21 Ağustos 2010 Cumartesi

Nabi Yağcı-Nihayet...

NEDEN OLMASIN 16.08.2010


Nabi Yağcı

Nihayet...


Karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığın şafağı söker.

Kürt açılımı bitti mi diye sorduğumuz ve yine gençlerimizi kurban verdiğimiz günlerin ardından bugün ateşkesle gelen, kalıcı bir barış umuduyla birlikte Kürt açılımının yeniden canlanacağına dair umutlarımız da yeşerdi. Şimdilik bir ay süre için bile olsa çocuklarımız ölmeyecek. PKK-Öcalan ateşkes ilan etti. Ve hükümet, Başbakan Erdoğan bu barışçı gelişmenin önünü açtı. Basından öğrendiğimize göre TSK’nın yeni komuta kademesindeki askerler içinde de bu gelişmeyi hoşnutlukla karşılayanlar varmış. CHP içinden ateşkes sürecine destek seslerinin çıkması da çok sevindirici.

Bu gelişmenin önemi açık. Çünkü bu ateşkes kararı daha öncekilerden pek çok açıdan farklıdır ve farklı sonuçlar doğurmaya gebedir. Her şeyden önce Kürt meselesinin çözümüne muktedir olan iki dinamiğin yani AK Parti ve PKK’nin karşı karşıya olmaları garip bir çelişkiydi, normal değildi. Bu iki gücün çözüm konusunda suskunluğu sivil toplum örgütlerinin seslerini yükseltmesini doğurdu. STK’lar çağrılarını hedefsiz, öznesiz yapmadılar, sorunu çözme iktidarını elinde tutan iki tarafa açık çağrı yaptılar, “elinizi tetikten çekin” dediler. Bu barış çağrıları etkili oldu. Demokratik Toplum Kongresi’nin son toplantısının kararları da bunu gösterdi.



Taraf’ın verdiği haberler içinde yer alan Demokratik Toplum Kongresi’nin 21 ağustos günü olağanüstü toplantı yapacağı haberi beni heyecanlandırdı. Çünkü DTK yalnızca PKK, BDP çevresinden ibaret olmayan çok daha geniş bir siyasi temsil gücüne sahip. Bu yapısıyla STK’ların eğilimlerini çok daha iyi yakalayabiliyor. Son toplantılarında Kürtler kadar Türklerin de sempatisini kazanmayı başarmış Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk eşbaşkan seçildiler. Böyle bir yapının alacağı kararlar yalnızca Kürtler arasında değil Türkler arasında da yankı bulacaktır, sanıyor ve umuyorum yapılacak toplantıdan barış sürecini hızlandıracak yeni kararlar çıkacaktır.

Bu umutlu noktaya nasıl gelindiği üstüne düşünmemiz gerekir. Çünkü ateşkes kararının kalıcı bir barışa dönebilmesi için bu etmenleri akılda tutmak önemli olacak. En genelinde Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği kafalara artık dank etti sanırım. Özellikle gazetemiz Taraf’ın ısrarlı biçimde gözler önüne serdiği ordunun sınır karakollarını dahi korumakta acze düştüğü, ordu içinde ihmaller zinciri sonucu gençlerimizi nasıl yitirmiş olduğumuz gerçeği, hâlâ ordunun PKK’yi tasfiye edebileceği boş hayali içinde olanları da uyandırdı. Bu gerçeği gören şehit aileleri de artık önceki gibi “bir evladım daha olsa onu da veririm” demiyor, ihmallerin hesabını soruyor, sorumlu arıyor.

Hatay Dörtyol’da yaşanan derin provokasyon hükümetin bazı gerçekleri daha çıplak görmesini sağladı. Hükümet, İçişleri Bakanı bu olay üstüne çok ciddi istihbarat toplama faaliyetine girişti. Öyle sanıyorum ki, derin devletin ve belki de bazı dış odakların kışkırtıcı planlarına vâkıf oldular ve bir Türk-Kürt çatışması ve iç savaş tehlikesinin ciddiyetini kavradılar. Yine öyle sanıyorum ki, PKK de, daha önce Abdullah Öcalan’ın “Ben de kontrol edemiyorum” dediği kendi derin devletinin yaratabileceği provokasyonların kokusunu aldı. PKK’nin, silahlı güçlerini çatışma alanının dışına çekmesiyle iki taraftan da gelebilecek derin güçlerin provokasyonu böylece önlenmiş oldu.

Üçüncü önemli etmen ise kanımca YAŞ toplantısındaki hükümetin asker üstünde sivil otoritesini kararlı biçimde kullanmasıdır. Böylece askerî vesayetin gücünün hayli kırılmış olduğunu sanırım yalnız kamuoyumuz değil Kürtler ve PKK de gördü. Artık askerin her dediğini yapacak veya şapkasını alıp sıvışacak bir hükümet yoktur karşılarında. Asker-sivil ilişkisinde güçler dengesi göreceli de olsa değişmiştir. Referandum sonucunun evet çıkmasıyla daha da değişeceğini herkes görebiliyor. Yani Ak Parti iktidarı üç gün sonra devrilebilecek bir iktidar değil.

Nihayet TMK mağduru çocukları özgürlüğüne kavuşturan yasa değişikliği de güven arttırıcı bir adım olarak bu olumlu sürecin başlamasında önemli bir etmen oldu. Bu söylediklerime başka etmenler, dış konjonktür de eklenebilir kuşkusuz.

Henüz barış sürecinin içinde değiliz ama ona giden önemli bir yolun başındayız. PKK ve Öcalan bu etapta üstüne düşeni yapmıştır. Şimdi devlet sürdürmekte olduğu operasyonları durdurmalı, silahları susturmalıdır. Bu yapılmaz ise ölen her gencimizin tek sorumlusu devlet olur. Atılması gereken başka adımlar da var, ama yerim bittiği için bunlara değinmeyi sonraya bırakıyorum.

Fakat en önemlisi PKK realitesi ve siyasi çözüm üstüne yeniden düşünmektir.

Hiç yorum yok: