28 Şubat 2011 Pazartesi

Hasdal'dan ve Hasdal'a mektup - caglarsavkay

Hasdal'dan ve Hasdal'a mektup

20.02.2011 19:50:00
http://www.ikincigrup.com/images/spacer.gif



Hasdal' dan ve Hasdal' a mektup var



bir kaç gündür Ruşen Çakır, Vatan gazetesinde yazıyor...

önce şunları yazdı:

(...) 'yıllardır kendilerini bu ülkenin ilk ve çoğu durumda da tek sahibi görmüş, buradan hareketle her türlü hak arayışını en sert yöntemlerle bastırmış, defalarca Türkiye’yi bir “açık hava hapishanesi” ve daha acısı “işkencehanesi” ne çevirmiş olanların da sıra bir şekilde kendilerine geldiğinde hak ve hukuklarını aramaları son derece doğal ve doğrudur. Demek ki adalet her zaman ve herkes için lazımmış!' (...) ( Ruşen Çakır, Vatan, 15-2-2011 )

ertesinde, Balyoz davası sanıklarından tutuklu tümgeneral Ahmet Yavuz dan gelen yazıyı,'Hasdal dan mektup var' başlığı ile yayınladı; ( bu mektup yaygın bir şekilde bütün mecralarda dolaştı...)

mektup şöyleydi;

(...)' kendisini bu ülkenin sahipleri arasında ve hizmetkarı olarak gören, her türlü hak arayışını saygıyla karşılayan ve hak arayanın yanında olan, hayatının hiçbir döneminde şiddete başvurmamış, (...) 'bir insan olarak; hak aramanın benim içinde doğal olduğunu ifade etmiş olmanızı ve bu cümleyi bir ünlem ile bitirmenizi, doğrusu sizin hak anlayışınız konusunda beni şüpheye düşürdü.'(...) 'geçmişte yapılan haksız ve hukuksuz uygulamalardan gurur duyacak değiliz. Akıllı insanlar öğrenen, ders çıkaran insanlardır. Bizim de hayattan çıkardığımız bir sürü ders vardır. Olması gereken de budur. Ancak geçmişte sözünü ettiğiniz olumsuz gelişmelere vesile olanları kişisel olarak mahkum etmek yerine; bir dönemi karalayarak, bugün bir iftira (Balyoz Planı) olarak gündeme getirilen ve yargıya taşınan bu konunun mağdurlarının hak aramasını müstehzi bir tarzda yazı konusu etmenizi size yakıştıramadım.' (...) ( RÇ, Vatan 19-2-2011 )

Ruşen Çakır'ın, 'Hasdal' a mektup var' başlığı ile bir sonraki günkü cevabı ise şöyle:

(...) 'Ahmet Bey, Siz de birçok kişi gibi, Ergenekon ve Balyoz süreçleri 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte yaşananları kıyaslamamdan rahatsız olmuşsunuz. “Bir dönemi zihinsel düzeyde sorgulamak, yermek ve hatta mahkum etmek başka bir şeydir. Bugün yaratılan hukuksuzluğu sergileme gayreti ile o dönem arasında bağ kurmak başka bir şeydir” diyorsunuz ama bence çok kötü yanılıyorsunuz.(...)  'benim de hapislik maceram 1981 Nisan sonunda Hasdal Askeri Cezaevi’nde başladı,keşke binaların dili olsa da sizlere bundan 30 yıl önce oralarda ne zulümlerin yaşandığını, bazı subayların bunları nasıl normal karşıladığını, hatta kimi zaman zevk aldığını anlatsa.' (...) 'Daha haftanız dolmadan helikopterlerle Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları sizleri ziyaret etti. Ne güzel! Ama benim aklıma, bir ziyaret günü, görüş alanına giderken sırf bana el salladı diye tartaklanan annem ve bunun hemen ardından cezaevi müdürü binbaşının beni kendi makam odasında bizzat dövüp hücreye atması geldi. Aramızda çok ama çok fark var. Bizlere 30 yıl önce, gardiyanlar başta olmak üzere karşımıza çıkan her asker kişiye “komutanım” diye hitap etmemiz dayatıldı. İstanbul askeri cezaevleri buna direndi, hatta sırf bu yüzden birçok arkadaşımızı kaybettik. Bugünse gardiyanlara, sizlere “Paşam” demeleri emrediliyormuş' (...) 'Bize adaletsizlik yapılıyor. Deliller uyduruluyor. Komploya kurban edilmek isteniyoruz” diyorsunuz. Özetle Türkiye’de “suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu gösteren mekanizmalar”ın varlığından şikayet ediyorsunuz. Şikayetinizde haklı olabilirsiniz ama şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Bugün ülkede yargı kimseye güven vermiyorsa bunun birinci sorumlusu askeri rejimler ve ordunun siyaset ve yargıya müdahale etmesidir. Eğer 12 Eylül’de yargılamalar evrensel normlara uygun yapılmış olsaydı, eğer 28 Şubat sürecinde ordu, yargı mensuplarını ayağına çağırıp onlara irtica brifingleri vermemiş olsaydı, günümüzde asker kökenli sanıkların adalet taleplerine kamuoyu daha fazla kulak kesilirdi.' (...) '12 Eylül’ün faşizminin yükünü günümüzün subaylarına yüklemenin de bir başka zulüm olduğunu biliyorum. Ama aradan geçen onca yıla rağmen TSK’dan hiçbir şekilde bir özeleştiri çabası gelmemesi son derece anlamlıdır. İşte Ergenekon, Balyoz gibi davalar bu noktada birer fırsat olabilir. Mahkeme salonlarını, savunma kürsülerini, Türkiye’nin çok ihtiyacı olan bu yüzleşme için kullanmaya ne dersiniz? (...) 'Türkiye’nin yakın tarihi ve ordunun siyasi yaşama müdahaleleri hakkında ne düşündüğünüzü de duymak isteriz' (...) ( Ruşen Çakır, Vatan,20-2-2011 )'

                           
                          ******


muhafazakar İktidar ve Yargı, bu süreci hiç bir şüpheye mahal vermeyecek bir usul ve esas şekilleri ile yürütemediler... öyle veya böyle, bu hususlarda, zerre şüphe içermeyen bir kamuoyu mutabakatı da oluşturalamadı...

Ruşen Çakır, açıkça yazmamış; 2003-2006 arasındaki, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Balyoz vs.vs. darbe teşebbüslerini itiraf etmelerini de duymak istiyoruz...

Buna karşılık, bu dönem ve benzeri faaliyetler için, ( öldürme, işkence vakıaları, yani insanlık suçları vareste tutulmak şartıyla ) genel bir af çıkartılmasını, ve nihayet bir dönemin kesinlikle artık kapanmasını hepimiz talep edebiliriz...

sonrasında,

nihayet,

geniş bir mutabakat ve katılım süreci kapsamında hazırlanacak 'yeni sivil Anayasa' nın Dünya' ya uçuracağı 'yeni Türkiye' için çalışmaya koyulmak...

bu kadar basit...

21-2-2011

caglarsavkay@ikincigrup.com
 

Hiç yorum yok: