28 Şubat 2011 Pazartesi

İmdat ! herşey çok hızlandı ! Aciliyet hissi veya 'Hızlanma, zamanın sosyal eleştirisi'

İmdat ! herşey çok hızlandı ! Aciliyet hissi veya 'Hızlanma, zamanın sosyal eleştirisi'

26.09.2010 00:24:00
http://www.ikincigrup.com/images/spacer.gif

Çağdaş insan, devamlı sökülerek yıkılan bir yokuşa, umutsuzlukla tırmanmaya çalışmakta. Aynı yerde kalabilmek için süratle ileriye atılıyoruz. Durduğumuzda, hemen en aşağıya düşüyoruz. Alman sosyolog Hartmut Rosa, 'Hızlanma, zamanın sosyal eleştirisi' başlıklı incelemesi üzerine Le Monde Magazine' in 29-8-2010 tarihli sayısına konuştu; Hartmut Rosa,hızlanmanın yarattığı büyük dalgayla sürüklenen demokrasinin, değerlerin, düşünmenin, kimliklerin, çözülüp dağılmasına ışık tutuyor...(AC/ÇŞ/İkinciGrup)


 
Sanki zamanımızın olmadığı, herşeyin çok hızlandığı, hayatın kayıp gittiği ve bu gidişi frenleyememe hissi sıkıntı ve stres yaratıyor. İşte Iéna' da, Friedrich-Schiller Üniversitesi' nde ögretim üyesi Hartmut Rosaönemli eseri ''Hızlanma, zamanın sosyal eleştirisi'' nde, bu düşünceleri geliştiriyor.
Paul Virilio' nun hız üzerine endişeli çalışmalarından sonra, Hartmut Rosa, hızlanmanın yarattığı büyük dalgayla sürüklenen demokrasinin, değerlerin, düşünmenin, kimliklerin çözülüp dağılmasını inceliyor. Yaz tatilinin bitip, tekrar 'koşmaya' başladığımız bu sıralarda, Le Monde ( Le Monde Magazine 29-8-2010) gazetesinin Hartmut Rosa ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz... ( AC/ÇŞ/İkinciGrup )





Le Monde: Tatil sonrasındayız, yaşamımızın ne denli hızlandıgını ciddi bir biçimde hissettiğimiz zaman. Çoğu zaman tatilimizin dolu dizgin geçtigi hissindeyizdir. Bu sürekli acil durumu nasıl izah edebiliriz?
Hartmut Rosa: Bugün, zamanın mekanı yok ettiğini görüyoruz. Ulaşımın, tüketimin, iletişimin hızlanmasıyla, yani ''teknik hızlanma'' yla, dünyamız maddi ve manevi olarak küçüldü.
Bazı çalışmaların vardığı sonuçlara göre, dünya, 'ulaşım-taşıma' devriminden evveline oranla altmış defa daha küçük gözükmektedir. Dünya elimizin altında. Dünyanın her yerine, çabukça, ucuza seyahat edebildiğimiz gibi, istediğimiz kitabı, müziği veya filmi dünyanın öbür ucunda olsa dahi istedigimiz an bilgisayarımıza indirebilmekteyiz.
Bu hızlanma ve yakınlaşma bize fevkâlade gözükse de, her hızlanma aynı zamanda, gezdiğimiz ülke veya tükettiğimiz nesneden aldığımız hazzın da azalmasına sebep olmaktadır. Otoyollar, ülkeyi gezmemize engel olmaktadırlar; ülke, birkaç soyut sembol ve standartlaşmış birkaç 'yerel' otoyol lokantasına indirgenmiş olmaktadır.
Seyahat edenler, ülkeleri uçaklarla geçmekte, gördükleri yegane şehir havaalanları ve otobüslerle gittikleri tatil köyleri olmaktadır; sonra da yerel rehber eşliğinde gerçekleştirilen ziyaretler. Bu bağlamda, teknik hızlanma beraberine mekanın yok olmasını ve yaşam ritminin de hızlanmasını beraberine getirmektedir.
Tatilde dahi, herşeyi hızla yapmak zorundayız: jimnastik, diyet, eylence, kitap okuma, müzik dinleme veya bir harabe gezme. Bu yüzden her tatil sonunda, ''Bu yaz dört günde Tayland' ı gezdim'' türünden sözler duyarız. Yaşamın bu denli hızlanması stres ve tatminsizlik yaratmaktadır. Bir ülkeyi dört günde gezmek, koca bir kitaplığı bir tıklamayla satın almak, veya yüzlerce müzik parçasını birkaç dakikada indirmek mümkün olabilir, fakat gezdiğimiz ülkenin insanlarına rastlamak, bir roman okumak, veya sevdiğimiz bir müziği tadına vararak dinlemek çok zaman gerektirir. Fakat bu zamanımız yok. Acele etmemiz gerek. Tüm dünya anında veya birkaç saatlik bir uçak yolculuğuyla elde edilmesine ragmen, bunlardan istifade etmek için zamanımız yok.
Le Monde: Sizce, yaşamın hızlanması, zaman birimi içerisinde yapmamız gereken eylemlerin çoğalmasına sebep olmaktadır. Bu ne demek oluyor ?
Hartmut Rosa: Bu günlerde herkes tatilden dönmüş bulunuyor, ve yapılmayı bekleyen işlerin altından nasıl kalkılacağı sorusu herkesin zihninde. Mesaj kutusu ağzına kadar dolu, yeni faturalar istiflenmekte, çocuklar okul malzemelerini istemekte, şu yeni formasyon seminerine, yabancı dil kursuna yazılmak, emeklilik planımla ilgilenmem, iyi bir sağlık sigortası bulmam gerek, telefon şebekemden memnun değilim, bu yaz biraz fazla kilo aldım, birşey yapmalıyım...
Gün sonunda kendimizi suçlu hissederiz; tüm bu saydığımız ugraşıları düzenleme gerekliliğine kendimizi inandırırız. Fakat zamanımız yoktur.
Aynı zamanda, bu uğraşılar için kaybedebileceğimiz zamanın, rekabette olduğumuz iş arkadaşlarına nazaran alan kaybetmemize sebep olabileceği fikri bizi bunaltır. Zamanı hızlandırma makinası herşeyi keskinleştirmektedir. Biraz zaman bulsak dahi, kendimize, ailemize zaman ayıramadığımız için kendimizi tekrar suçlu hissederiz. Gördüğümüz gibi, neticede, yaşam ritminin hızlanması, zaman birimi içerisinde yapmamız gereken şeylerin çoğalması herşeyi alt üst etmektedir.
Le Monde: Aynı zamanda, yaşamın her dönemi daralıyor...
Hartmut Rosa: Gerçekten de, günlerimizin her safhası bile daralıp ve kesifleşiyor, iş yerinde, ritmler hızlanıyor, rasyonelleşiyor. Yemek süreleri, aile ile geçirdiğimiz zaman, dışarda dolaşma, uyku süremiz bile kısalıyor. Herşeyi yapabilmek için, bu anları kesifleştirmek zorundayız. Çabuk yiyoruz, dua ediyoruz, mesafeleri kısaltıyoruz, seyahatleri hızlandırıyoruz, aynı anda birçok faaliyette bulunmaya çalışıyoruz. Bu ise subjektif bir biçimde, aciliyet, suçluluk, stres, saatlerle ilgili sıkıntı hissinin belirmesine sebep olmaktadır. Buna, yaşamımızın elimizden kaçtığı hissini de eklemek gerek.
Le Monde: Giderek elimizden kaçan ''şimdiki zamanın kompresyonu''olgusu ile karşı karşıyayız, diyorsunuz. Biraz daha izah edebilir misiniz ?
Hartmut Rosa: Eğer şimdiki zamanı, yani yakın gerçeği, bugünü ve yakın geleceği kurmayı sağlayacak tecrübeleri yapabileceğimiz, bunların bize bir faydası olabilmesini ve gelecek nesillere geçirebilmemizi ve güvenilir neticeler elde edebilmemizi sağlayan istikrarlı bir zaman birimi olarak belirlersek, evet şimdiki zaman kompresyona ugramıştır.
Hızlanma çağında, şimdiki zaman istikrarsızlaşmakta, kısalmakta; mesleklerin, teknolojilerin yıpranmasına ve kaybolmasına tanık oluyoruz.
Pre-modern çağda, yani büyük sanayi devriminden evvel, şimdiki zaman en az üç nesili birbirine bağlayabiliyordu, zira, Dünya, büyük baba ile torunu arasında değişmiyordu. Modern çağda, yani XX. yüzyılın ilk yarısında şimdiki zaman bir nesile indi: büyük baba, torununun şimdiki zamanıyla kendisininkinin aynısı olmayacağını biliyordu. Yeni nesiller yeniliğin vektörleri oluyorlardı; görevleri 'yeni bir Dünya' yaratmaktı, Mayıs 1968' de olduğu gibi.
Bugün, yani hiper modernlikte, dünya, bir nesil zarfında birkaç defa değişiyor. Babanın, aile hayatıyla, yeni mesleklerle , yeni teknolojilerle ilgili olarak , çocuğuna ögreteceği birşey kalmadı. 18 yaşındaki birisinin, 10 yaşlarını anlatırken ''evvel'' dediğini duyuyoruz. Şimdiki zaman kısalıyor, kaçıyor; gerçeklik ve kimlik hislerimiz aynı hareket içerisinde azalıyor.
zaman nakittir...


 
Le Monde: Tatil bitti, işe başlıyoruz. Yaz başında France Telecom Genel Müdürü, şirkette çalışanlardan birinin intiharının bir iş kazası oldugunu kabul etti. 2008 yılından bu yana, bu şirkette 50 intihar oldu. Bu noktaya nasıl gelindi? İş yerinde zamanın hızlanması bunun sebebi olabilir mi ?
Hartmut Rosa: Tabii ki, kapitalist ekonomi için, istesek de istemesek de, ''zaman nakitttir'' denklemi her zaman kanıtlanmaktadır. İş veren için zaman kazanmak kâr' larını çoğaltmak oluyor, ve bunun için işçilerini, ''stresle işletme'' teknikleriyle daha çabuk çalıştırabiliyor.
Bundan böyle, bir şirket veya kurum işten adam çıkardığı zaman, bunu az yoğun iş olduğu için yapmıyor, işde kalanların daha çabuk ve daha çok çalışması için yapıyor. Bu ise giderek toplumun kutuplaşmasına sebep oluyor: iş yoğunluğu altında ezilenlerle, hızlanma sisteminden çıkarılan işsizler. Zira işsizlik, bugün zor yaşanan bir zoraki yavaşlamadır. Bununla beraber, insanlar çok çalıştıkları için hastalanıyor veya depresyona giriyorlar diye birşey de yok. İnsanların kötüye, ''burn-out'' ve intihara gitmesinin sebebini, giderek daha çabuk koşmalarında, fakat nereye gittiklerini kestirememeleri ve yaptıkları işe yeteri kadar değer verilmemesinde aramak doğru olur. Bir insan, belirli bir hedefe varmak için çok çaba sarfetme kapasitesine sahiptir. Fakat bugün Batı ülkelerinde insanlar, giderek daha hızlı koşarak yerinde sayma hisleriyle dolular; sadece iş dünyasından çıkmamak, yaşayabilmek için...
Le Monde: Bugünün, yürüyen bir halı üzerinde koşan, hareketsiz kalmak için yorulan işçi imajınız var...
Hartmut Rosa: Günümüzde, Almanya' da bile istikrarlı istihdam yerine ''esneklik'' tercih edilmektedir. En yeni araştırmalar, 1990 yılından bu yana istikrarlı işlerin erozyona ugradığını, aynı şirket içerisinde çalışma süresinin azaldığını, kısa süreli kontratların çoğaldıgını gözlemlemektedir. Buna çalışma şartlarındaki bozulmaları, aracı işlerinin çoğalmasını da eklersek, insanların neden profesyonel güvensizliğe düştüklerini daha iyi anlarız. Koşmazsak, düşüyoruz, zayıflıyoruz, işsizlikle tehdit ediliyoruz; sonra ise depresyon ve yoksulluk geliyor.
Teknik hızlanmanın sebep olduğu yaşam ritmi hızlanmasına sosyal hızlanmayı da eklemek gerek. Bugün hiçbir konum, hiçbir iletim garantide değildir, eğreti olan geçerli. Ebeveyinler artık çocuklarının kendininkilerden daha iyi bir yaşama sahip olabileceklerine inançları yok gibi; sadece daha kötü olmamasını yeterli görüyorlar.
İnsanların depresyona girmelerine, intihara meyilli olmalarına sebep olan başka bir olgu daha var. Düzenli bir biçimde, şirket yüksek sorumluları, zaman ve para kazanmak, üretimi daha gelir getirebilir kılmak, çalışan sayısını azaltmak için yeni projeler sunmaktdırlar: yeni bileşim araçları, marketing mevhumları, yeni çalışma metotları...

Finansal piyasalar bu tür hareketleri son derece müsbet sinyaller olarak algılamaktadır. Fakat bu tür deği$imler, çoğu zaman iş yerinin kendi iç dinamiklerinden geleceğine, dışardan gelen, tamamen belirsiz, değişim için değişim diyebileceğimiz anlamsız olgulardır. Ve çoğu zaman hiçbir olumlu sonuç elde edilemediğinden, ilgili çalışanların değer kaybına ve sıkıntıya düşmelerine sebep olmaktadır. Aynı zamanda, genel müdürler ''kalite normları'' nı muhafaza etmek istiyorlar, yeni notlama ve klasman biçimleri yaratıyorlar; bu ise zaten var olan gerginliklere yenilerini katmaktadır; bu gerginlikler en sonunda üst kademeleri, ve genel müdürü bile etkisi altına alabiliyor ! Bu evrimin tüm neticeleri çağdaş çalışma alanlarının tümunde gözlemlenebilir. Çalışanlar sadece stres ve sıkıntı içerisinde tehdit altında değil, aynı zamanda baskı altındadırlar; gerçek yeteneklerini göstermekten aciz duruma gelirler. Talebelerine bilgi iletmeye vakitleri olmayan öğretmenlere, hastalarla doğru dürüst ilgilenemeyen doktor ve hemşirelere, devamlı kontrol altında tutulmaya çalışılan bilimsel araştırmacıların konsantrasyonlarını yitirmelerine bakmak yeter...
Netice itibariyle, herkeste, yürüyen bir halı üzerinde koşuyormuş, veya ayak altındaki toprağın çökmesi hissi mevcut. Hepimiz, sosyolog Alain Ehrenberg' in  'kendimiz olma yorgunluğu'' dedigini hissediyoruz; Ehrenberg ayrıca, depresyonun ileri modern toplumların en yaygın ruh patolojisi oldugunu da saptıyor.
istikrarlı kimlik kaybı


Le Monde: Çağdaş insanın ''sürekli sinirliligi'' nden bahsediyorsunuz...
Hartmut Rosa: Şimdiye kadar, gelişmeye tekabül eden modernlik, insanlara, siyasi baskı ve maddi gerekliklerden kurtulma vaadinde bulunuyordu; ve insanlar bu sayede kendi seçtikleri ve tayin ettikleri bir hayat yaşayabiliyorlardı. Bu fikir, herkesin bir  'hayat projesi'' taşıdığını, ''iyi bir hayat'' yaşama arzusu beslediği varsayımına dayanıyordu. Bu yüzden, modern toplumlarda, insanlar gerçek ''kimlik hikâyeleri'' geliştirirlerdi; bu ise onlara hayatlarının, inişli çıkışlı da olsa, bir hedefi olan hikâyesini anlatmalarını sağlar. Bundan böyle, bu tür hayat projeleri geliştirmek mümkün değil. Ekonomik, profesyonel, sosyal, coğrafi, rekabetsel kontekst o denli değişken ve hızlı bir hal aldı ki, gelecekle ilgili hiçbir tahminde bulunmak mümkün değil.
Bu istikrarlı kimlik kaybı neticesiz değil. Gençler, istedikleri gibi kurabilecekleri bir hayata atılabilme ve kendilerinin belirledigi bir kimlik kurabilme varsayımıyla başlamıyorlar toplumsal hayata. Ögrenciler, kendilerine, hızlanma çağı içerisinde bazı ''imkanlar'' sağlayacak dallarda okuyorlar, ve herhangi bir değişiklik belirmesinde derhal istikamet ve meslek değiştirebileceklerini biliyorlar.
''Tüm seçenekleri açık olunuz'' sözü son modernliğin sloganı oldu. Bundan böyle hız dalgasının üzerinde tesadüfi, hedefsiz ve istikametsiz bir biçimde sörf yapmasını, rüzgarın tayin ettigi önümüze gelen istikameti almasını bilmemiz gerekiyor.
ekonomi ve ekoloji eşzamansızlaşması


 
Le Monde: Sonbahar, tüm Avrupa'da olduğu gibi Fransa'da da, 'sıkı ekonomi, dar boğaz' programlarının beyan edileceği bir mevsim olacak. Sizce, yaşadığımız tüm ekonomik ve ekolojik krizler, genel hızlanmanın sebep oldugu ayarlama farklılıklarından geliyor...
Hartmut Rosa: Yaşanan ciddi ekolojik kriz, şüphesiz bir 'eşzamansızlaşma' krizidir. Bir yandan ekosistemlerin yeniden kendini üretebilme ritminden daha hızlı bir şekilde tabii kaynakları tüketiyoruz, diğer yandan tabiatın kendini temizleme hızından daha hızlı bir şekilde tüm artıklarımızı tabiata atıyoruz, bunun en feci örneğini bu yaz Meksika Körfezi felaketinde gördük. Zaten küresel ısınması, atmosferin hızlanması da demek oluyor; zira atmosfer ısısının çoğalması onu oluşturan moleküllerin hareketlerini de hızlandırıyor.
Başka 'eşzamansızlaşmalar' da var. Örnegin politik demokrasi ile küreselleşen ekonomi arasındaki eşzamansızlaşmayı alalım. Politik tartışmaların, demokratik olmaları için zamana ihtiyaçları vardır. Çoğulcu bir toplumda, politik bir konsansüs oluşturmak ve demokratik iradeyi gerçekleştirebilmek için, çok tartışmaya, kanıta, fikire ve oylamaya gerek vardır. Bu ise zaman alır.
Buna zıt olarak, küreselleşme ve teknolojik hızlanmayla, finansal alış-verişlerin hızı sürekli artmaktadır. Bunun ilk neticesi, Obama yönetimini de birçok defa ifşa ettiği gibi, politik ve ekonomik alanların eşzamansızlaşması oldu. 1980 yıllarından bu yana neo-liberaller, finansal dünyayı tüm politik ve devlet kontrolünden kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar; bu şekilde ekonomik alış-veriş hızını ve sermaye akışını çoğalttılar. Finansal kârların anındalıklarılar, konut ve tüketimde olduğu gibi gerçek ekonominin yavaşlığı arasındaki radikal eşzamansızlığın verdiği neticeleri hepimiz biliyoruz. Finansal kriz sayesinde tüm alış-verişler yavaşlama gösterdi ( slowdown ). Bu ise banka sistemlerini çökmesine sebep olacaktı ki, tüm dünya ekonomik güçleri imdada yetişerek, bankaları kurtardılar.
Şimdilik, çok acı olsa da, bir yeniden eşzamanlama safhasına girmiş bulunuyoruz. Bunun bedeli çok büyük. Fakat yakından baktığımızda, büyük ekonomi sorumlularının, politikacıların, sadece yangın söndürdüklerini, ve Wall Street' te gördüğümüz gibi yeni bir hızlanmayi önleyici tedbirler aldıklarını gözlemliyoruz.
hızlanan tarih


Le Monde: Hızlanma, olayları, güncel haberleri ve hatta hafizayı bile etkiliyor diyorsunuz...
Hartmut Rosa: Geçen ayın veya birkaç gün evvelinin, bazen birkaç saat evvelinin bize çok önemli gibi gözüken haberlerinin ne çabuk hafizamızdan kaybolduklarini gözlemlemek çok çarpıcı. Bazen hiçbir iz bırakmadıklarını bile görüyoruz. Bu yaz aylarından, oynanan Dünya futbol kupasindan veya Yunanistan' ın iflasın eşiğine geldiğinde Avrupa Birliğinin yaşadığı krizden geriye ne kaldı hafizamızda ? Tüm bu olaylar hızlanan tarihin sis bulutuyla kaplanmış gibiler. Bu olaylar artık yaşamımıza ait değiller, değil bugünümüze, dünyadaki varlığımıza bile bağlı değiller. Ne olduğumuza dair birşey söylemiyorlar; artık bizi ilgilendirmiyorlar. İçinde yaşadığımız dönem, geçici olaylarla dolu olmasına ragmen, anlamlı ve kollektif tecrübeleri çok az. Sovyetler Birliğinin yok olması, Birinci Irak Savaşı gibi önemli olaylar çok uzak bir geçmişe aitmiş gibi duruyorlar hafizamızda. O olaylardan bu yana tarih daha da hızlandı.
Tarihte ilk çikan gazeteler, bize günün haberlerini vermekle yetiniyorlardı; bugün bu artık yetersiz kaliyor. CNN gibi devamli canlı haber televizyon kanalları belirdi, dünyanın herbir yanından gelen haberler dakikası dakikasına güncelleşebiliyorlar. Dünya haberleri 24 saat durmaksızın akan bir haber ırmağına dönüştü. Burada da teknik hızlanma sosyal değişime sebep olmaktadır. Giderek hızla dağılan haberler, medyaların ve finansal pazarların anında tepkilerine yol açmaktadır. Saat 12' de¨bildiğimiz Dünyanın durumu, saat 16' da değişiyor. Gazetecilerin, olayları yorumlamaya, insanların bu haberleri anlamaya çok az vakitleri kalıyor.
Neticede, herkes sürekli bir istikrarsızlık içerisinde yaşıyor; şimdiki zaman giderek kısalıyor.
Le Monde: Demek, hızlanma, aynı zamanda, içinde yaşadığımız dönemi anlama kapasitemizi de etkiliyor.
Hartmut Rosa: Evet, dünya üzerindeki teorik gücümüzü yitiriyoruz, temelli fikir geriliyor, eylemlerimizin anlam ve neticelerini kestirmekten aciz hale geliyoruz. Artık düşünmeye, formülasyon yapmaya, kanıt tecrübesi yapmaya ve tartışmaya vaktimiz yok. Bu nedenle, seçimlerden zaferle çıkan siyasi Parti, illa da en iyi programa sahip olan değil, en çarpıcı imgeleri kullanan parti oluyor. Zira imgeler hızla ilerlerken, kanıtlar son derece yavaştırlar. Bu yüzden hızlı fikir ve hızlı siyasi tepki çağında yaşıyoruz. Medyalarda, önemli bir meselenin sadece bir yönü ele alınıyor; zira bu ya tesadüf eseri, ya da sebep olduğu imgelerin çok daha çarpıcı ve tepki alıcı olmasından kaynaklanıyor.

Neticede, tartışılan yegane konu haline geliyor! Örneğin, Avrupa'da islam tartışmalarının aldığı biçime bakın; Fransa' da, sadece baş örtüsünden, Almanya' da, İsviçre' de minarelerden bahsediliyor. Bu sebeple toplumun genelinde alınan tesadüfi ve tepkisel tavırlar, tesadüfi bazı olayların neticesi olduğundan, sosyal hızlanmayı totalitarizmin yeni bir biçimi olarak da görebiliriz.
Bu ise varlığımızın her alanını, toplumun her sektörünü, benliğimizin ve düşünme kapasitemizin tümünü etkisi altına alıyor. Bu kıskaçtan kimsenin kurtulma şansi yok.

Katolik Kilise, tarihte, insanları suçluluğu kabul eden bir kitleye çevirmekle suçlanırdı, fakat hiç olmazsa suçlarını affettirme ve bir nevi rahatlama imkanı verirdi: ''İsa suçlarınızı taşımak için öldü, suçlarınızı itiraf ederek rahatlayabilir ve tekrar topluma dönebilirsiniz'' .

Çağdaş toplumda böyle birşey yok. Hızlanmaktan kurtulmak mümkün değil .
29-8-2010 tarihli Le Monde Magazine de yayınlanan
Hartmut Rosa ile söyleşiyi çeviren
Arsen Ceyhan / İkinciGrup - editör: ÇŞ
http://www.ikincigrup.com


Hiç yorum yok: