Sözde gazeteler, sözde gazeteciler / Eser KARAKAŞ
Geçenlerde bir gün, Türkiye’nin önemli gazetelerinden birinin eski genel yayın yönetmeni Türkiye’nin daha özgür, daha zengin bir ülke olabilmesi için senelerdir uğraş veren, bu uğraş süreci içinde de yine aynı gazetenin eski bir yazarı tarafından “liboş” gibi çok üst düzey, çok nitelikli, gazetenin genel nitelik çizgisiyle uyumlu nitelendirmelere muatab kılınan bir kesimden “sözde liberaller” diye bahsediyordu.
Bir-iki satır aşağıda da hızını alamayan aynı eski genel yayın yönetmeni, yeni köşe yazarı yine aynı kesimden “faşist” olarak bahsediyordu.
Bu tür çok nitelikli, çok içerikli, derin sosyolojik analizler içeren nitelemelere, mesela aynı gazetenin eski bir yazarının “liboş” nitelemesine yanıt üretmek özünde bir tenezzül meselesi.
Tenezzül etmemekte yine ve hala yarar görüyorum ama bir saptamayı da yapmaktan kendimi alamıyorum.
Türkiye’de yaygın çıkar ilişkileri ağının en “düşman” olduğu dünya görüşü hiç kuşkusuz liberalizmdir.
Bu çıkar ağına bir biçimde takılmış olanlar için komünizm, siyasi islam, devletçilik, hatta ayırılıkçılık, vs. gibi görüşler liberalizme oranla hep ikinci derece konulardır zira yaygın ve yerleşik çıkar ilişkilerine darbe vurmaya aday en güçlü entegre görüş liberal görüştür.
Bendeniz bu “sözde liberal”, “liboş” gibi çok değerli, çok derinlikli ifadeleri bu açıdan değerlendirmeye yatkın bir kişiyim.
Ancak, birilerinden “sözde liberal” gibi çok nitelikli, çok üst düzey ifadelerle bahsedebilen bir gazeteci, bir gazete acaba son günlerde nasıl bir mesleki sınav veriyor?
Bugün Gazetesi geçtiğimiz günlerde olağanüstü bir habercilik yaptı ve iki yüksek rütbeli subayın bir PKK grubunu imha edilmekten nasıl kurtarmak istediğini sayfalarına taşıdı.
Haberin mahrecinin Milli İstihbarat Teşkilatı olması da meseleyi daha ilginç kılıyor; mahreç derken kastım, iki subay arasında geçen konuşmanın MİT’in dinlemesine takılmış olması.
Bugün’ün bu çok önemli haberini Taraf gazetesi de, her ciddi gazetenin yapması gerektiği gibi, görüyor ve konuyu biraz daha araştırıyor.
PKK grubunun iki TSK subayı tarafından (adları, rütbeleri vs. her şey veriliyor) kurtarılmaya çalışıldığı tarih en azından olayın kendisi kadar ilginç zira bu çok “ulusalcı-ergenekoncu” telefon konuşmasından yaklaşık on gün sonra o karanlık Dağlıca baskını gerçekleşiyor.
Dağlıca baskınında çok sayıda şehit veriyoruz, baskın sırasında, öncesi ve hemen sonrasında çok ilginç gelişmeler yaşanıyor, Genelkurmay sonuçlarını, başka soruşturmalar gibi, hala öğrenemediğimiz bir soruşturma açıyor.
O tarihlerde aklı başında herkes bu Dağlıca meselesinden pis kokular geldiğini de söylüyor ama olayın nedense arkası pek gelemiyor.
Bugün Gazetesi’nin bu çok önemli haberi sonrasında da Genelkurmay’dan şu ana kadar “çıt” yok.
Milli Savunma Bakanı ise, kanımca, “özrü kabahatinden büyük” bir açıklama ile yetiniyor.
Devlet ricalinin olaya yaklaşımı önemli ama basının bir kesiminin yaklaşımı kanımca devlet ricalinin yaklaşımından da ilginç.
Ancak, kendi tabirleriyle, “sözde gazete, sözde gazeteci” olarak nitelendirilebilecek bir kesim bu çok önemli olayı kaç gündür ısrarla görmezden geliyor.
Aynı sözde gazete, sözde gazeteci Hrant Dink öldürüldüğünde de “meseleyi abartmayın, bu olay gençlerin kurduğu bir çetenin işidir” diyebilecek kadar misyoner olduğunu göstermiş idi.
Dağlıca skandalı belki daha da büyük bir lokma ve bu nedenden de kendilerini anlayışla karşılamak şart.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder