dünyadaki yaşamın altı elemente bağlı olduğu kuralını yıkarak, zenginleştiriyor...
Tüm canlıların DNA’sının sadece karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve kükürt olduğuna dair “bilimsel inanç” yıkıldı... Buna arsenik de eklendi... Diğer gezegenlerde hayat olasılığı güçlendi.
Şimdi Mars’ın keşfi planı bile yeniden gözden geçirilecek. Çünkü bu keşif, dünya dışındaki yaşamla ilgili araştırmalara yeni bir ivme kazandıracak.
***
Bu büyüleyici keşfin insanlığı hem dünyada yaşamı yeniden düşünmeye, hem de diğer gezegenlerden elde edilen bulguları yeniden değerlendirmeye zorlayacak olması yanında, bir de “bilimin” ne olduğunu elle tutulur, gözle görülür hale getiren son örnek olması açısından da çok ilgilendirip, çok heyecanlandırıyor beni...
Bu konudaki tüm çalışmalar, birkaç yıl önce, yazılmamış biyoloji yasaları olabileceği ve dünya üzerinde değişik yaşam biçimlerinin bulunabileceği olasılığı konusunda üç bilim adamı arasındaki tartışmalardan çıkmış.
Profesör Felisa Wolfe-Simon, Ariel Anbar ve Paul Davies adlı araştırmacılar, 2009’da yayınladıkları ortak çalışmalarında, dünyadaki bazı yaşam biçimlerinde, arseniğin, elementlerin periyodik tablosunda yakın olduğu fosforun yerini alabileceğini belirtmişler.
Bunun üzerine Felisa Wolfe-Simon, yüksek düzeyde tuz ve arseniğin bulunduğu California’daki Mono Gölü’nde bu teorisini deneylerle ortaya koymak için çalışmalara başlamış.
Bulduğu bakteri her ne kadar fosforla daha iyi büyüse de çok miktarda arsenik ve çok az miktarda fosfor içeren bir şişede de yaşamını sürdürmüş... Wolfe-Simon’ı şaşırtan ise bakterinin arsenikle beslenmekle kalmayıp DNA’sında onu fosforun yerine koyabilmesi olmuş...
***
Bu buluş, bilimin nasıl bir sabır, inat, bilimsel inanç ve sezgi konusu olduğunu en iyi anlatan son örnek.
Bilimsel buluş sadece ileriyi daha iyi anlamayı değil, geçmişi de yeniden ve berrak bir ışık altında görmeyi de sağlayıverir...
Örneğin, Anadolu Yarımadası’nın en eski uygarlığı olan Hititleri asırlarca tam bilemeden yaşadık.
Ama 1915 yılında Friedrich Hrozny, Hitit çivi yazısını çözünce tarihin kapıları geçmişe doğru sonuna kadar açıldı... Bilimdeki her ileri adım geçmişi de çözer, keşfeder...
Bilim dediğimiz de budur...
***
Siyaset esip savuruyor ama dünyayı bilim değiştiriyor...
Siyaset konuşuyoruz ama yeni çağın kapılarını Profesör Felisa Wolfe-Simon açmakta...
Onun için...
Keşke diyorum...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün üniversite rektörlerini YÖK konuşmak için değil de elli yıldır hiçbir taze su kaynağı ile teması olmamış, içindeki arsenik oranı çok yüksek olan...
Bu nedenle de Mark Twain’in “dünya üzerindeki en yalnız yer” olarak tanımladığı...
California’daki tuzlu Mono Gölü’nde bulunan GFAJ-1 adlı bakteriyi konuşmak için çağırsaydı...
İnanıyorum ki ortaya çok farklı bir Türkiye vizyonu çıkardı...

Hiç yorum yok: