21 Ağustos 2010 Cumartesi

Ahmet Altan - İki Mandela

KUM SAATİ 11.08.2010


Ahmet Altan

İki Mandela


Bir savaşın ilk amacı nedir?

Her savaşın ilk amacı savaşı bitirmektir.

Uğruna savaşılan her neyse o elde edilsin ve savaş bitsin diye savaşılır.

Bugün ülkemizde süren savaş, savaşı bitirebilir mi?

Benim görebildiğim kadarıyla bu savaş daha bin sene sürse bitmez.

Bu savaş, savaşı bitiremez.

Ne PKK oraya buraya mayın koyup birkaç askeri öldürerek, kasabalarda polis arabalarını tarayarak, karakol basarak savaşı bitirebilir…

Ne de ordu “kırsalda” gerilla kovalayıp birkaç çocuğu öldürerek savaşı bitirebilir.

Savaşın bitiremeyeceği bir savaş yaşanıyor ve bu savaş sürdükçe iki taraf da “kirleniyor” ve şaibeli bir hale geliyor.

Bunu söylediğim için Kürtlerle Türkler ne kadar kızarlarsa kızsınlar, orduyla PKK’nın böylesine prestij kaybettiği, kendi taraftarlarınca bile böyle şiddetle sorgulandığı, amaçlarının ne olduğu konusunda kuşkuların böylesine açıkça dile getirildiği başka bir dönem herhalde hiç olmadı.

Bugün orduyla PKK, savaşı bitirmek için savaşmıyorlar, sadece “öfkeli” Türk ve Kürtlerin öfkesini tatmin edebilmek ve savaşı sürdürebilmek için savaşıyorlar.

Bu da onları, içinden çıkamayacakları bir şiddet labirentine sokuyor.

O labirentin içinde çocukları öldürerek dolaşabilirler, “tuhaf” ittifaklar” kurabilirler, savaşı yıllarca sürdürebilirler ama savaşı bitiremezler.

Savaşı bitirebilmek için çok daha büyük bir cesaret ve çok daha büyük bir amaç gerekiyor.

Türklerle Kürtlerin “daha mutlu, daha özgür, daha eşit ve daha zengin” yaşamasını amaçlayan bir kararlılığa, bu kararlılığı hayata geçirecek bir cesarete ihtiyacımız var.

Böyle büyük bir amaç da “birkaç çocuk” öldürerek elde edilemez.

Böylesine karmaşık bir meseleyi AKP-BDP çekişmesine indiren bir sığlıkla da sorun çözülemez.

Nobel ödüllü “barış havarilerinden” Desmond Tutu, Başbakan Erdoğan’a bir mektup yazarak, “Filistinliler için gösterdiği duyarlılığı Kürtler içinde göstermesini” isteyerek, “bu sorunu çözebilirseniz bir Nelson Mandela da siz olursunuz” demiş.

Bu savaşı bitirecek olanın tarihe geçeceği ve Mandela çapındaki liderlerin yanında yer alacağı açık.

Ama benim görebildiğim kadarıyla bize bir Mandela yetmez.

İki Mandela gerekir.

Bir Türk, bir Kürt Mandela.

“Ben de Mandela çapında bir liderim” diyecek Türk yöneticinin, “Kürtlerin eşitliğini” kabul eden bir anayasa hazırlatması, en azından böyle bir anayasa için söz vermesi, anadile eğitimi “doğal bir hak” olarak kabul etmesi, “özerk yönetim” konusunu sadece güneydoğu ölçeğinde değil Türkiye genelinde tartışabilmesi, bunları yaparken de karşılaşacağı saldırıları göğüsleyecek bir gücü olması gerekir.

Mandela’lığa adaylığını koyacak Kürt liderin de, bu “barış” hazırlığının yolunu açması, barış girişimleri sırasında Reşadiye ya da Dörtyol türü “barışı torpilleyen” şaibeli eylemlere izin vermemesi, silahları bir süreliğine de olsa susturarak gelişmelerin sonuçlarını beklemesi, gelişmelerin kösteklendiği yerlerde yapıcı eleştirileriyle barışın doğru yolda ilerlemesine yardımcı olması gerekir.

Bu iki Mandela’nın da barışı samimiyetle istemesi gerekir.

Bu iki Mandela’nın da her türlü riski sırtlayacak “mangal gibi yüreği” olması gerekir.

Bu iki Mandela’nın da bu ülkenin insanlarına “barışın” ortak yararını anlatabilecek bir yeteneği olması gerekir.

Böyle iki Mandela var mı bilmiyorum.

Ama iki “aday” var.

Türk tarafında bunu, Desmond Tutu’nun da söylediği gibi Erdoğan üstlenebilir, bu meseleyi çözmesi onu sadece Türkiye’de değil, başta Ortadoğu olmak üzere dünyada en büyük liderler arasına sokar.

Kürt tarafında ise silahları susturma gücüne sahip tek bir isim gözüküyor, o da Abdullah Öcalan.

Öcalan, savaşı başlatmak için gösterdiği cesareti “bitirmek” için de gösterebilirse, ülkenin kaderini de kendi kaderini de değiştirebilir, bir zaman sonra uluslararası seminerlerde Mandela gibi “barışın” nasıl elde edildiğini anlatan konuşmalar yapabilir.

Bu savaşı savaşla bitirmek mümkün değil ama bu savaş şöyle ya da böyle bitecek.

Kader, bu iki adama büyük bir fırsat bahşediyor.

Bu fırsatı, kendileri ve insanları için kullanabilirler mi?

Barışı getirebilirler mi?

Bunu yapabilirlerse, barışa ve mutluluğa daha çabuk erişiriz, daha az çocuğumuz ölür.

Yapamazlarsa…

İngiltere’de olduğu gibi, İspanya’da olduğu gibi, Güney Afrika’da olduğu gibi burada da bunu yapacak birileri mutlaka çıkar.

Ama o zamana kadar çok çocuk ölür, çok acı çekilir

Hiç yorum yok: