21 Ağustos 2010 Cumartesi

Yargıtay ve Dışişleri’nin anayasa ihlalleri / Eser KARAKAŞ

Yargıtay ve Dışişleri’nin anayasa ihlalleri / Eser KARAKAŞ




Yargıtay ve Dışişleri Bakanlığı anayasa ihlallerini sürdürüyorlar.

Hrant Dink’in kalleşce katline giden süreci Yargıtay’ın anayasa ihlali niteliğindeki o hukuk dışı kararı başlattı.

Dışişleri de 15 Ağustos tarihli açıklamasında (!) “AİHM’e yönelik Hükümet görüşü salt hukuki ve teknik unsurlar temelinde hazırlanmıştır” diyerek Yargıtay’ın açık anayasa ihlalini tekrarlamakta, üstlenmektedir.

AK Parti iktidarının en başarılı reformu hiç kuşkusuz Anayasa’nın 90. maddesi son paragrafında 2004 senesinde yaptığı değişikliktir.

Şayet kafalar örümcekli değilse, bu anayasa değişikliği sonrası AİHM’in ünlü 1976 tarihli Handyside kararı TCK 301’in bir hukuk normu olarak üzerindedir.

AİHM’in Handyside kararı orada durur iken, TCK 301’i uygulamak açık anayasa ihlalidir, çok ilkel bir yorum tekniğidir.

Dışişleri bürokrasisinin kendi hükümetlerinin yaptığı (2004) Anayasa 90. madde değişikliğini görmezden gelmeleri de çok ilginçtir ve düşündürücüdür.

Anayasa 90. madde ve Handyside kararı ortada durur iken Yargıtay kararına gönderme yaparak “savunma salt hukuki ve teknik unsurlar temelinde hazırlanmıştır” diyebilmek şayet iptidai bir hukuk dışı ulusalcılık değilse Anayasa 90’ı ve kendi hükümetini ciddiye almamaktır.

Dışişleri bürokrasisi savunmasında ısrarlı ise zaten kamusal nitelik taşıyan savunma metnini Bakanlığın internet sitesine koysun, vatandaşla paylaşsın ve böylece Dışişleri’nin “Dink en değerli aydınlarımızdan biriydi” ifadesinin samimiyetini herkes görsün.

AİHM’e intikal etmiş Dink davası gibi bir davada zaten en doğru yol hiç savunma yapmamak olmalı idi; İstanbul Valiliği’nde bir Vali Yardımcısı ve iki MİT elemanı (isimleri biliniyor) tarafından açıkça uyarılan (!) Hrant için “koruma istemediği için kendisine koruma tahsis edilmemiştir” demek hem mantığa hem de, kimse kusura bakmasın, etiğe pek uygun düşmemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin her aşamasında büyük vebal altında olduğu Hrant Dink cinayetinde savunma vermesi “özrün kabahati aşması” gibi bir durumu ortaya çıkarmaktadır; Türkiye Cumhuriyeti bu davada “ortada açık bir devlet zafiyeti var, bu durumda savunma vermiyoruz” diyebilse idi bendeniz Türkiye Cumhuriyet yurttaşı olmaktan daha fazla gurur duyuyor olacaktım.

Hrant Dink meselesinde benim aklım hep Anayasanın 90. maddesi ve Handyside (AİHM 1976) kararında; Hrant’ı 301’den mahkum eden Yargıtay hakimlerine naçiz önerim odalarına astıkları Atatürk resimlerinin yanına bir de büyük puntolarla 90. madde son paragraf ve Handyside kararının tercümesini assınlar, az bir ihtimal ama belki bir işe yarar.

Bir Yargıtay hakiminin ya da insan hakları konularıyla ilgili dairede çalışan bir Dışişleri bürokratının Anayasa 90’ı ve Handyside kararını bilmemesi olanaksız (bilmiyorlarsa ilk işleri istifadır); bunlara rağmen Yargıtay 301’den Hrant’ı mahkum edebiliyor, Dışişleri de savunmasında bu karara ısrarla gönderme yapıyorsa işin içinde hukuk ötesi başka şeyler var demektir.

Bu “başka iş” de tarafsız bir yargı için 12 Eylül’de kullanılacak evet’in en sağlam gerekçesini oluşturmaktadır.

Hiç yorum yok: