Ramazan’da caz caiz midir? Mehmet ALTAN
Ramazanın ilk sahuruna kalktık, ilk iftar ise bu akşam. Ağustos ayına denk geldiği için Ramazan’da oruçlu geçen süre yaklaşık 16 saate yaklaşıyor. Hal böyle olunca Sağlık Bakanlığı devreye girdi, sağlık öğütleri veriyor:
Sahura kalkılmaması ya da sahurda sadece su içilmesi yaklaşık 15-16 saat olan açlık süresini 20 saate çıkarmakta, bu da açlık kan şekerinin daha erken düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olmaktadır.”
***
Sağlık Bakanlığı “beslenme” konusunda öğütler vere dursun, dilenerek beslenme metodunu yaşam biçimi haline getiren dilenciler şimdiden İstanbul’u kuşatmış bulunmakta...
Falih Rıfkı ne dermiş:
-Burada hırsızlar ve dilenciler var...
Erzurum’a çevre illerden dilenci akını başlayınca belediye harekete geçmiş ve dilenci toplama operasyonu başlatmış...
Daha ilginci gecekondu semtlerinde kiraladıkları evlerde kalan ithal dilenciler, yerli dilencilerin de tepkisini çekiyormuş...
Dilencilere karşı fazla bir cezai müeyyide uygulayamayan zabıta ise günü birlik topladığı duygu tacirlerine Kabahatler Kanunu’na muhalefetten para cezası yazıp bırakıyormuş.
***
Dilencilerin durumu bu...
Onlara alışkınız...
Ama alışkın olmadığımız ve ilk kez ağırlayacaklarımız ise dünyaca ünlü Müslüman caz sanatçıları...
Hakan Erdoğan Productions’ın Ramazan ayı vesilesiyle bu yıl ilk kez gerçekleştirdiği “Ramazan’da Caz”, Müslüman caz sanatçılarının en büyüklerini ağırlıyor.
Ahmad Jamal, Anouar Brahem, Abdullah Ibrahim, Dhafer Youssef Ramazan’da İstanbul’da olacak...
***
İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’na sormuşlar:
Ramazan ve caz müziği bağdaşır mı?
Şöyle cevap vermiş:
“Pekâlâ bağdaşır. Ramazanın bir ibadet, kulluk boyutu var, bir de eğlence boyutu var. Karagöz, meddah, ortaoyunu gibi. Din zaten inanç, medeniyet ve kültürün toplamından oluşan bir şey. Müzik esasen helaldir, haramlığı istisnaidir. Caz da pekâlâ dikkate değer, makbul bir müzik türüdür.”
Hoşuma gitti, çünkü bu yorum bana yakın zamanda kitaplaştırdığım “kent dindarlığı” kavramını anımsattı.
***
Anımsattı çünkü...
Kent dindarı, bir inancın ulviyetinden kendine kimlik çıkarmaya soyunmayan insandır.
İnancı inanç olarak kabul eden, inanç olarak yaşayan, bunu kültür olarak algılayan ama sosyal bir ilişki ağında bir taraf, bir kimlik olarak bundan rant beklemeyen insandır.
Kent dindarı bir şekilde daha doymuş, gün görmüş ve bu inancı, kendi ulviyeti açısından kişiselleştirmiş, kültür olarak algılamış, daha gelişmiş insandır.
Tekke ve zaviyelerin kapanması dinin kültürel, edebî, güzel sanatlar boyutlarını yoksullaştırdı.
Din, sadece bir inanç değil. Bu aynı zamanda muazzam derin bir kültürdür.
Kent dindarları, bu inancın kültürel boyutlarını, içtenliğini, ulviyetini, derinliğini hazmetmiş insandır.
Hem “Ramazan’da Caz”a, hem de bunun “caiz” olduğu yorumuna sevindim.
Epeydir kent dindarları kavramının dünyada da bir şekilde zorda olduğunu düşünüyorum.
Çünkü İslamiyet Şeyh Galip’ten Taliban’a geldi yeryüzünde.
***
“Kent dindarlığı” kavramına yeniden döneriz...
Şimdilik hayırlı Ramazanlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder