28 Şubat 2011 Pazartesi

Michel Foucault, Ödip, özgürlük ve demokrasi - Arsen Ceyhan/İkinciGrup

Michel Foucault, Ödip, özgürlük ve demokrasi

18.02.2011 21:28:00
http://www.ikincigrup.com/images/spacer.gif
Collège de France'da verdiği ilk derslerin yayınlandığı bu günlerde Foucault'nun önemi bir daha gündeme geldi. Düşüncesi hiçbir ideolojinin kaba kabuğuna girmeyen bu verimli düşünür, XX. yüzyılın ikinci yarısının en çok okunan ve yorumlanan düşünürü olmaya devam ediyor. İkinciGrup, Foucault' nun önemine devamlı inandı; sayfalarında eserini ve kavramlarını aydınlatıcı birçok çalışmaya yer verdi; dönemlere damgasını vuran söylem ve bilgi tipleri, azınlıklar, ayrımcılık belli başlı kaygılarını oluşturuyordu Michel Foucault' nun; bu kaygılar hala tüm toplumların kaygıları olmaya devam ediyorlar...
Foucault, azınlıkları ve ayrımcılığa maruz kalan insanları müdafasında çoğu zaman aşırılıkla suçlandı. Tarihçiler için çok filozof, filozoflar için ise çok tarihçi idi. Foucault, 1979 Iran Devrimini , burada izah edemiyeceğimiz sebeplerden dolayı doğruladı ve hatta müdafa eder gözüktü; yıllar sonra bu tavır büyük bir suçmuş gibi yüzüne vuruldu, hala vuruluyor. Foucault aynı zamanda Aids virüsünü partönerlerine bulaştırmakla bile itham edildi. Foucault, işte bu kompleks tavır ve tutumların, müdafası zor davaların ve kurulu bilgi ve sosyal düzenin reddine yönelik kavramların düşünürü idi. Belki de bu yüzden, ölümünden bu yana 26 yıl geçmiş olmasına rağmen, XX.yüzyılın son yarısının en çok okunan ve yorumlanan düşünürü olmaya devam etmektedir.

Foucault düşüncesi veya tarzı, kültür araştırmalarından, liberal ve post-Marksist öğretilere, edebiyat, sanat ve bilim tarihi teorilerine ve psikanalize kadar uzanan bir bilgi alanını sorgulamaktadır. Hiçbir tek yanlı okuma veya yorum, bu düşüncenin çeşitliliğini ve devamlı yenilenen tazeliğini tüketemiyor. Michel Foucault, 'İkinci Sol' diye de adlandırılan, sadece marksizme bağlı olmayan Sol' a yakındı; bilim, ekonomi, politika, hukuk gibi bilgi alanlarında, felsefe, tıp, psikopatoloji, akıl hastalıkları ve bilhassa cinsellik sorunsallarına evrensel bir yaklaşımı mümkün kılan kavramsal bir miras bırakmıştır.

Malesef, kaygılandığı tüm konuları inceleyemeden genç yaşta öldü. Bu yüzden yazdığı küçük metinler ve verdiği söyleşilerden oluşan ''Dits et Ecrits'' ( 1994 ) ve Collège de France' da 1970 ile 1984 yılları arasında verdiği dersler, yaşarken yayınlanan eserlerinin yanında edebi olarak aynı seviyede olmasalar da önemlidirler; bu derslerde mütemadiyen hareket halinde bir düşûnce kasırgasının geliştiğini gözlemleriz. Foucault, 1970-71 yılı ilk dersi için ( bugün ''Leçons sur la Volonté de Savoir '' / Öğrenme İradesi üzerine Dersler ) Kant, Spinoza ve Nietzche' nin daha evvel yorumladıkları Eski Yunan metinlerini ( Hésiode, Aristo, Homeros, Sofokles ) paralel olarak yorumlar; her dönemin, doğru' yu yanlış' tan, adil' i adil olmayandan, saf' ı bozuk'tan ayırmak amacıyla değişik söylemler yarattığını söyler. Özetle, Foucault, kelimeler ve şeylerin düzeninin gerisinde nasıl düzen bozucu önerilerin bulunduğunu açığa çıkarmaya çalışmaktadır; ömrü boyunca düzensizlikler, kopukluklar ve çatlaklıklarla uğraşmış durmuştur. Bu şekilde, toplumlarımızda, mütemadiyen özerklik iradesi ile gerçek arzusu arasında, değişik tip bilgiler çarpışmaktadırlar: buna, yüksek siyasi otorite ile mutlak birliğin reddi de diyebiliriz.

Bu dersler içerisinde önemli bir yer, Sofokles'in ''Kral Ödip'' ine verilmektedir; Foucault' ya göre bu eser Batı düşüncesinin temel bilgi tezatlarından birine, amblemetik bir biçimde tanıklık etmektedir. 12 Mart 1971 tarihinde verdiği bu konferansdan sonra bu yoruma, değişik altı varyant yazar.

Foucault bu yorumunda 'Ödip' için ne diyor ?

Labdesides ailesi torunlarından, Jokast' ın kocası Layos, tanrı Apollon' un, kendi öz oğlu tarafindan öldürüleceği kehanetinin gerçekleşmesini önlemek için, yeni doğan oğlunun ayak tabanlarını deler ve emrinde çalışan hizmetkarı bir çobana, Siteron dağına çıkarıp terk etmesi için teslim eder; çoban ise dağa çıkacağına, çocuğu ölümden kurtarmak amacıyla başka bir çobana devreder; o ise, mirasçısı olmayan Korent kralı Polib'e hediye eder. Ergenlik çağına gelen Ödip ( ayağı delik ), devamlı, namında duyduğu dedikodulardan dolayı, geçmişini keşfetmek ister. Korent'i terk eder ve Teb şehrinin yolunu tutar; yolda yaşlı bir adama rastlar, bu Layos' dur; kavga ederler ve Ödip yaşlı adami öldürür. Teb şehrinin girişinde bulunan Sfenks' in sorduğu bulmacayi çözer ve Teb' e girer, Jokast'la evlenir; Teb kralı olur, dört çocukları olur. Şehirde bir veba salgını yayılır; salgının sebebinin, kör kahin Tirezyas' ca bilindiğini duyan Ödip, gerçeği öğrenmek ister. Bu meyanda Layos' un hizmetçisi çoban Teb' e gelmiştir; ve Polib' in öldüğü haberini verir. Aynı zamanda Ödip'i diğer çobana nasıl teslim ettiğini anlatır. Bunu duyan Jokast kendini asarak intihar eder; Ödip ise kendi gözlerini oyar ve Teb'i terk eder. Eski Yunanlılar için Ödip aşırılıklarla dolu trajik bir kahramandır; Ödip kendisini bilgisi sayesinde güçlü zanneder, fakat kendisinin bambaşka birisi, nesillerin düzenini bozan kirli bir topal, anasının oğlu ve kocası, çocuklarının babası ve kardeşi, babasının katili olarak keşfeder.

Freud 1896 yılında bu trajediyi ele aldığında, Yunan trajedi anlayışını tersine çevirerek Ödip' i anasını bilinçaltında arzulamak ve babasını öldürmekle suçlar; bu şekilde psikanalizi burjuva ailesinin kaderine bağlar: tüm duygusal bağların ilk biçimi olarak babanın oğlu tarafından tahtından indirilmesi ve anneyle bütünleşme arzusu öne çikarılır.

Freud' ün bu yeni yorumunu eleştiren Foucault, Ödip trajedisinin, değişik tipte bilgilerin çatışmasını sahneye koymaktan başka birşey yapmadığını ileri sürer: adli araştırma usülleri, ilahi kanunlar ( Apollon ), düzen bozucu otorite (Ödip), küçük insanların sahip olduğu bilgi, tanıklıklar ( hizmetçi, çoban ), ilahi bilgi ( Tirezyas ) Ve bundan itibaren temellendirici bir şema içerisinde bulunduğumuzu söyler: her türlü birleştirici bilgi halkın ve bilge Tirezyas' ın bilgisiyle sökülebilir. Ödip, kirlenerek, gerçeği bilme niteliğini, yönetici vasfını yitirir; ''Ödip arzularımızın ve içgüdülerimizin gerçeğini değil, Eski Yunandan bu yana Batı toplumlarında gerçek söyleminin itaat ettiği yaptırım sistemini anlatmaktadir'' der Foucault. Burda Foucault' nun nasıl psikanalitik söyleme karşı geldiğini görmekteyiz; aynı zamanda psikanalizi, insan üzerine ve insana hükmetme amacıyla oluşan yeni bir bilgi olarak da görmektedir. Bunun için 1976' da yayınlanan ''La Volonté de Savoir'' ( Öğrenme İradesi ) eserinde, Freud' ü, bir nevi, kaybolan bir otoritenin ( baba ) sembolik iktidarını yerine koyan bir Ödip' e dönüştürür; buna karşın bu dönüşen Ödip, aynı zamanda üç asi figürüyle yüz yüze gelir: isterik kadın, mastürbasyon yapan çocuk ve homoseksüel. Bu bir anlamda psikanalizin arkeolojisidir de.

Bu fevkalade yüz yüze gelmenin de ötesinde, Foucault' nun Ödip yorumu, politikaya yaklaşımını da izah eder. Her türlü anti-hümanizm ithamlarına rağmen, bilirkişi ( bilge ) bilgisiyle, sivil toplum (çoban ) bilgisinin bileşimini, iktidar ve arkaik otoriteleri tersine çeviren gerçek demokratik söylemlerin oluşmasında vazgeçilmez koşul olarak görmektedir.

Modern demokrasilerin, kriz dolayısıyla içine düştükleri ve bilhassa bilirkişi bilgisini inkâra meyilli popülist tavırlarla mücadele de, Foucault kavramlarına ihtiyacı olabilir.

Arsen Ceyhan/İkinciGrup 

Hiç yorum yok: